The Others Türkiye 99

Türkiye 99

31.12.1999 - 00:00 | Son Güncellenme:

Türkiye 99

Türkiye 99


Ercüment İşleyen


Derin izler bırakan yıl

       Tarihi olayların yaşandığı bir yıl geride kaldı. Tüm acılara rağmen Türkiye’de umutlar yeşerdi. Terörün son geldi. Ege’de barış rüzgarları arttı. Avrupa çok yakınlaştı

       1900’lü yılların sonu, Türkiye tarihinde derin izler bırakacak olaylara sahne oldu. 1999, büyük sevinçler ve umutların yanısıra unutulmaz acıların yaşandığı yıl olarak da Türkiye tarihindeki yerini aldı.
       Yılın iz bırakan olayları sırasıyla şöyle:
       * 8 Ocak: İkitelli’de bir hurdacıda radyasyonlu kasa açılınca bölge karantina altına alındı.
       * 10 Ocak: Bahçelievler katliamı sanığı Haluk Kırcı İstanbul’daki evinde yakalandı ve cezaevine konuldu.
       Hükümet kuruldu
       * 11 Ocak: 56. Hükümet DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit’in başkanlığında kuruldu. Ecevit, 21 yıl aradan sonra Başbakan oldu.
       Türk sinemasının ünlü oyuncularından Öztürk Serengil öldü.
       * 23 Ocak: Yalova’nın Armutlu ilçesi açığında Marmara tankeri yandı, denizde büyük çevre kirliliği meydana geldi.
       * 6 Şubat: Maltepe Erciyes Huzurevi’nde yangın çıktı, 9 yaşlı hayatını kaybetti.
       * 15 Şubat: Sabancı Center cinayetleri itirafçısı Mustafa Duyar Afyon Cezaevi’nde uğradığı silahlı saldırıda öldürüldü. Olayda Selçuk Parsadan da yaralandı.
       * 24 Şubat: Bursa İhsan Dikmen İlköğretim Okulu çatısı şiddetli lodos sonucu çöktü, altı çocuk yaşamını yitirdi.
       * 6 Mart: Çankırı Valisi Ayhan Çevik, TİKKO tarafından düzenlenen bombalı saldırıda ağır yaralandı.
       * 10 Mart: Türk edebiyatının önde gelen isimlerinden Salah Birsel öldü.
       Mavi Çarşı katliamı
       *13 Mart: Kar maskeli üç kişi, Göztepe Kayışdağı Caddesi üzerindeki Mavi Çarşı’ya ellerindeki molotof kokteyllerini attılar. Kumaş ağırlıklı eşyaların çoğunlukta olduğu mağazada yangın kısa sürede yayıldı. Çıkış kapısı alevlerle kaplanınca içeridekiler paniğe kapılıp üst katlara doğru kaçmaya çalıştı. Yangın söndürüldüğünde ortaya çıkan tablo, terörün kanlı ve çirkin yüzünün gösteriyordu. Mavi Çarşı katliamında 13 masum kişi yaşamını yitirdi. Binanın çatısından boşluğa uzatılan merdivende yaşamını kurtarmaya çalışan kadının görüntüleri teröre lanet okuyan insanların belleğine kazındı.
       * 8 Nisan: THY’nin Boeing 737 - 400 Trakya uçağı Adana’nın Ceyhan ilçesi yakınlarında düştü. Uçağın 6 personeli yaşamını yitirdi.
       * 20 Nisan: Karikatürist Tekin Aral İstanbul’da yaşamını yitirdi.
       * 2 Mayıs: ÖSS sınav sorularının çalındığı ortaya çıktı, sabah sınava girmeye hazırlanan yüzbinlerce genç iptal kararı ile şaşkına döndü.
       Meclis’te türban
       * 3 Mayıs: FP’den İstanbul Milletvekili seçilen Merve Kavakçı, TBMM’deki yemin törenine başında türbanla gelince krize neden oldu.
       * 14 Mayıs: Kartal Endüstri Meslek Lisesi’nde sınıf basan Murat Kurt adlı beklemeli öğrenci, öğretmeni Hüseyin Ağman ve Şebnem Sertaç adlı öğrenciyi tabancayla öldürdü.
