The Others Suriyeli general ağladı

Suriyeli general ağladı

01.03.1999 - 00:00 | Son Güncellenme:

Suriyeli general ağladı

Suriyeli general ağladı


Özdemir Sabancı suikastı hükümlüsü ve cezaevinde öldürülen Mustafa Duyar, kaleme aldığı 80 sayfalık yaşam öyküsünde, "yolun sonu hep aynı, acı kan ve gözyaşı" diyor

Cengiz KUŞÇUOĞLU - ANKARA


KARAGÜMRÜK Çetesi'nin Afyon Cezaevi'nde öldürdüğü eski Dev - Sol militanı Mustafa Duyar, cezaevine girmeden önceki yaşantısına ilişkin anılarını kitaplaştırmak üzere kaleme aldı. Duyar'ın anıları kendi el yazısıyla 80 sayfadan oluşuyor. Ayrıca terörü lanetleyen sekiz karikatürü de içeriyor.
Duyar, bu anıları niçin kaleme aldığını, bir sayfalık önsözünde şöyle anlatıyor:
"Terörü nasıl benimsediğimi ve neden seçtiğimi anlatmak kolay olmasa da, bu sorunun cevabının, benim özelimde sayıları küçümsenmeyecek oranda olan terör örgütü mensuplarının da bu yolu neden ve nasıl seçtiklerine bir cevap olacağına inanıyorum.
Biçimlerde değişiklik olsa da, öz olarak aynı ekonomik, sosyal, kültürel koşulların çevrelediği insanlarız hepimiz. Bu nedenle benim hikayemin bizim hikayemizle kopmaz bağları olduğunu; birbirimize yabancı da olsak ayrı zamanlarda, ayrı mekanlarda aynı boyutun içinden geçtiğimizi düşünüyorum.
Belki hikayelerin sonu farklı bitiyor. Ama konu terör olunca sonlar ne kadar farklı gibi görünse de, dikkatlice bakıldığında bütün farklı görünen sonların finali hep aynı:
Bitmeyen ayrılıklar, acılar, kan ve gözyaşı."
Milliyet'in ele geçirdiği anıların ilk bölümünde, sıkıntılar içinde geçen çocukluk yılları anlatılıyor. Küçük yaşta kaybedilen baba, üvey baba - anne kavgasının çocuk yüreğinde açtığı yaralar ve üvey babanın anneyi öldürmesiyle ailesiz kalış. Amcanın yanına sığınış ve askerlikte yaşanan uyumsuz günler, dört firar, iki kez cezaevine giriş ve ardından askeri hastahaneden verilen, "askerliğe elverişsizdir" raporu sonrasında, yeniden sivil yaşam. Bir yandan geçim mücadelesi verirken, gidip geldiği yasal sol parti ve derneklerde örgüt militanlarıyla tanışma.

ilk eylemler ve Sabancı suikastı

Duyar, Mart 1995'te meydana gelen Gazi olaylarının kendisi açısından bir "dönüm noktası" olduğunu belirtiirken, "D.H.K.P.C ile bağ kurdum. Acı, kan büyüdükçe, içimdeki şiddet uygulama isteği de artıyordu. Bir süre sonra terör örgütünün silahlı kanadı olan Silahlı Propaganda Birlikleri'nde yer almayı başardım. Zatem amacım da buydu. Bu bir yerde benim için, isyanımı ve tepkimi ifade etmenin bir biçimiydi" diyor.
İlk katıldığı silahlı eylem olan Cibali Karakolu baskınından yakalanmadan kurtulan Duyar'ı örgüt, "ekip komutanı" yapmış. Duyar bunu, "Benden istenilen basitti, cezaevinden aldığım emir ve talimatları, yerine eksiksiz getirecektim. Soru sormayacak, konuşmayacak, eleştirmeyecek ve ne söylenirse onu yapacaktım" diye anlatıyor.
Cezaevindeki örgüt liderlerinden, bazen kuryeler aracılığıyla, bazen de bizzat cezaevine giderek talimat aldığını belirten Duyar, Sabancı suikastını birlikte gerçekleştirdikleri İsmail Akkol'u da bu süreçte tanıdığını aktarıyor. Akkol'la birlikte Maslak'taki iki erin öldürülmesi dahil iki eylem yaptıklarını belirten Duyar, daha sonra Bayrampaşa Cezaevi'he çağrılarak, Ercan Kartal'dan Sabancı suikastı talimatını nasıl aldıklarını, üçüncü eylemci Fehriye Erdal'la nasıl tanıştıklarını ve eylemi nasıl gerçekleştirdiklerini anlatıyor.

