The Others Türk’e saldırı

Türk’e saldırı

19.04.2010 - 01:28 | Son Güncellenme:

Samsun’da, kapatılan DTP’nin Eşbaşkanı Ahmet Türk’e yöneltilen yumruklu saldırı medyanın ‘nefret söylemi’ni bir suç kategorisi olarak görmesinin aciliyetini ortaya koydu

Türk’e saldırı

Kapatılan DTP Eşbaşkanı ve eski Mardin Milletvekili Ahmet Türk’ün Samsun’da mahkeme çıkışı uğradığı saldırı tepkiyle karşılanırken, bazı köşe yazarlarının olaya yaklaşımı ve haberle ilgili internet üzerinden gelen okur yorumları ifade özgürlüğünü aşan ırkçı bir söyleme dönüştü.
Medyanın yeni sorumluluk alanlarından birisi de nefret söylemiyle (hate speech) mücadele etmek.
milliyet.com.tr, Samsun’daki saldırganın Ahmet Türk’ü yumrukladığı olaydan sonra, habere gelen yorumları TCK’nın “yasaların suç saydığı filli övme”ye girmeyecek ölçütte yayımlamak ve hakaret içeren, toplumda nefret ve düşmanlık duygularını körükleyen görüşlerden ayıklayarak verme konusunda hayli zorlandı. İlk anda gelen yorum sayısı bine yakındı. Ve ne yazık ki büyük çoğunluğu, gazetenin yayın ilkeleriyle bağdaşmayan, “filtre koymayı” gerektiren yorumlardı. Ve saldırıyı onaylar nitelikteydi. milliyet.com.tr Yayın Yönetmeni Ercüment İşleyen ve 8 editörü, “nefret” içeren yorumlara “sansür” uygulamak zorunda kaldılar. Buna rağmen milliyet.com.tr’de tepkiyi saldırgana değil de mağdur olana, burnu kırılan, yüzü kan içinde kalan Ahmet Türk’e yönelten okur yorumları yayımlandı:

Nefret suçu ve yasaklar
“Hiç üzülmedim”, “Kusura bakmayın vallahi hiç de kınamıyorum, olacağı buydu”, “Bunu kınayacağınıza PKK terör örgütü diyemeyenleri, İstanbul’da belediye otobüslerine molotof atıldığında kınamayanları kınayın... “, “Ahmet Türk’ün ne işi varmış Samsun’da? Cümbür cemaat. Oradaki hâkimler bilmiyor mu nasıl karar vereceklerine...”
BM Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’ne göre; ulusal, ırksal ya da dinsel nefretin, ayrımcılık, düşmanlık ya da şiddete kışkırtma biçimini alacak şekilde savunulması, yasalarca yasaklanıyor. Türkiye de bu sözleşmeyi 2003’te onayladı. Dolayısıyla nefret söyleminin sadece insan hakları bakımından değil, basın hukukunun mesleki ilkeleri bakımından da engellenmesi gerekir. Bir gazete bu tür görüşlere yer vermekle, “suç olan eylemlere destek vermek, yardımcı olmak” anlamında rol oynamış sayılır.
Bu anlama gelen ifadeler, ifade özgürlüğü kapsamında değildir. İfade özgürlüğünün sınırlanmasına imkân verecek beyanların yer alması engellenebilir. Çünkü nefret söylemini engellemeyen gazeteci de suç işlemektedir. Buna karşın Türkiye’de özellikle Hrant Dink suikastına ortam hazırlamasında ve cinayet sonrası dava sürecinde gözlenen ‘nefret söylemi’ artarak devam ediyor. Ahmet Türk’e yönelik saldırı bunun son örneğidir.

‘Irkçı’ okura direnmek
Okur Temsilcisi olarak bizlere de “internette yorum kriterlerini” merak eden çok sayıda soru geliyor. Yorum seçimleri bazen eleştiri konusu da oluyor. Bu denetimlerin zayıflığı gazetenin “kimliğine” de yansıyor.
Samsun’daki saldırı haberine gelen okur görüşlerinde izlenen ‘editoryal denetim’i milliyet.com.tr yöneticilerine sorduk. Aldığımız yanıt şöyle:
“Ahmet Türk’e yumruklu saldırı olayından sonra girdiğimiz konuyla ilgili tüm haberlere gelen yorum sayısı bine yaklaştı. Ancak üzülerek belirtmek zorundayım ki çok büyük bölümü yayına alınamadı. Çünkü saldırıdan sonra saldırgana çok önemli bir destek geldi. Hatta sadece bize değil facebook’ta saldırgan adına sayfalar yapıldı. Bizim barışa karşı şiddeti destekleyen yorumları girmediğimiz anlaşılınca bu kez ‘niye girmiyorsunuz yorumlarımızı’ baskısıyla karşılaştık. Hatta ‘Sokakta, kahvede bu mesele böyle algılanıp konuşuluyor, siz kim oluyorsunuz da gerçeği değiştirmeye çalışıyorsunuz’ diye telefonla hesap soranlar bile oldu. Saldırıya karşı çıkanların önemli bir bölümünün öne sürdüğü argüman ise ‘bu yaştaki adama vurulur mu?’ şeklinde lümpen bir yaklaşımdı.”

Haberin Devamı

Ombudsman’ın görüşü:
Uluslararası Hrant Dink Vakfı’nca düzenlenen konferansta geçen hafta “İnciten sözler, yaralayan fiiller” başlığı altında nefret söylemini masaya yatırmış, Prof. Dr. Teun Van Dijk’in görüşlerine yer vermiştik. Dijk söylem, erk ve sosyal bilinç üzerine örnekler verirken; “Bir okur olarak aklımızda kalan şey gazetelerdeki metinler ya da televizyondaki gördüklerimiz değil. Onu yeniden hatırlamıyoruz. Yeniden yaratıyoruz. Yani haberi değil haberin bizde yarattığı etkiyi hatırlıyoruz.” demişti. Dolayısıyla okurun yazarla ya da haberle kurduğu ilişki ve ‘nefret söylemi’nin yaratıcısı biraz da medya. Haberleri verirken sunum biçimindeki ‘olumsuz’ imalar okurun belleği oluyor. Bir süre sonra benzer bir olayda bu belleği onu ırkçı bir söyleme taşıyor. Yazı işlerinin ve gazetelerin internet edisyonlarının medyada yeni bir ‘suç’ kavramı olarak ‘nefret söylemi’ne karşı önlem alırken, ‘ırkçı okurlara karşı direnmenin’ ifade özgürlüğünü sınırlama anlamına gelmediğinin farkında olması gerekiyor. Öte yandan, mağdur yerine saldırganı ‘anlamaya’ dönük yorumların da yeni saldırılara ortam hazırlayacağı gözden uzak tutulmamalı.