       * 28 Mayıs: 57. Hükümet, DSP - MHP - ANAP’ın katılmasıyla kuruldu.
       * 3 Temmuz: Türk Sanat Müziği’nin unutulmaz isimlerinden Sevim Tuna, yaşama veda etti.
       * 6 Temmuz: Hazineden sorumlu Devlet Bakanı Hikmet Uluğbay, evinde geceyarısı tabanca ile intihar girişiminde bulundu, uzun süren bir tedaviyle kurtarıldı.
       * 21 Temmuz: PKK’nın önemli adamlarından Cevat Soysal Moldova’da yakalanarak Türkiye’ye getirildi.
       * 22 Temmuz: Hükümetin ekonomiyi canlandırmak için aldığı acil önlemler açıklandı. “Mali Milat" üç yıl süreyle ertelendi.
       Pop ve caz sanatçısı Ajlan Büyükburç, trafik kazası sonucu yaşamını yitirdi.
       * 2 Ağustos: Turizm eski bakanın Barlas Küntay ile eski İçişleri bakanlarından Hava Kuvvetleri eski Komutanı Orgeneral İrfan Özaydınlı öldü.
       * 6 Ağustos: Türk - İş Genel Sekreteri ve Maden - İş Sendikası Genel Başkanı Şemsi Denizer, Zonguldak’taki evinin önünde eski koruması Cengiz Balık tarafından kurşun yağmuruna tutularak öldürüldü.
       Yeraltı dünyasının ünlü isimlerinden Dündar Kılıç geçirdiği kalp krizi sonrasında kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirdi.
       * 12 Ağustos: Şair Can Yücel, uzun süredir tedavi gördüğü 9 Eylül Tıp Fakültesi Hastanesi’nde öldü.
       * 13 Ağustos: Emeklilik yaşını yükselten Sosyal Güvenlik Yasası, TBMM’den geçti.
       * 14 Ağustos: Uluslararası tahkim için Anayasa değişikliği yapıldı. Anayasa’nın devletleştirme ile ilgili 47’nci, idarenin eylem ve işlemlerine karşı yargı denetimini düzenleyen 125’inci ve Danıştay’ın oluşumu ve yetkilerini içeren 155’inci maddeleri değiştirildi.
       * 17 Ağustos: Marmara Bölgesi 7.4 büyüklüğünde depremle 45 saniye boyunca sallandı, yaklaşık 20 bin kişi öldü. Gölcük, İzmit, Sakarya, Yalova ve Çınarcık’ı yerle bir eden depremde İstanbul - Avcılar’da da çok sayıda bina yıkıldı.
       * 20 Eylül: Şeytana taptıklarını söyleyen üç genç, Ortaköy Mezarlığı’nda Şehbiran Coşkunfırat adlı genç kızı öldürdü. Cinayet, satanistleri Türkiye’nin gündemine soktu.
       * 22 Eylül: Alaattin Çakıcı’nın yeğeni Kenan Ali Gürsel ve üç arkadaşı, Bayrampaşa Cezaevi’nde Hakan Çillioğlu ve adamları tarafından tabancayla vurularak öldürüldü.
       * 23 Eylül: Eski Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur yaşamını yitirdi.
       * 26 Eylül: Ankara Ulucanlar Cezaevi’nde sol örgüt üyelerinin bulunduğu koğuşlarda jandarmanın arama yapmak istemesiyle olaylar çıktı. Çatışmada 10 hükümlü ve tutuklu öldü, 5’i asker 24 kişi yaralandı.
       * 30 Eylül: Eski Milli Eğitim Bakanı Avni Akyol geçirdiği kalp krizi sonucu seçim bölgesi Bolu’da yaşamını yitirdi.
       Çat kapı infaz
       * 6 Ekim: Adana’da hücre evini basma planı yapan polis yanlış daireye girerek hiçbir şeyden haberi olmayan temizlik işçisi Murat Bektaş’ı öldürdü.
       * 11 Ekim: Ünlü yazar Fakir Baykurt Almanya’da yaşamını yitirdi, Türkiye’de toprağa verildi.
       * 13 Ekim: Yazar, senarist, eğitimci, yayıncı, sinemacı Mahmut Tali Öngören öldü.
