The Others Sürgünü unutturan ziyaret

Sürgünü unutturan ziyaret

26.05.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:

Sürgünü unutturan ziyaret

Sürgünü unutturan ziyaret

       KİEV'den ilk gün gönderdiğim yazının bir bölümü "uçtuğundan" ne yazık ki Ukranya'lı kızları okuyamadınız... Ukrayna topraklarına ayak bastığım anda erkeklerden bu konuda önemli bilgiler edindim. Meğerse buranın kızları "en iyileri"ymiş. Rus kızları da çok güzelmiş ama onlar 30'undan sonra "bozulurlar"mış... Havaalanından otele kadar, yol boyunca gözümüzü dikip "Ukranya'lı güzel" arıyoruz ama, yok... Neyse bir tane görüyoruz, saçları cart sarı frapan birisini... Arkadan bir ses duyuluyor, "ooo, bu iki Viagralık..." Milletçe Viagra sevincini yaşıyoruz ama dönünce öğrendik ki, bu yüzden ölümler oluyormuş... N'olcak şimdi?
       Otobüste anlıyorum ki, yine gezinin tek kadınıyım ve her gece "yalnız" kalacağım... Kendi yöntemlerimle küçük bir araştırma yapıyorum... Neyse birkaç kişi buluyorum birlikte olabileceğim... Aslında bu konuyu uzatmamakta yarar var... Ama şunu söyleyebilirim ki, sevgili erkek arkadaşlarım beni hiç yalnız bırakmıyorlar. "Anca beraber, kanca beraber" diyorlar ve her yere birlikte gidiyoruz... Ama yine de "eş"lere bir mesajım var, buralara giden kocalarını yalnız bırakmasınlar...
       Kırım Tatar'larını ziyaret etmek için Kiev'den Simferepol'a indik. Nazmiye Demirel yine Demirel'in yanında, şık bir bordo takım giymiş, ikisi de çok canlı görünüyor. Yol boyunca ellerinde Türk bayrakları Tatar'lar bize el sallayıp, öpücük yolluyorlar. Tören alanına toplananların çoğu ağlıyor, hepimizin boynuna sarılıyor, "inşallah bu sefer iyi birşeyler olur" diyorlar.
       Sovyetler Birliği tarafından yurtlarından sürgün edilen Kırımlıların çoğu telef olduktan sonra, yaşamlarını sürdürebilenler 69 yılında geri dönmeye başlamışlar. Ancak hiçbir hakları verilmiyor, vatandaşlığa bile kabul edilmiyorlar. Nihayet 1994'de Ukranya onlara özerklik tanıyor ve Kırım Özerk Cumhuriyeti kuruluyor. Türkiye Cumhuriyeti Kırım'a pek çok söz veriyor ama bugüne dek hiçbiri yerine getirilmiyor.
       Bahçesaray'da 500 yıllık bir avluda, Süleyman Demirel ve Kırım Özerk Cumhuriyeti Parlamento Başkanı Mustafa Cemiloğlu konuşma yapıyorlar. Demirel'in konuşması bize dağıtılan konuşma metnine uymuyor, içinden geldiği gibi konuşuyor ve sık sık alkışlarla kesiliyor. Süleyman Demirel özetle şunları söylüyor; "Kırım Özerk Cumhuriyeti Parlamento Başkanı ve Kırım Tatarları'nın kahraman mensuplarını sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Burada bulunmamız tarihi bir olaydır... Mekan da, olay da tarihidir. Geçmişte insanlığın ayıbı sayılacak çok büyük bir zulme maruz kaldınız. Evinizden sürüldünüz, dağıldınız. Şimdi dünya şartları değişti, sürüldüğünüz topraklara gelme hakkına kavuştunuz. Türkiye Ukranya Cumhuriyetini ilk tanıyan ülkelerden biridir. Aramızda dostluklar kuruldu. Kırım Tatarları iki ülke arasında köprü olarak değerlendirilmelidir... Dünya, değişik kültürlerdeki insanların bir arada, barış içinde yaşayabilmeleri için demokrasiyi icad etmiştir..." Bu sırada Demirel Mustafa Cemiloğlu'nu yanına doğru getiriyor ve diyor ki, "Bu adam kahraman adamdır. Kahramanlarınıza sahip çıkmaya devam edin. Eğer bu adam altı defa, sekiz defa hapse girmişse bu sizin içindir, onu bundan dolayı seveceksiniz... Yol açılmıştır, bundan sonra gelir gideriz. Hepinizi eşim, beraberimdeki heyet ve 65 milyon Türk kardeşiniz adına kucaklıyorum..."
       Sonra burada okul yapan, iş kuran Türk iş adamlarıyla konuşuyoruz. Kırım Tatarları hepimize onları kurtarmaya gelmiş kahraman savaşçılar gibi davranıyor. Burası bambaşka bir dünya... Herkesin özellikle kadınların ön dişleri tamamen altın. Bunun bir zenginlik göstergesi olduğu söyleniyor ama sorduğum kadınlar, "sağlam olduğu için" diyorlar. İnsanlar sanki 20 - 30 yıl öncesinin gardrobunu açıp giyinmişler ama, son derece özenli ve bakımlılar... "Umut edelim mi bu kez" diye sorup duruyorlar.
       Simferepol'da konuştuğum ve kendisini Vecihe teyze diye tanıştıran kadın, "10 yaşındaki oğlum gavurlar yüzünden öldü. (Sovyet askerlerini kastediyor) Beni de öldürmek istediler, gırtlağımı sıktılar, biz de gittik ama vatanımızı bırakmadık, döndük. Ben kadın yardım derneği başkanıyım, yardıma ihtiyacımız var" diyor ve İstanbul'daki Tatar Derneği Başkanı Celal İçten'in telefonunu vererek, yardım beklediklerini anlatıyor (5502407-5509730). Bu konuşmayı duyan iş adamları hemen ceplerinde kalan Hrivna'larını çıkarıp Vecihe teyze'ye veriyorlar... Vecihe teyze çok memnun oluyor hiç de azımsanacak paralar çıkmıyor çünkü.
       Dönüş yolunda Süleyman Demirel yine bir airbus dolusu insanın elini sıkıp, "uğurlar olsun" diyor. Gazetecilerle uçağın koridorunda yaptığı uzun konuşma yüzünden uçakta yemek servisi yapılamıyor ve hostesler çok üzülüyor. Bu uçaktaki hosteslerin performansı ve güleryüzlülükleri de tebrik edilmeye değer doğrusu... Ve gezinin sonunda birkaç iş adamı bana diyor ki, "ne olur yazın, Süleyman Demirel bu kadar koşturmaktan vazgeçsin, biraz yerinde otursun, başına birşey gelecek diye korkuyoruz."