The Others Terörün yüzü

Terörün yüzü

24.11.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:

Terör, basını da sınava zorlar. Hangi ayrıntıyı nasıl, ne ölçüde vermeli? 'Şok etkisi' haber sayfalarına bire bir yansıyınca okur ne tepki veriyor?

Terörün yüzü




Türkiye hiç böyle bir dehşet yaşamamıştı. Güneydoğu'da acımasız şiddet son bulmuş, depremin acıları dinmişken, büyük şehirde yaşayan pek çok kişinin aklından geçirmek dahi istemediği kabus İstanbul'un üzerine çöktü. İntihar terörü, araba bombaları, ölüm, kan ve acı.
Istanbul'un kalbine bıçak darbeleri gibi saplanan bombalı saldırıların tüm önemli ayrıntılarını aktarmak için Milliyet seferber oldu. İlk bombalı saldırıdan başlayarak, gecesini gündüzüne katan bir ekibin çalışması zengin bir haber ve - özellikle - fotoğraf içeriğiyle okurlara yansıdı.
Bunun okurların da beğenisini, övgüsünü kazanan örneğini 21 Kasım tarihli Milliyet"'te görmek mümkün. Bizi Yıkamazlar başlığı altında tümüyle terörün korkunç yüzünü gösteren fotoğrafların ağırlık taşıdığı ön ve arka sayfalar... Olayların düşünülebilecek hemen her boyutunu okura taşıyan 17 sayfa dolusu haber... Milliyet'in ilerde "iyi iş çıkardık" diye övünebileceği bir sayı.
Milliyet'in sinagog saldırıları ardından 16 ve 17 Ekim tarihli sayılarında baş sayfaların önemli bir bölümünü ayırdığı iki fotoğraf ise, olağanüstü yüksek sayıda okur tarafından hem eleştirildi, hem de tartışıldı.
16 Kasım tarihli fotoğraf Neve Şalom sinagogunda patlamanın hemen ardından bir dehşet anını yansıtıyordu. Yerde oturmuş, yüzü parçalanmış, başı öne eğik bir adam...
17 Kasım tarihli ikinci fotoğrafta ise, üzerine gazete örtülmüş bir genç kız can çekişir halde görülüyordu. Her iki fotoğrafa atfen baş sayfada bir de ifade vardı:
Haberde, fotoğrafta Milliyet farkı.
"Hapimizi derinden etkileyen terör olaylarını birinci sayfadan vermenizi tabii çok doğal karşılıyorum. Hiçbir ciddi basın kuruluşu bu tarz vahşet fotoğrafı yayımlamıyor" diye yazmış Murat Erkman.
Güzin Aygün, şu soruyu sormuş: "Acaba yerde can çekişen o zavallı kız, sizden yani Milliyet'ten birinin kardeşi, eşi çocuğu olsaydı bu resmi basar mıydınız? Basılı halde görseniz ne hissederdiniz? Cevabını ne olur düşünün.."
Gamze Yazıcıoğlu, aynı resme atfen diyor ki: "Bu fotoğraf bir Musevi dostumun en yakın arkadaşının karnındaki bebeğiyle birlikte canını teslim ederken çekilmiş resmidir. Hayalkırıklığım büyük. Çünkü ölenin yakınlarını hiçe sayan bir yaklaşım. Başarı değil, duyarsızlık..."
Hilal Gözübüyük: "Yaşananların boyutunun herkes farkında. Bu tip resimleri yayınlayarak bizleri, yakınlarını daha da incitmeyin."
Şahin Yüce'nin sorusu: "Vahşeti böyle dehşet verici bir resimle anlatmak, zalim katillere 'aferin bakın nasıl başarılı oldunuz?" demekle eşdeğer değil midir?"
Selin Caner: "İnsanların kanlı cesetlerini, son nefeslerini verişlerini görüntülediği için kendisini öven, 'farkımız' diye böbürlenen, üstelik bunu birinci sayfasından yapan bir gazeteye dönüşmenizi istemiyorum.."
Tolga Eğilmez, metindeki bir ifadeye tepki gösteriyor: "İnsanlar 'Dışarı fırlayan iç organlarını örtmek için kapatılan gazete son soluklarla havalanıyordu' gibi ayrıntıları okuyunca ne hissediyor, düşündünüz mü?"
Dr Işıl Arıcan: "Gerçekleri ve olayın vehametini halka göstermek gerek gibi açıklamaları kabul etmiyorum. Gerçekler bu yollara başvurmadan da halka yansıtılabilir.."
Emel Koban: "Lütfen o fotoğrafları annelerinize, büyüklerinize gösterin ve ne hissettiklerini sorun."
Milliyet Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Y. Yılmaz'ın eleştirilere verdiği yanıt şöyle:
"Her terör olayı ardından yazı işlerinde öncelikle şu sorunun yanıtı aranır: Terör haberlerinin verilmesi, teröristlerin amacına hizmet eden bir şey midir?
"Son terör saldırılarına kadar benimsediğimiz uygulama terör olaylarının abartılmaması, hatta can kaybına yol açmadıysa haberin hiç verilmemesi şeklindeydi. Ama Milliyet, son terör olaylarını haberleştirmekte, geniş olarak yayımlamakta tereddüt etmedi. Çünkü olayın niteliği, Türkiye Cumhuriyeti'nin temel ilkelerine, insanların benimsediği özgür yaşam anlaşıyına saldırı anlamı taşıyordu. Bu nedenle son saldırıları haber olarak vermekte kalmadık, yeni karşılaştığımız terör biçiminin nitelikleri ve bunu düzenleyen örgütün nasıl korkunç bir amaç peşinde olduğunu değerlendiren haber ve yorumlara da yer verdik.
Sinagog saldırıları ardından yayımlanan iki fotoğraf da bu amaçla seçildi. Bu sunuş biçimini eleştirenler kadar beğenen okurlar da oldu. Amaç terörün acımasız yüzünü göstermek, nasıl vahşi bir saldırı ile karşı karşıya olduğumuzu insanların gözüne sokabilmekti. Nitekim bu fotoğrafların siyah - beyaz olarak yayımlanması, bu fotoğraflardan beklenen etkiyi de artırdı. Bu fotoğraflar sinagoglara yönelik vahşi saldırının sembol fotoğrafları olarak basın tarihindeki yerini aldı. Yurtdışındaki fotoğraf ajanslarının bu fotoğrafları satın alıp abonelerine dağıtmaları da Milliyet'in evrensel gazetecilik ilkeleri ışığında seçimini yaptığını gösteren bir başka kanıt. Yazıişleri, gazetecinin sorumluluğunun bu tür olaylarda topluma bir ayna tutmak olduğunu düşünüyor. Bu aynadan yansıyan görüntüler hoşa gitmese bile orada durup, aynayı tutmaya devam etmek zorundayız.
'Bu fotoğraflar Milliyet gazetesi mensuplarının yakınlarına ait olsaydı yayınlanır mıydı?' sorusunu ise ciddiye almıyoruz. Milliyet yazı işleri için Türkiye'deki her birey kendi yakınlarıyla aynı değerdedir. Onların acılarını onlar kadar içimizde hisseder, mesleğimizin gereğini yerine getirirken, bu acının artmasına yol açan kararlar vermekten kaçınırız. Son saldırının herkes gibi Milliyet okuyucularını da derinden yaraladığı ve hassasiyetlerini artırdığı gerçeğini de görmezden gelmiyoruz. Ama eleştiri yönelten okuyucular bilmeliler ki Milliyet mensupları da en az onlar kadar üzüldüler ve yaralandılar."