The Others Sonunda hep kazanırım...

Sonunda hep kazanırım...

26.03.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Sonunda hep kazanırım...

Sonunda hep kazanırım...


Milli Takım Teknik Direktörü Mustafa Denizli "stressiz yaşayamam" diyor


       Galatasaray, UEFA Kupası'nda zafer üzerine zafer kazanıyor. Gelecek aydan itibaren Milli Takım da, Avrupa Şampiyonası'na hazırlanmaya başlıyor. Adından söz edilen bir futbolu var artık Türkiye'nin. "Böyle olmasa" diyor Denizli, "Dünya futbolunun önde gelen takımları Türkiye ile maç yapmak için federasyona yazı üstüne yazı yazar mı?"
       Yeni futbol gerçeğini Milli Takım Teknik Direktörü Mustafa Denizli ile konuştuk. Psikoloji, teknik, araştırma, sezgi, iletişim ve ortak bir elektriğin bileşimi futbol Denizli'ye göre. Maradona ya da Pele gibi starların oyunu olarak görmüyor o futbolu.
       Kaderinin "baba mesleği tarımla" çizilmesine fırsat vermeyen; mütevazı bir yaşamla şekillenen ilk gençliğinde futbolu "istikbal" adına tek çıkış gören ve bu uğurda lise ikiden ayrılan Denizli'nin hayatında "kültürün" de önemli, ayrıcalıklı bir yeri var. "Futbolun entelektüeli" denebilir ona bu yüzden. Diplomaları aydın olmanın vazgeçilmez önşartı görmeyenler için böyle bu.
       12 yıl önce Türkiye'nin önüne "Avrupa finali" hedefini koyduğunda "üşütük" suçlamasıyla karşılaşmış. Bunu hiç unutmuyor. Bugün futbolda gelinen nokta, Denizli'ye "üşütük" diyenleri değil; Milli Takım Teknik Direktörü'nü haklı çıkarıyor. "Kaybetmekten nefret eden" bu uzun menzilli "manager"in bizi şimdi - koyduğu hedefin ortasına - çeyrek finallere taşıması, en büyük ümidimiz.

       - Çeyrek finale kalırsak, bu Türkiye'nin Avrupa'ya bakışında ne değiştirir?
       - Avrupa'ya bakışımızda bir şey değiştirmez ama Avrupa'nın bize bakışında çok şey değiştirir. Avrupa yıllarca kendisinden bir ülke olarak bakmadı bize. Futbolda Avrupalılığımızın kanıtı olur bu. 53 ülkenin katıldığı bir turnuvada 37 rakibi saf dışında bırakarak kanıtladık bunu zaten. Daha büyük başarılara imza atarsa Türkiye; Avrupa futbolunda var olduğu izlenimini pekiştirecektir. Futbolda sempati toplayan bir ülkeye; siyaset dahil her alanda bakış değişir.

Sinerji üreten ekip...