       * 17 Ekim: Devlet memurluğuna giriş için ilk kez merkezi sınav yapıldı.
       * 20 Ekim: Uyuşturucu kaçakçılığı suçundan aranan yeraltı dünyasının ünlü isimlerinden Abuzer Uğurlu Ataköy’de kızının evinde yakalandı.
       Kışlalı da terör kurbanı
       * 21 Ekim: Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı, Ankara’da otomobiline konulan bombanın patlaması sonucu yaşamını yitirdi. Kışlalı son yolculuğuna aralarında büyük bir kalabalık tarafından uğurlandı. Cenaze törenine yurtdışı gezisini yarım bırakarak Türkiye dönen Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu ve kuvvet komutanları ile binlerce Türk Silahlı Kuvvetleri mensubunun da katılması “Cumhuriyet tarihinin ilkleri" arasına girdi.
       * 23 Ekim: Türk sinemasının büyük isimlerinden Neriman Köksal yaşamını yitirdi.
       * 26 Ekim: Sabancı Center cinayetleri sanıklarından Fehriye Erdal, Belçika’da yakalandı.
       Evcil yakalandı
       * 27 Ekim: Nesim Malki’nin öldürülmesini azmettirmekten aranan Erol Evcil Mudanya’da yakalandı. Bursa’nın yeni Emniyet Müdürü Aydın Genç’in “10 aydır buradaydı" açıklaması emniyeti karıştırdı.
       * 30 Ekim: TBMM’de türban krizine yol açan Merve Kavakçı, İstanbul’da işadamı Bekir Yıldırım ile evlendi.
       * 12 Kasım: Merkez üssü Düzce olan 7.2 şiddetindeki deprem bu kez Bolu, Kaynaşlı ve Düzce’yi vurdu.
       * 17 Kasım: AGİT zirvesi İstanbul’da başladı.
       * 21 Kasım: FP Milletvekili Bedri İncetahtacı, Ankara’da geçirdiği trafik kazasında yaşamını yitirdi.
       * 25 Kasım: Yeraltı dünyasının ünlü isimlerinden Nihat Akgün, Ataköy’de iki kişinin silahlı saldırısı sonucu öldürüldü.
       * 26 Kasım: Deprem için öngörülen Ek Vergi Yasası yayımlandı.
       * 2 Aralık: Ses sanatçısı Ebru Gündeş, yeni kasetinin tanıtım toplantısı sırasında beyin kanaması geçirerek hastaneye kaldırıldı ve ameliyata alındı.
       * 9 Aralık: Merkez Bankası Başkanı Gazi Erçel, “enflasyonla mücadele" kapsamında döviz kurunun gelecek 18 aylık seyrini gün gün ilan ederek “tarihi kararları" açıkladı.
       Çakıcı Türkiye’de
       * 13 Aralık: Yeraltı dünyasının önde gelen isimlerinden Alattin Çakıcı, tutuklu bulunduğu Fransa’dan Türkiye’ye iade edildi. Çakıcı, sorgusu yapılmadan Kartal Cezaevi’ne konuldu.
       * 21 Aralık: Hakkındaki yolsuzluk suçlamaları nedeniyle gıyabında yargılanan Şişli eski Belediye Başkanı Gülay Aslıtürk Londra’da gözaltına alındıktan sonra şartlı olarak bırakıldı.
       * 22 Aralık: Bakanlar Kurulu, Yurtbank, Egebank, Sümerbank, Esbank ve Yaşarbank’a el koyarak Tasarruf Mevduat Sigorta Fonu’na devretti.
       * 23 Aralık: Uluslararası Para Fonu, 18’inci stand by kapsamında Türkiye’ye üç yıl için yaklaşık 4 milyar dolar mali destek sağlanması kararını onayladı.
       * 29 Aralık: Şiddetli lodosta sürüklenen Rus bandıralı “Volgoneft 248" adlı tanker Florya açıklarında karaya oturarak ikiye bölündü. Lodos’un vurduğu diğer gemilerle Marmara 1999’un üçüncü büyük çevre felaketini yaşadı.