İlk durak Atina

Sabancı suikastını gerçekleştirdikten sonra birkaç ay İstanbul'da ayrı ayrı evlerde saklandıklarını belirten Duyar, Fehriye Erdal'ın martta karayoluyla Kapıkule'den, kendisi ve İsmail Akkol'un ise mayısta birer hafta arayla, Marmaris - Rodos hattından Avrupa'ya geçtiklerini söylüyor. Rodos'ta bir gün kaldıktan sonra, Faruk Ererem adlı örgüt sorumlusuyla Atina'ya geçtiğini belirten Duyar, gizlilik kurallarına uyarak 40 gün kaldığı bu eve sık gelen Ererem'in, daha önce örgütün "ajan" olduğu gerekçesiyle öldürdüğü Latife Kahraman'ın kocası olduğunu belirtiyor. Duyar, Ereren'le başbaşa olduğu 40 gün boyunca İstanbul'da kaçak yaşadığı dönemdeki sıkıntılarını anımsadığını, iki hayat arasındaki çelişkinin kafasında örgüte yönelik ilk kuşkulu soruları da gündeme getirdiğini anlatıyor.

Almanya günleri

Duyar, 40 günün sonunda Atina'dan uçakla Almanya'ya gittiklerini, Frankfurt Havaalanı'nda indikten sonra buradan örgüt mensuplarının kendisini alarak eylem arkadaşı İsmail Akkol'un da kaldığı, Aisburg'daki bir eve götürüldüklerini ve burada kaldıkları aylar içerisinde örgüt liderlerinden Aslan Tayfun Özkök tarafından sıkı bir eğitimden geçirildiklerini anlatıyor.
Bu arada Duyar, Özkök'ün kendilerine Fransa'da tutuklanan örgütün lideri Dursun Karataş'ın bu ülke yetkilileriyle yapılan pazarlık sonucu bırakıldığı iddiasını ortaya atıyor.
Duyar, Almanya'da üç ev değiştirdiğini bu süre içerisinde pasaport ve kimlik yapımıyla, şifre kullanımını öğrendiklerini belirtiyor. Almanya'daki son günlerinin kendilerine verilen talimat doğrultusunda Ortadoğu'ya gidiş hazırlıklarıyla geçtiğini ve daha sonra Suriye'ye geçtiklerini anlatıyor.

Suriye günleri

İsmail Akkol'la birer hafta arayla havayoluyla Şam'a gittiklerini, burada Suriyeli generale ait bir evde ağırlandıklarını belirten Duyar, örgütün kendisini daha sonra Lazkiye'ye gönderdiğini söylüyor. Gerek Şam'da, gerekse Lazkiye'de birlikte kaldığı Arap kökenli örgüt militanlarının Arap milliyetçiliği gütmelerini bir türlü içine sindiremediğini belirten Duyar, bu konuda örgüt yetkilileriyle tartıştıklarını anlatıyor.
Tayfun Özkök'ün de bir süre sonra Suriye'ye geldiğini belirten Duyar, burada örgütün tamamen Suriye denetiminde olduğunu görmesinin, kendisinin örgütten kopmasına yönelik bir sürecin içine girmesine neden olduğunu vurguluyor.
Örgütün burada eğittiği insanları birer ölüm makinesi haline getirmek istediğini belirten Duyar, Türkiye'nin Suriye Büyükelçiliğine teslim olmadan önceki süreci de şöyle anlatıyor:
"Teslim olmaya karar vermiştim. Ben böylesi utanç verici bir ortamda, böylesi iğrenç bir örgütte elimi kana bulamıştım. Yaşamın bir bölümünü, hem de en güzel en önemli bölümünü belirleyen bu çizgiyi noktalamak ve kendi rotamı kendim çizmek için yalanlar kantarından inmenin zamanı gelmişti artık. 17 Aralık 1996 günü uygun bir ortam yaratarak indim o kantardan. Ve bugüne kadar işlediğim günahların, verdiğim zararların bedelini hiç umursamadan ait olduğum yere döndüm. 22 Aralık 1996 günü Türk Büyükelçiliği'ne teslim olarak hayatımda yeni bir sayfa başlattım."