The Others Toplumsal olay nasıl önlenir?

Toplumsal olay nasıl önlenir?

21.03.1998 - 00:00 | Son Güncellenme:

Toplumsal olay nasıl önlenir?

Toplumsal olay nasıl önlenir

2.5 yıl süren Göktepe davasının kararı hiçkimseye memnun etmezken, Afyon polisinin hassasiyeti "toplumsal olayın nasıl önleneceği" konusunda gerçek bir örnek oldu

GAZETECİ Metin Göktepe davası sonunda bitti. Karar, hiçkimseyi memnun etmedi. Ancak davanın başka sonuçları da var. İki buçuk yıldır Türkiye'nin gündeminde olan, dış dünyada ise ülkemizin insan hakları konusundaki "baraj notu" niteliğindeki Göktepe davası sayesinde, kamuoyu bir çok yeni ünlüyle tanıştı.
Bunların başında Fadime Göktepe geliyor. Dava boyunca bir şehirden öbürüne koşan yaşlı kadın, Türkiye'de evlat acılı anaların simgesi oldu.
Öbür cenahın başında ise, şüphesiz Afyon Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Kamil Şerif duruyor. Kimsenin tanımadığı küçük bir ilçe hakimiyken, Şevket Kazan döneminde Afyon'a atanan Şerif, davasındaki tutarsızlıklarıyla, bir anda "adalet yıldızı" oluverdi. Kamil Bey'in "negatif şöhreti", davayı bir yıl oyaladıktan sonra, "Tarafsızlığımı yitirdim" diyerek çekilmesiyle zirveye ulaştı.
Şerif'in yıllık iznini kullandığı dönemde iki duruşmaya başkanlık yapan Fatma Nilgün Uçar ise, yargı bağımsızlığı konusundaki direnciyle kamuoyunda büyük sempati topladı, "korkusuz kadın yargıç" olarak iz bıraktı. Karşılığını, Afyon'dan sürülerek aldı.
Sanık polislerin avukatları da "haklı" bir üne kavuştu. Avukat Ahmet Ülger, her duruşmaya katılan tek avukat oldu. Polisleri hiç yalnız bırakmadı. Fatma Girik'in programında "işbitirici avukat" namıyla şöhretini perçinledi. Avukat Ömer Yeşilyurt ise, polis savunma cephesinin kurmay başkanı olarak öne çıktı. Başbakan Mesut Yılmaz'la polislerin teslim olma pazarlığını yürüttü. Firari polisler onun eşliğinde Afyon'a gelip teslim oldu.
Polis cephesinin en şöhretli ismi olmaya aday gözüken avukat Necdet Küçüktaşkıner, geçmişteki ününü parlatma imkanı elde etti. Afyon'daki ilk duruşmada, 12 Mart döneminde işkencelere katıldığı tespit edilip, manşetlere tırmandı. Ancak davaya devamsızlık gösterdiğinden, yıldızı söndü.
Davanın sanık polisleri de, önemli bir tanınmışlık düzeyine ulaştı. İlhan Sarıoğlu, Selçuk Bayraktaroğlu, Şuayip Mutluer, Saffet Hızarcı, Fedai Korkmaz, Burhan Koç, Murat Polat, Metin Kuşat ve Seydi Battal Köse'nin isimini, Türkiye'de duymayan kalmadı. Bunların içinden Emniyet Amiri Seydi Battal Köse, duruşmalardaki "itiraf dilekçeleriyle", diğer sanıklardan ayrı bir mevkiye tırmandı.
Afyon duruşmalarının "sessiz yıldızı" ise, Mübaşir Ramazan'dı. Palabıyık Ramo, kameralar karşısında bir an bile heyecanlanmadı. Duruşma tutanaklarını taraflara tevzi ederken, usta bir yargı mensubu olduğunu da gösterdi.
Afyon'daki ilk duruşma 6 Şubat 1997'de yapıldı. Karar oturumunun yapıldığı 19 Mart 1998'e kadarki 15 duruşmada Afyon'da hiçbir toplumsal olay meydana gelmediyse, bunda en büyük rol, şüphesiz burada görevli güvenlik birimlerine aitti.
İstanbul ve Ankara başta olmaz üzere, Türkiye'nin başka illerinde yaşanan toplumsal olayların alt yapısı Afyon'da fazlasıyla mevcuttu. Her duruşmaya bini aşkın gösterici geliyor, duruşma boyunca da slogan atıyordu. Bu sloganların, "olaylı" gösterilerde atılanlardan ne eksiği ne fazlası vardı. Eğer Afyon polisi yöneticileri, bu sloganları bahane ederek "dağıtın" emri verseydi, Afyon her duruşmada savaş alanına dönebilirdi.
Görüldü ki, slogan atmakla memleket yıkılmıyor.
Afyon Emniyet Müdürü Mustafa Karayel, dava süresince önlemleri hiç azaltmadı. Yardımcısı Recep Tokatlı ise, her duruşmada adliye çevresinde görevliydi. Çıkan sorunları diyalogla çözdü.
Afyon'daki diğer üst düzey emniyet yetkilileri de bu uygar tavrı sürdürdü. Oysa mahkemede, "gazeteci öldürmek" suçuyla polisler yargılanıyordu. Görevli memurlar arasında gazetecileri "hasım" gibi görenler de yok değildi. Adliye girişinde gazetecilere üst araması yapılırken, "kemik sızlatan" titizlik gösterisinden kaçınmayanlar oldu. Amirler derhal bu memurlarını uyardı. Afyon polisinin davadaki tutumu, polis okullarında "toplumsal olay nasıl önlenir" konusunda ders olarak gösterilse yeridir!