36 yıl sonra AB’ye adaylık

       * 10 Aralık: Avrupa Birliği 36 yıldır kapısında bekleyen Türkiye’yi Helsinki Zirvesi’nde adaylık teklif etti. Böylece AB ilk kez nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan bir ülkeye adaylık çağrısı yaptı. Ancak hiçbir koşul öne sürmeyeceğini açıklayan AB’nin bazı şartlar getirmesi krize neden oldu. AB’nin Dışilişkiler Sorumlusu Javier Solana’nın özel uçakla Ankara’ya gelmesi sonrasında yapılan görüşmeler sonuç verdi. Ege sorunlarının Lahey’de çözümü ve Kıbrıs konularında Helsinki Bildirisi’ne yansıyan ifadeler konusunda Dönem Başkanı Finlandiya’dan yazılı güvence alan Başbakan Bülent Ecevit Türkiye’nin olumlu yanıtını iletti.

Manço’yu kaybettik

       * 31 Ocak: Türk pop müziğinin devi Barış Manço, geceyarısına doğru geçirdiği kalp krizi sonucu aramızdan ayrıldı. 200’den fazla besteye imzasını atan Manço’nun Moda’daki evinin çevresinde binlerce kişi 24 saat mumlar yakarak bekledi. Cenaze töreninde gözü yaşlı onbinlerce kişi, Manço’nun Türk halkının yüreğindeki gerçek yerini sergileyen sevgi seli oluşturdu.

18 Nisan siyaset haritasını değiştirdi

       * 18 Nisan: Türkiye, sandık başına gitti. Sonuçlar belli olmaya başladığında, MHP yöneticilerini bile şaşırtan bir patlama yaptı ve tarihinin en yüksek oyuyla ikinci parti oldu. Seçimlerden birinci parti olarak çıkmayı başaran DSP oldu. Seçimlerin bir başka çarpıcı sonucu da CHP’nin barajın altında kalarak ilk kez TBMM’ye girememesi oldu. Sandıklardan gelen sonuç CHP’yi karıştırdı, Deniz Baykal’ın ayrılmak zorunda kaldığı Genel Başkanlığa Altan Öymen seçildi.

Depremle bozduk

       Bilge Egemen

       Sallana yuvarlana bir hal olduk. "Deprem" denen bir de ürperten kelime hayatımıza 17 Ağustos'ta "küt" diye girdi. Yapıştı, çıkmak bilemedi. Hepimizi tir tir titretti. Şöyle dedik: "Nasıl da yoktu hayatımızda. Nasıl da mutluymuşuz öncesinde."
       Doğa hanımefendiydi sorumlu olan. Oydu suratımıza tokadını indirip varlığını hatırlatan. Bizi yataklarımızda gafil avlayan.
       Kendimizi pireden küçük, böcekten daha zavallı, "insan"dan daha çaresiz hissettik.
       Sonra bir de baktık, iri yarı dev gibi cüssesiyle, Gulyabani'den beter kılıklı deprem zaten dibimizde bekliyormuş. Elinde borazanla "Geleceğim, geliyorum, geeel - dim" diyormuş. Karadan, havadan, denizden, tepeden, çukurdan, her yerden çıplak gözle görülüyormuş.
       Görenler, bilenler (devlet) gevşek davranmış, uyarmamış, faciayı yıllarca gözardı etmiş.
       Öldük, yaralandık, evsiz barksız kaldık. Bunlardan hiçbiri başımıza gelmediyse
       en azından çok çok korktuk.
       Hep birlikte bilmem kaç bin bölümlük korku filminin baş kahramanları olduk.

Gidenler dönmez

       17 Ağustos'tan sonra Adapazarı, İzmit, Yalova, Gölcük ve Avcılar'dan ölenlerin sayısı saatlerle yarışıp biner biner arttı. Binlerce yaşam albümlerle birlikte enkaz altında kaldı. "Sesimi duyan var mı?" cümlesi kulaklarımıza, ceset kokusu burnumuza yapıştı. Kocaman mezarlar açıldı. İnsanlar toplanıp toplanıp içlerine fırlatıldı. Kireçlenerek, isimsiz ve de törensiz. Geriye binlerce acıklı hikaye, parçalanmış aile kaldı. Hayatta kalanlar parklarda, kaldırımlarda, otomobillerde uyudu.
       Hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Sohbetler bile değişti.
       Var olanlar acı ve şaşkınlıktı. Tabii bir de artçılar.

Yaşasın sivil dayanışma!