       - Futbolcularınızı nasıl seçiyorsunuz?
       - Tartışılan bir futbolcuya da milli formayı rahatlıkla verebiliyorum. Bir birey değil ekibi düşünerek yapıyorum seçimlerimi. Adam bulma ve seçme konusunda gelişmiş bir yeteneğim var. Ekip sporcusu olmak çok önemli. Pozitif elektrik taşıyan, çevresini olumlu etkileyen futbolcu. Sinerji üreten ekip yaratmaya bakarım. Kalitesi ne olursa olsun bir futbolcu, sinerji üretimine katkı yapmıyorsa eksi puandır.
       - Sezgiyle mi yaparsınız bunu?
       - Öyle de diyebiliriz. Oynayacağımız ekibi izlerim. Rakip takıma karşı oynatabileceğim futbolcu tipini bulur; ona ulaşırım. Konuşulan, yazılanlarla ilgisi olmayan biri olabilir o. Gerçek maçı izlerken ayrıca kafamda yüzlerce sanal maç oynarım.
       - Hepsini de siz kazanır mısınız? Sanal maçlardaki rakipleriniz hep güçsüz mü oluyor?
       - Hepsini kazanmam. "Sonunda" kazanırım.
       - Futbolun özelliği sürprizlere açık olması? Maçın sanalı nasıl oluyor?
       - Çok alternatifli. Sürprizlere açık olmasına rağmen; futbolda kesin ulaşabileceğiniz olgular var. Antrenörlük hayatımda az sürprizle karşılaştım. Takımlar riski nerede kullanır, güçlü nerede, güçsüz nerede kullanır... Strateji bu.
       - Sanal maçı nasıl kurguluyorsunuz?
       - Oynayacağımız takımın son 3 - 4 maçını analiz ederim. Rakip takımın antrenörü olurum. Türkiye'ye karşı çıkartılacak kadroyu saptarım. Günler öncesinden takımıma "şu kadroyla oynayacaklar" diye bunu söylerim. %99 o kadro maç günü karşıma çıkar. Kadromu rakip takımın kadrosunu düşünerek oluşturur; Türkiye liginden alacağım futbolcuları sonra saptarım.
       - Üç büyük Avrupa futbolcusunu Milli Takıma alabilseniz, kimleri alırsınız?
       - Onlar takımımda zaten var. Kimseye ihtiyacım yok benim.
       - Türk futbolunun hiç eksiği yok mu?
       - Eksiğimiz gerçekçi kamuoyu oluşturmada. Her şey çok zor ya da çok kolay bizim için. Grup finalleri çekiliyor; gazeteler "Lokum gibi grup!" yazıyor. Futbolda ne demir leblebi var, ne lokum... Gerçekler var sadece.
       - Çok mu slogancıyız?
       - Evet, en büyük eksiğimiz bu. Futbol bir elektrik, iletişim oyunu. Demir leblebi dendiğinde; insanlar "ne olacak halimiz?" endişesine kapılır. Lokum denirse hafife alınır.
       - Başka ne eksikliğimiz var?
       - Eğitim.
       - Futbolla kültürün ne alakası var? Maradona kültürlü müydü?
       - Futbol zekası için kültür şart değil ama olursa futbolcunun etkileme alanı genişler. Bu açıdan çok yol kat ettik. Milli Takımı '87'de "Starlight Express"e götürmüştüm Londra'da. Neredeyse hakkımda soruşturma açılıyordu. Müzikalde ne işiniz var; bu para verilir mi diye... Milli takım futbolcuları şimdi artık kampa geldiğinde, yıllardır görmediğimiz tablolarla karşılaşıyoruz. Ellerinde bilgisayarları, internetleri oluyor. Değişime çok daha kolay ayak uydurabiliyorlar. Bu çok mutlu ediyor beni.
       - Ne yaparsınız boş zamanlarınızda?
       - Vizyona giren filmlere giderim. İstanbul Festivalini izlerim. Hayatım futboldan ibaret değil. Milli kamp dönemlerinde de grup olarak sanatı izlemeye çalışıyoruz biz. Sinemaya, tiyatroya gidiyoruz...
       - Nasıl stres atarsınız? Uyur musunuz mesela?
       - Hayır. İlacım okumak.
       - Ne okursunuz?
       - Kendimi okurum, rakip takımı okurum. Müsabaka döneminde az uyurum; günde 4 - 5 saat. Müzik dinleyerek stres atarım. Tek başıma, güzel bir radyo veya CD eşliğinde arabayla, otoyola çıkar; 1 - 1.5 saat gider, bir yerden dönerim.
       - Maç sırasında ne yaşarsınız?
       - O kulübede neler yaşadığınızı siz de bilemezsiniz. Takip etme, anında karar alma, yaptığınızdan pişmanlık duymama... Hayatımda "keşke"ye yer yoktur.
       - Futbolla ilgili unutamadığınız anı...
       - 12 yıl önce hayal edilemeyen bir hedef koymuştum: Avrupa finali. Çok eleştiriye uğradım o zaman. Üşütük, uçuk; rüya aleminde geziyor, hayalperest dediler. Nasıl baş ederiz; onlar kim, biz kim diyenler şimdi o takımları yenemeyince bizi topa tutuyorlar. Ben yapılabilecek şeyleri düşünüyorum. Yaptığım da hep bu oldu. Bunlar benim için hayal değil.
       - Sıkıldığınız olmuyor mu bu yarış, rekabet, futbol dünyasından?
       - İşimden keyif alıyorum. Ama futbol dışında bir dünyam olduğunu da insanların anlamasını istiyorum. Kalabalıklara girmiyor, gezmiyorum bu yüzden. Biliyorum ki; sadece futbol konuşmak isteyenlerle birlikte olacağım. Oysa değişik konuları konuşabileceğim insanlarla birlikte olmayı; futbol dışında sinema, politika konuşmak istiyorum. Futbol herkesin bildiği, kendini uzman hissettiği bir konu. Bilmeyenine bir rastlasam...

Gençliğimiz "yapamayız"la geçti...

       - Yaşam gibi futbolun da felsefesi olduğu söylenir. Sizinki nedir?
       - Yaşam felsefenizle yaptığınız işin felsefesi uymuyorsa; başarılı olma şansınız yoktur. Benim yaşam felsefemde açıklık, ufuk, başarı ve risk var. Yapılamayanın yapılması, başarılması üzerine kurulu felsefem. Yeni fikirler üretmek, yeni hedefler koymak, yeni ufuklar açmak; ben bunu yapıyorum. Çeyrek finale kalmak mesela Türkiye için bir ilk olacak. Gol atarsak, puan alırsak ilk kez olacak. Ama o da yetmiyor. Oradan da çıkmak gerek.
       - Boy ölçüşmekten hoşlanıyorsunuz...
       - Herhangi bir kimse ya da başka takımla değil. Kendim ve ülkemin gitmesi gereken yerle; başarıyla boy ölçüşmekten zevk alıyorum. Uluslararası alanda başkası yapıyorsa, ben de yaparım diye düşünüyorum. Bu mümkün. Birisi bir takımı dünya şampiyonu, Avrupa şampiyonu yaptıysa bunu ben de yaparım. Felsefem bu.
       - Ama büyük futbol geleneği olan ülkeler onlar...
       - Biz de futbol geleneği olmaya başlayan bir ülkeyiz. O potansiyelin bu ülkede var olduğuna inanıyorum. Esasında meslek yaşamıma başlarken yaptığım tek şey düşüncede devrimdi. Bunu yapabiliriz. Bizim çocukluğumuz, gençliğimiz "yapamayız"la geçti. Onlar gibi olamayız. Bunu değiştirmeye çalışıyorum. İnandığınız her şeyi yapabilirsiniz; insan inanmadığını yapamaz.
       - Bu eşik geçilmedi mi Türkiye de?
       - Bunu GS'de başlattık biz '88 de. O dönemde Avrupa Şampiyon Klüpler Kupası'nda GS Avrupa'daki 4 takımdan biri oldu. Yapılabildiğini göstermiş olduk. '96'da Milli Takım Avrupa Kupası finallerine kaldı. 2000 de bir daha kaldı. '98 de ise Dünya Kupası'nı kıl payı kaçırdı. Tribünlerde bir slogan vardı: Vur vur inlesin, Avrupa dinlesin diye... O sloganın devri geçti artık.
       - Sahaya girerken futbolcularınıza söylediğiniz son söz?
       - Bu başarı 90 dakika sonra kutlanacak.

