The Others Türban hücumu

Türban hücumu

19.04.2004 - 00:00 | Son Güncellenme:

Eşinin şiddetine hedef olan Meliha Demir'e ilişkin haber, türban unsuruyla tartışma başlattı. Kimi yayınlardaki "ideolojik tavır" bazı okurlarda soru işaretleri yarattı

Türban hücumu



Türban hücumu



Milliyet'te yayımlanan haberlere ilişkin görüşler ve yanıtların paylaşıldığı bu sayfada diğer medya kuruluşları ile polemiğe girilmiyor. Milliyet okuru için ayrılan bu sayfa, doğal olarak kendisini Milliyet'le sınırlıyor.
"Geline türban için işkence" başlığıyla 12 Nisan Pazartesi günü manşetten yayımlanan haberin ardından geneli "militanca" yapılan yayınlarda Milliyet hedef alındı. Hiçbir seviye içermeyen gazeteler, hedefe kilitlenmiş bazı ekranlar, hiçbir ciddi katkısını hatırlamadığımız gazeteciliğe "medya eleştirmeni" kılığında tutunmaya çalışırken yepyeni siyasi çehrelere bürünmek zorunda kalan kronik vakalar yine bu sayfanın konusu olmayacak. Tehdit dolu mektuplar da yok gündemimizde. Medyadaki kampanyaya tanık olan okurların mesajları ve bizim eklemek istediklerimiz bu haftaki konumuz.
Oktay Taş, haberin bir televizyonda yalanlandığını anımsatarak, "Televizyonun haberi yalansa, neden kendinizi savunmuyorsunuz?" diyor. "Yalan haber deniliyor, bir açıklama lütfen" sözleri, adının açıklanmasını istemeyen bir okurdan. Selim Aksapan, Nizamettin Vatan, Adem Cenkçi, Mustafa Yolartıran, Ali Süheyl, Deniz Kezekli, Gani Gönüllü, Koray Özpolat, Hidayet Acar, İ. Cerrah, Ahmet Arslan, Mehmet Parlak, Mehmet Karakan, Dr. Orhan Baran, Selman Erarslan, İsmail Börekçi, İhsan Göçmen, Şemsettin Uğur, Salih Sinan,Ali Canap, Girayhan Keskin, Bayram Kusursuz, Erol Kala, Fatih Altuğ, Sevgi Clay, Hülya Özdemir, Yasemin Kaptanbaş ve Deniz Kezekli'nin mesajları da aynı noktalarda odaklanıyor: Haber asılsızsa, özür dilenmeli. Milliyet'in saygınlığına uygun olarak, haberler daha hassas bir süzgeçten geçirilmeli.
Bazıları Milliyet'i kınayan okurları dikkate alarak, geçen haftanın başına dönüyoruz.

Demir'in başına gelenler
Haberde; Kırşehir'den Fransa'ya gelin olarak gittikten sonra eşi Hakan Demir'in baskılarına hedef olan Meliha Demir'in (20) "başına gelenler" anlatılıyor. Anadolu Ajansı'nın "Kocasının ailesi tarafından ayrıca türban takmaya zorlandığı bildirildi" ifadesiyle 11 Nisan'da geçtiği bültenle yetinmeyen Paris Temsilcisi Mine G. Kırıkkanat'ın haberinde; ihbar üzerine Belfort kentindeki evine yapılan baskında psikolojik şok geçirdiği anlaşılan Demir'in hastaneye kaldırıldığı vurgulanıyor. Başlığında ve girişinde, Demir'e "türban takması için işkence yapıldığı" belirtilen haberin içinde "genç kadının defalarca dövüldüğü, saçlarının kesildiği, başının yakıldığı" belirtiliyor. Fransa'daki Elele Derneği Başkanı ve türbanı yasaklayan Stasi Komisyonu'nun üyesi Gaye Petek Şalom'un, "Olay, 'başını kapat' baskısından öte kadının var oluş hakkının elinden alınmasıyla ilgili" sözlerine de haberde yer verilmiş.