       Herkes şaşkındı. En çok da devlet. Slogan "Geç kalındı" oldu. Müdahalede geç, kurtarmada geç, herşeyde geç de geç. Devlet gecikirken ilk kez benzeri görülmemiş bir sivil dayanışma filizlendi. Madenciler, öğrenciler, dağcılar, anneler bölgeye aktı. Kızılay, yolsuzluk iddiaları, istifalar, yeni atamalarla sarsıldı. AKUT depremin yıldızı oldu.
       Dünya küçüldü küçüldü, Fizan'dan bile kurtarma ekipleri geldi. Meksikalı, Japon, Alman, Fransız, İsrailli, Mısırlı ve daha nicesi aynı enkaz üzerinde yemeden, içmeden, uyumadan günlerce çalıştı. Ama en etkileyicisi Yunan kurtarma ekipleriydi. Yunanlılar bağırlara basıldı. Çiçeklerle uğurlandı. Yunanlı bir doktor, İzmirli bir gence aşık oldu.
       Sağlık Bakanı, yabancı ekiplere yan bakınca şimşekleri üzerine çekti. Atina'da deprem olunca bu kez Türkler yardıma koştu. Baki kalanlar, Türk - Yunan dostluğu, bir de artçılar oldu.
       İlk günlerde su gibi yardım aktı. En yoksul 10 il arasındaki Şırnak kişi başına en yüksek yardımı yapıp gözleri yaşarttı. Şırnak, toplam yardımda da İstanbul'dan sonra ikinci il oldu. Yolsuzluktan korkuldu. Depremzedeler bölgeye "Fay hattı pay hattı olmasın" pankartları astı. Pankartlar artçılarla sallandı.

Hayatımıza girenler

       Meğer ne çok sismolog, jeolog ve deprem uzmanımış varmış. Bunu anladık. Bir de nasıl olmuş da bugüne kadar varlıklarından haberdar olmamışız diye şaşırdık. Her uzmanın ayrı ayrı müritleri oluştu. Vatandaş, Işıkaracılar, Barkacılar, Şengörcüler v.s olmak üzere gruplara bölündü. Gönüllüler ve uzmanlar şöhrette popçuları bile solladı. Negatif şöhreti yakalayanlar ise müteahhitlerdi. Artçılar artık olağandı.
       Depremzedeler çadırlara ağustos ayında girdi, bir daha da çıkmak bilmedi. Yaz bitti, sonbahar geldi, sonra yağmurlar yağdı. Bir kar ve don eksikti. Onlar da gelmekte gecikmedi. Çocuklar çadırlarda titredi. Prefabrike evler dört gözle beklendi. Bir gün ABD Başkanı Bill Clinton İzmit Doğukışla Çadırkenti'ndeki depremzedeleri ziyaret etti. Depremzede minik Erkan, Clinton'ın burnunu sıkarak ünlendi. Clinton ABD'ye, depremzedeler çadırlarına döndü. Artçılar sürdü.

Bolu - Düzce depremi

       Tam kanıksamaya, başlamıştık ki, yer bir kez daha çalkaladı. Bu defaki de öyle böyle değil, 7.2'ydi. Tarih 12 Kasım, merkez Bolu - Düzce'ydi. Film geri sarıldı. Enkaz altında kalanlar, Kaynaşlı'da yanarak can verenler yürekleri hop oturtup, hop kaldırdı. Çadırkentlerde yaşayanlara 12 Kasım depremzedeleri de eklendi. Artçılar arttı.
       Günler, aylar geçti. Korku geçmek bilmedi. Depremzedeler çadıra, çadırlar soğuğa, soğuk üşüyen çocuklara, çocuklar çamura alıştı.
       Daha yapılacak çok şey kaldı.
       Artçılar mı? Hala sürüyor.