Zaman denen aşağılık...

       - Kendini başarıyla şartlayan biri, yenilgiyle nasıl baş eder?
       - Zaman denen aşağılık beni ona da alıştırdı. Antrenörlüğümün ilk yıllarında baktım dünyam kararıyor; yaşam şeklim, insanlarla ilişkilerim değişiyor; yalnız kendimi değil, çevremi de mutsuz ediyorum... Bunun insanın kendisini cezalandırmaktan başka bir şey olmadığını gördüm. Dolayısıyla bunu değiştirdik. Bir arkadaşım vardır Acar Baltaş; psikiyatr. Onun fikirleri ve telkinle aşmaya çalıştım bunu. Yenilginin doğal bir şey olduğunu 3 - 5 senede kendime anlattım... Desem de bakmayın; kalıntıları var hala. Yenilginin hazmı kolay değil...
       - Değer mi bu strese diye düşündüğünüz olmuyor mu?
       - Stres benim yaşam tarzım. Stressiz ortam stres yapıyor bende.

400 milyar gelir vergisi

       - Dil biliyor musunuz?
       - Çeşme'de doğduk biz. Babam Giritli. Çocukluğumda amcamla babam evde Rumca konuşurdu. Çok Giritli ve adalı vardı Çeşme'de. Babaannem yaşasaydı Rumca da öğrenirdim. İngilizce, Almanca biliyorum. Derwall'le çalışırken ve Almanya'da çalıştığım dönemde öğrendim Almancayı.
       - Babanız ne iş yapardı?
       - Çeşitli işler yaptı. Doğduğumda Çeşme'de 3 kahvesi vardı. Onları kapattı; restoran açtı. Tütün işine girdi sonra. Tarımla uğraştık.
       - Futbolcu olmanızı nasıl karşıladı?
       - Arzu etmedi.
       - Bu işi yapmasaydınız; ne olurdunuz?
       - Bunu düşünmeye fırsat olmadı. Futbola girdiğimde 15 yaşındaydım. Tarımı sevmedim. Futbolu başarmaya zorunlu hissettim kendimi. Başaramazsam tarlaya mahkum olacaktım.
       - Kaç oteliniz var şimdi Çeşme'de?
       - Zincir yapmadık daha. Ama zincir yapmak için tarlalar aldık.
       - Başka neleriniz var?
       - Bir kargo şirketim var. Yatırım yapma imkanı bulamadığım için gayrimenkul aldım. Onda da başarılı olduğum söylenemez. O yatırımlar, en azından değeri muhafaza etmek içindi. Zaman geldi likit para daha fazla gelir getirir hale geldi.
       - 900 bin dolar aldığınız doğru mu Milli Takım teknik direktörlüğü için?
       - Ne aldığımı öğrenmek istiyorsanız; ödediğim vergiye bakın. Yalnız aldığımızı düşünmesin Türkiye. 400 milyar üzerinde gelir vergisi ödüyorum.

Fenerbahçe bugün Galatasaray’ı yenebilir

       Fevkalade zor bir maç. Tüm şartlar GS lehine. Ama GS'nin düşüncesinin bir yeri de UEFA Kupası'na endeksli. Konsantrasyon olarak FB daha iyi olabilir. Normal şartlarda GS kazanır ama bu maçlar normal şartta oynanmaz. GS - FB karşılaşması sonucu, maç öncesi görüntüsü aksine tecelli edebilir. Ben bu maçın sonucunda da hiç değilim. Beni burada ilgilendiren yarın "pazartesi" başlayacak olan Milli Takım kampına her iki takım futbolcularının da sorunsuz ve sakatlanmadan gelmeleri. Bu onlar için de bir uyarıdır. Kulüplerinin ve Milli Takım futbolcularının nasıl temsil edileceğini sahada göstersinler. Sonuçta FB veya GS değil sadece Türk futbolu kazanır.