Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne katılması, AB kurumlarındaki güç dağılımını nasıl etkileyebilir? Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyeleri Prof. Dr. Fuad Askerov ile Dr. Gamze Avcı araştırmalarının sonuçlarını "Entellektüel Bakış"a yazdı.
Fuad Aleskerov - Gamze Avcı
Yeni aday ülkelerin Avrupa Birliği (AB)'ne dahil edilmesi ve bunun AB kurumları üzerinde yapacağı etki ile ilgili birçok çalışma ve iddia bulunmaktadır. Yeni üye ülkeler, AB'nin kurumlarında temsil hakkı kazanacaklarından, şu anda birlikte korunan hassas dengelerin bozulacağı endişesi taşınmaktadır.
Yeni üyeler kurumlarda nasıl temsil edilecek ve kurumlardaki güç dağılımını hangi oranda değiştirecektir? Aynı zamanda, Türkiye'nin olası üyeliğinde, birlikteki dengelerin ciddi bir şekilde bozulacağı yönünde söylentiler dolaşmaktadır. Bugüne dek, AB'deki küçük devletler, kurumlardaki güçlerin (büyük ülkelere oranla) yeni üyeler yüzünden düşebileceği önyargısını taşımıştır.
Türkiye'nin konumu, üye ülkelerinin tümünü (küçük ve büyük) aynı oranda etkilemesi nedeniyle bir istisnadır. Avrupa Birliği Parlamentosu da örneğin, Türkiye'nin üyeliğinin ertelenmesinin, başka nedenlerle birlikte, Türkiye'nin kuruma dahil edilmesinin sorun olması ile ve ancak büyük zorluklarla ve ayarlama için sarfedilecek üstün bir çaba ile ilgili olduğunu açıkça beyan etmiştir.
Biz burada, Boğaziçi Üniversitesi tarafından yayımlanan, AB'nin genişletilmesi durumunda kurumların nasıl etkileneceğine ilişkin araştırmamızın sonuçlarını kısaca sunmaktayız. Araştırmamız AB'nin Bakanlar Kurulu'nu ve Avrupa Parlamentosu'nu esas almıştır. Bakanlar Kurulu, üye ülkelerin bakanlarından oluşan bir kuruldur. Bakanların ülkelerini temsil etmeleri nedeniyle, bu kurul tanım gereği aslında hükümetler arasıdır. Ancak bu kurulda bazı önemli konularda artık nitelikli çoğunluk usulü ile oy kullanılıyor ("qualified majority voting") ve her ülkenin ağırlıklı oyları bulunuyor: Almanya, Fransa, İtalya ve İngiltere'nin onar oyları, İspanya'nın sekiz, Portekiz'in beş, Avusturya'nın dört ve Lüksemburg'un iki oyu var. Ülkelere ait
oy oranları, ülkelerin nüfusu dikkate alınarak belirlenmiştir. Karar almak için 87 oydan en az 62'sine gerek duyulmaktadır.
Araştırmada AB kurumlarında genişleme öncesi ve sonrası güç dağılımlarını değerlendirmek için "Shapley - Shubik" göstergesi kullanılmıştır. Bu gösterge, belirli bir ülkenin içinde bulunduğu kazanan koalisyonlarının oranını vermektedir, yani bu ülkenin içinde olduğu koalisyonun kaçının kazanan, kaçının kaybeden olduğunu belirtmektedir.
Yeni gelenleri nasıl bir gelecek bekliyor?
Şu anda üyeliğe resmen aday 12 ülke bulunmaktadır. Bunlar, on Orta ve Doğu Avrupa ülkesi (Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Macaristan, Letonya, Litvanya, Polonya, Romanya, Slovenya) ve Kıbrıs ile Malta'dır. Kıbrıs'ın üyeliği karmaşık ve adanın bölünmüş olması nedeniyle tartışmalıdır. Ne var ki, Kıbrıs AB tarafından artık resmi bir aday olarak değerlendirilmektedir. Malta ise tekrar aday listesindedir. Malta'nın üyeliği ise pek sorunlu olarak görülmediği için olumlu gözle bakılmaktadır. Türkiye'nin adaylığı "yarı resmi" sayılabilir. Türkiye'nin başvurusu 1987'den beri askıdadır. Geçmişte bir kez reddedilmiş, ancak kasım 1998 değerlendirme raporlarında yer almıştır. Türkiye'nin durumu birçok engeller ve zorluklar içermektedir, fakat şu anada kadar "kurumsal" açıdan durumu değerlendirilmemiştir.