BAŞBAKAN Mesut Yılmaz'ın her türlü işkence ve kötü muamelenin önüne geçmek ve yapanlar hakkında yaptırımlarda bulunmayı öngören "İşkence ve Kötü Muameleyi Önleme Genelgesi" ile Emniyet Genel Müdürlüğü'nün işkenceyi önlemek için getirdiği yeni uygulamalar da çare olmadı.
Kağıthane'de geçen hafta çaldıkları otomobille polisten kaçarken trafik kazası geçirerek öldükleri açıklanan Murat Can (21) ve Alpay Denizhan'ın (22) kurşunlanarak öldüğünün anlaşılması, hırsızlık suçlamasıyla Adana Emniyet Müdürlüğü'nce gözaltına alınan Mehmet Yavuz'u öldürdükleri gerekçesiyle bir komiser, bir komiser yardımcısı ve dokuz polis memurunun tutuklanması, gözleri yine polislere çevirdi.
Başbakanlık geçen aralıkta işkencenin ve kötü muamelenin önüne geçmek için genelge hazırlayarak bir dizi tedbir almıştı. Adalet Bakanlığı da işkencecilere yüksek cezalar öngören ceza yasası ön tasarısı hazırlayarak işkencenin önüne geçmek istemişti. Emniyet Genel Müdürlüğü'nün de bu yöndeki çalışmalarına karşılık, polisin işkence olayları medyaya yansımaya devam ediyor. Son aylarda yaşayan bazı olaylar şunlar:
* Manisa Emniyet Müdürlüğü'nde babasını öldürdüğü gerekçesiyle gözaltına alınan Çetin Paydar, emniyette suçunu kabul ederek, "Babamı Gediz Nehri kıyısına ittim sonra kaçtım" dedi. Daha sonra babası olaydan habersiz sağ olarak bulundu. serbest bırakılan Çetin Paydar, polisin kendisine işkence yaptığını, bundan kurtulmak için işlemediği suçu kabul ettiğini söyledi.
* Antalya'da bir restoranda çalışan Mehmet Uzlum, gece kendi kullandığı minibüsle eve dönerken, bir polis otosunun arkasında ani fren yapmak zorunda kaldı. Olaya tepki gösteren polislerin, Mehmet Uzlum'u dövdüğü öne sürüldü. Uzlum, hastanede tedavi altına alındı.
* Polis, Pendik'te oto hırsızlığından aranan Engin Demirci'nin evine baskın yaptı, Evin penceresinden düşen Delirci'nin kafasından kurşun yediği saptandı.
* Kadıköy'de polisin ihtarına uymayan oto hırsızı Sertan Mert (18) başından kurşunlanarak hayatını kaybetti.
* Galatasaray - Beşiktaş maçı sonrasında yolda yürüyen genç, polis memuru Mustafa Bayraktar tarafından kıyasıya dövüldü. Dayağın görüntüleri televizyonlarda yayınlanınca, polis memuru açığa alındı.
* Kapalıçarşı'da bir döviz bürosunda çalışan 16 yaşındaki Ş.K. Zeytinburnu'ndan bindiği tramvayda polise çarptı. Polis, Ş.K.'yı hırsızlık yaptığını öne sürerek evine götürdü ve burada kelepçeledi. Ş.K. kendine işkence yapıldığını söyledi.