'Doğru'nun peşinde tökezleyenler
Meliha Demir diye eşinin kız kardeşinin fotoğraflarını yayımlayan bazı TV ve gazeteler, kayınpeder Halil Demir'in "olayın türbanla ilişkisi olmadığı, kendi çocuklarının da türban takmadığı" sözleri ve tercüman Liliana Spauffer'ye atfen verilen "Demir, ifadesinde türbandan söz etmedi" açıklaması eşliğinde haberin "yalan" olduğunu iddia ettiler. Ancak genç kadının Türkiye'deki babası Zekai Köksal, aynı gazetelere "Kızıma baskı vardı. Dört yıl beni kızımla görüştürmediler"; Milliyet'e de, "Kızıma eşarp tak demiş olabilirler" diyordu.
Milliyet'i yalanlamaya çalışırken, baba Köksal'ın "kızının cenazesini Türkiye getirmek için girişimlerde bulunacağını" yazan Zaman'a, Meliha Demir'in - çok şükür - ölmediğini anımsatarak bu bahsi kapatalım!

Savcılık: İnanılmaz bir baskı
Bu kampanyanın ardından Kırıkkanat'ın görüştüğü Belfort Savcı Yardımcısı Isabelle Mendy'nin şu sözleri de, 14 Nisan'da Milliyet'te yayımlandı:
"Hakan Demir, olayın polise yansıdığı gün, eve döndüğünde dışarı çıkmasını yasakladığı eşini evde bulamamış. Sorgusu sırasında, bir daha dışarı çıkamasın diye eşinin saçlarını kazıdığını kabul etti. Kendi kardeşleri türbanlı olmamalarına rağmen, Meliha'dan türban takmasını istemesi, türbanı bir dini vecibe değil, bir boyun eğme simgesi olarak görmesinden kaynaklanıyor. Meliha Demir'in sigara içmesini, yabancılarla konuşmasını, evden dışarı adım atmasını yasaklamış. Fransa'daki yaşam tarzını benimseyen biri olmasın diye eşini Türkiye'den getirmiş. İnanılmaz bir baskı ve sürekli şiddet konusu olan bu olay tümüyle kadın haklarının çiğnenmesi olup (...) ağır şiddet suçunun yanı sıra eşitlik ve özgürlük haklarına tecavüzden kaynaklanmaktadır..."
Kırıkkanat'ın ikinci haberine göre; Fransa'nın en yüksek tirajlı bölge gazetesi Ouest France, "Meliha Demir'in, kocasının ve ailesinin türban takması için uzun süredir baskı yaptığını söylediğini" yazıyor. Liberation, "Kocası sigara içmesini, erkeklerle konuşmasını ve dışarı çıkmasını yasaklar. Aynı şekilde, onu burada dini bir simge olmaktan daha çok bir boyun eğdirme aracı olarak görülen türbanı giymeye zorlar..." ifadelerini kullanıyor. Bütün dünyaya yayın yapan Fransa Haber Ajansı (AFP) da, "Bakan Nicole Ameline, özellikle türban giymeyi reddettiği için eşinin ailesi tarafından işkence edilen genç bir Türk kadınla görüştüğü Belfort'a gitti" diyor.

"Yalan" diyebilir misiniz?
Kavgalar sırasında bebeğinin de kolu kırılan Meliha Demir'in, gördüğü işkenceye ilişkin haberler özetle böyle. İşkencenin "sadece türban baskısından kaynaklandığı" izlenimi veren başlık ile haberin girişindeki özetin sorunlu olmadığını söylemek, Milliyet'e "militanca" saldıranlarla aynı tutumu sergilemek olur. Haberi, başlık ve girişte en çarpıcı unsuruna indirgeme çabası eleştirilebilir.
Ancak bu durum; olayı, savcılığın görüşüne kadar bütün unsurlarıyla yansıtmaya çalıştığı açık olan haberi yalanlamaya yeter mi?
Soru; aklı ve gözü bağlı olmayanlar için, türbanın da araç haline getirildiği korkunç işkencelerden geçirilen gencecik bir kadının mahvedilen yaşamından içler acısı yanıtını elbette buluyor!
Yine de görmeyen göz, sızlamayan vicdan varsa, "Allah'tan korkun" demekten başka çare kalmıyor!