Aşağıda, yeni üyelerin AB'ye kabul edilmeleri ile ilgili olası zaman tablosunu içeren bir senaryo sunulmaktadır. Bu araştırmamızda analizi yapılan dört senaryodan en gerçekçi olanıdır. Daha sonra bu senaryoya göre kurumlarda güç dağılımının nasıl değişebileceğini irdelemekteyiz. Gelecekteki olası değişimler için geçmişteki büyümelerde izlenen ayarlamalar esas alınmaktadır.
* Senaryo
1. Aşama:
Üyelik koşullarını yerine getirmeye yakın olan beş Orta ve Doğu Avrupa /ODA) ülkesi (Çek Cumhuriyeti, Estonya, Macaristan, Polonya, Slovenya).
2. Aşama:
Diğer ODA ülkeleri (Letonya, Litvanya, Bulgaristan, romanya, Slovenya), Malta.
3. Aşama:
Kıbrıs ve Türkiye.
* Güç dağılımının analizi
Tablo 1 İsveç, Finlandiya ve Avusturya'nın AB'ye alınmasıyla ortaya çıkan bugünkü durumda, üye ülkelerin güç dağılımını vermektedir. Bu durumu, Tablo 2 ile, elimizdeki senaryo için hesapladığımız değerlerle karşılaştıracağız.
Bugünkü AB'deki güç dağılımı
|
Üye ülke |
Ülkelerin güç dağılımı
|
Almanya, İtalya, İngiltere, Fransa |
0.119
|
İspanya |
0.093
|
Hollanda, Portekiz, Yunanistan, Belçika |
0.056
|
İsveç, Avusturya |
0.044
|
Danimarka, Finlandiya, İrlanda |
0.033
|
Lüksemburg |
0.021
|
Senaryoya göre genişleyecek olan AB'de olası güç dağılımı
|
Ülkeler |
Aşama 1 |
Aşama 2 |
Aşama 3
|
Almanya, İngiltere, Fransa, İtalya |
0.094 |
0.079 |
0.072 (Türkiye)
|
İspanya |
0.074 (Polonya) |
0.062 |
0.056
|
Romanya |
|
0.046 |
0.042
|
Hollanda, Yunanistan, Belçika, Portekiz |
0.045 (Çek Cumhuriyeti, Macaristan) |
0.038 |
0.035
|
İsveç, Avusturya |
0.033 |
0.030 (Bulgaristan) |
0.028
|
Danimarka, Finlandiya, İrlanda |
0.027 (Slovenya) |
0.022 (Slovenya, Litvanya, Letonya) |
0.020
|
Lüksemburg |
0.017 (Estonya) |
0.015 (Malta) |
0.014 (Kıbrıs)
|
Geçmişteki yöntemleri baz olarak alarak yeni güç dağılımlarını hesapladığımızda, birinci aşamadan sonra üye ülkelerin tümünün (büyük ve küçük) güç dağılımında belirgin bir düşüş gözlemliyoruz. Örneğin Almanya'nın gücü 0.119'dan 0.094'e düşmektedir. İkinci ve üçüncü aşamadan sonra da bu düşüş devam etmektedir. Üçüncü aşamada Türkiye'nin gücü hesaplandığında diğer büyük ülkelerle aynı güce sahip olduğu görülmektedir. Benzer bir şekilde diğer "yeni" küçük üye ülkelerin gücü de eski küçük ülkelere denktir. Burada önemli olan nokta, küçük ülkelerin güç değerlerinin toplamı, büyük ülkelerin güç değerlerinin toplamından büyük olmasıdır. İncelediğimiz diğer dört senaryoda, aşamaların sırasının değiştirilmesi ve farklı ülkelerin farklı zamanlarda kabul edilmesi sonuçları değiştirmemekte ve tüm senaryolarda tüm ülkelerin gücünde belirgin bir düşüş olmaktadır.
Türkiye'nin oldukça sorunlu ve büyük olup olmadığı sorusuna gelince, oy payları açısından büyük bir ülke olan Türkiye'nin diğer ülkeler için ciddi bir tehdit oluşturmadığını görüyoruz. Başka bir deyişle, Türkiye'nin üyeliğe kabul edilmesinin kurumsal açıdan AB üyesi ülkelerin güç dağılımında önemli bir değişiklik yapacağı görüşü desteklenmemektedir.