MUSA Ağacık, duruşmadan sonra Gazeteci Metin Göktepe davasının Hakimi Mustafa Birışık'a sordu:
- Göktepe'yi öldüren polislere verdiğiniz ceza, insan haklarının temel hükümleri açısından az değil mi?
- Onu derseniz, biri gözünü çıkartana 5 yıl veriyor, diğeri zorla 5 lirasını aldı diye 15 yıl veriyor. Bizim sorunumuz değil ki!
- Sorumlu?
- Ceza sistemiyle ilgili. Kanun neyse, onu uygulamak zorundayız.
- Peki, Göktepe'yi kasten öldüren polislere "kastı aşmaktan" dava açılması?
- Şimdi Avrupa İnsan Hakları Bildirgesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, bir bakıma bizim iç hukukumuzun, Anayasa, hatta kanunlardan önde gelir!
- Neden uygulanmıyor öyleyse?
- Devletin ve devlet görevi kullanan kişilerin buna harfiyen uyması lazım. Devlet tabii kimin için?
- Sizce?
- Vatandaş için değil mi? "Devlet baba" diye bir sözcüğü kabul etmiyorum. Devlet "baba" değil.
- Nedir?
- Devlet, vatandaşa hizmet etmek için görevli.
- Verdiğiniz ceza, işlenen suçun kapsamı açısından adalete uygun mu?
- Bugün Türkiye'de yargı nasıl çalışıyor biliyor musunuz?
- Nasıl?
- Karanlıkta, el yordamıyla iş yapan kişinin yaptığı çalışma bizimki. Yani önümüze karışık olarak gelen bir çuval pirinç ve bulguru ayıklamak zorundayız.
- Türkçesi?
- Önümüze kötü malzeme gelince, güzel iş yapabilir miyiz?
- Göktepe davası nedeniyle baskıyla karşılaştınız mı?
- Bana meslek hayatımda kimse baskı yapmamıştır.
- Peki verdiğiniz karardan vicdanen rahat mısınız?
- Türkiye'deki yargıdan, bundan daha iyi görev bekleyemezsiniz ki!
- Neden?
- Mesela yargı mensuplarının yargıya müracat hakkı yok. Bu "İnsan haklarından en yoksun kesim yargı mensuplarıdır" anlamına geliyor. Türkiye'de herkesin insan haklarına sahip olması lazım.
- Göktepe'yi kasten öldüren polisler ne kadar yatacak?
- Savcılık yaptığım için iyi bilirim; 7 yıl alan, 3 yıl ya da daha az yatar.
- Peki Türkiye'de yargı bağımsız olsaydı?
- O ceza sistemiyle ilgili. Bu arada polislere verdiğimiz cezayı, dayandığı bir takım temel ilkeleri izdiham nedeniyle açıklayamadım.
- Neydi ilkeler?
- Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'yle İnsan Hakları Evrensel Bildirisi, polise verdiğimiz cezaların gerekçesinin temel ilkeleri olacaktı.
- Bu durumda?
- Devlet, devlet adına hiç kimseye işkence yapma hakkına sahip değildir. İşkence bir insanlık suçudur.