Işıkara'yla yaşamaya alıştık

       Ahmet Tulgar
       Zaman zaman "depremle yaşamayı öğrenmeliyiz" biçiminde formüle etse de dile getirdiği, ima ettiği, her duruma uydurduğu önerisi şuydu: "Depremle yaşamaya alışmalıyız".
       Bilimle kader, bugüne kadar hiçbir bilimadamının söyleminde, birbirlerine bu denli yakışıp bu denli destek vermemişti.
       Evet, sadece depremle değil, Prof. Ahmet Mete Işıkara ile de yaşamaya alışmalıydık artık. Tam da değişimi en fazla istediğimiz bir dönemde, onun ağzından bilim de kaderimiz de bize aynı şeyi dikte ediyordu: "(Nasıl bir coğrafyada yaşadığımızı) Öğrenmek, alışmak, kabullenmek."
       BÜ Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırmaları Enstitüsü Müdürü Prof. Işıkara, hiç kuşkusuz 1999'da Türkiye'de yılın adamıydı.
       17 Ağustos'ta, fay kırığının arasından çıkmışlar, hatta sızmışlar gibi gündelik hayatımızın odağına yerleşen deprem uzmanları, jeofizikçiler, sismologlar arasında nasıl da ayrıksı bir tavır sergiliyordu.
       Ne depremde cinsel haz duyduğunu söyleyen refiki Celal Şengör gibi provokotif ne de yeryüzünün tektonik sarsıntılarını, jeolojik gerilimlerini spor salonlarında geliştirdiği kaslarının hareketleriyle tarif eden refiki Şener Üşümezsoy kadar benmerkezciydi.
       Daha çok kendinden çıkmış, kendinden vazgeçmiş, kendisine vahyedilen ve yaşayıp yaşamayacağımız kadar "sudan" bir takım bilgileri, sesinde en ufak bir heyecan belirtisine bile izin vermeyerek, bu bilgileri bize sunan otorite tümüyle kendisine dışsalmış, sadece onun bedenini, onun kimliğini, onun kurumunu kullanıyormuşcasına mütevazı bir ahir zaman mesihiydi Işıkara.
       Görünüşünden yola çıkarak onu Einstein'a benzetseler de o daha çok Fatih Sultan Mehmet'in rüyaya yatan Akşemsettin Hocası olacak kadar bizden ve işin içinde. Köşesine çekilip araştırmalar yapmak ona yetemez; o milletçe verdiğimiz jeopolitik savaşta atının üstünde en ön safda. Eteğine sıçrayan politik çamuru ise onu çok seven medya siliyor.
       İÜ Jeofizik Bölümü'nden 1964'de mezun olan Işıkara, 1991'den beri Kandilli'nin başında. Ama "başımıza gelişi", 1999'da oldu.
       Bu yılın ikinci yarısında, o hep bir insanın verebileceğinden daha fazlasını talep eden toplumumuzda bilim adamlığının yanı sıra kendisine biçilen "melek işlevi"ni de yerine getirdi. O sinemaya gitmese sezonun bütün iyi filmlerini kaçıracaktık, ama o sinemaya gidince bütün sinema salonları koruyucu şemsiyesi altına girmiş oluyordu. O maça gitmese Galatasaray'ın zafer havasını soluyamayacaktık. O maça gidince bütün stadyumlar koruyucu şemsiyesi altına giriyordu. Nikahlarımızda onun tanıklık yapmasını istiyor, gala davetiyelerini ilk ona gönderiyorduk. Kimimiz onu "en seksi erkek", kimimiz "en romantik erkek" seçiyorduk. Bibliyografyasındaki kitapları merak etmiyor, ama "Bir Sevda Masalı" programında evliliğini anlatınca reyting rekorları kırıyorduk. Bilimin de özel hayatını merak ediyorduk. Bilim toplumsal hayatımıza değil, özel hayatımıza girsin istiyorduk.
       Filozof Louis Althusser, felsefenin, bilimle politika arasında köprü işlevini yerine getirdiğini söylüyor. Geçen kasım, İstanbul depremi tartışmaları katlanılamaz bir gürültüye yol açınca politikacılar, bilim adamlarına çeki düzen telkininde bulunmuşlardı. Hemen ertesinde Işıkara, Adalar fay hattının o güne kadar bilinenden daha uzakta bir yerde olduğunun ortaya çıktığını açıklamıştı. Sadece filozaflar değil, bilim adamları da bilimle politika arasında köprü işlevi görebiliyordu demek ki.
       Işıkara 1999'da yılın adamı olmakla kalmadı, bizim ayrı ayrı kimliklere vehmettiğimiz, ayrı ayrı kimliklerden beklediğimiz birçok özelliği kendisinde birleştirdi.
       Artık nasıl bir bilim adamı, nasıl bir bürokrat, nasıl bir politikacı, nasıl bir popüler sanatçı, nasıl bir futbol eleştirmeni, nasıl bir aşık, nasıl bir mesih istediğimizi daha iyi biliyoruz.