The Others Türkiye’nin önünde Bermuda Üçgeni var

Türkiye’nin önünde Bermuda Üçgeni var

21.11.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Türkiye’nin önünde Bermuda Üçgeni var

Türkiye’nin önünde Bermuda Üçgeni var


İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Bakır Çağlar, kültürel haklar, MGK ve Kıbrıs ile ilgili ifadelerin yer aldığı Katılım Ortaklığı Belgesi(KOB) üzerine sorularımızı yanıtladı.


       Bir ara, “AB’nin yolu Diyarbakır’dan geçer’ denilmişti. Şimdi nereden geçiyor, Kıbrıs’tan mı, MGK’dan mı? Avrupa Birliği yolunda Milli Güvenlik Kurulu, Güneydoğu ve Kıbrıs gibi üçlü bir geçit var. Kritik bir geçit. Bermuda üçgeni gibi birşey. Sadece Diyarbakır’la başlayıp bitmeyen bir geçit. Herkes sorunun çözümünü terörün bitmesine bağladı. Oysa kültürel haklar meselesi var. Azınlık statüsünden söz edilmese bile kültürel hakların tanınması isteniyor.
       MHP, “kültürel haklar" meselesini tehlikeli bulup, “taviz vermeyiz" dedi...
       Sadece MHP demedi. Bu belge yayınlandıktan sonra koalisyon hükümeti resmi görüşünü açıkladı: “Türkiye de haklar sadece bireysel kullanımdan doğabilir. Grup hakları ya da azınlık hakları kesinlikle kabul edilemez" dendi. MHP’nin etkin olduğu bir yönetimin resmi politikası budur. Onun için orta ve uzun vadede getirilen bu zorlamaların mevcut hükümet tarafından kabul edilmesi siyasal olarak mümkün değildir.
       Hükümet, Milli Güvenlik Kurulu konusunda AB’nin istediği düzenlemeleri kabullenebilecek mi?
       Bu konuda Türkiye’den beklenen şu: MGK danışma organı olacak. Siyasi yapılanma ya da siyasi piramitte hükümet üstü bir kuruluş olmayacak. MGK hükümet altı bir kuruluş olacak. Sadece danışma organı olarak, ne zaman belli bir konuda görüş istenirse bilgi verecek. Ancak MGK’nın verdiği görüşü de uygulayıp uygulamamak, hükümete bırakılan ve onun bilebileceği bir şey olacak.
       Size göre, MGK için düşünülen düzenleme, fonksiyonlar gerçekleşebilir mi?
       Bu bir fantazi. Üstelik Milli Güvenlik Kurulu konusu Katılım Ortaklığı Belgesi ile gündeme geldiğinde çok önemli birşey atlandı. 1994’de AGİT, Budapeşte’de bir toplantı yaptı ve Budapeşte Belgesi yayınladı. Sözkonusu belgede askerlerin rolünün denetlemesi politikacı ve sivillere verildi. Türkiye de bunun altına imza attı. Onun için KOB ile bir zorlama sözkonusu değil. Olan şudur: Türkiye Budapeşte Belgesi’ne uymadığı için yeniden uyarıldı.
       Kamuoyuna “Andıç" olarak yansıyan tartışma ve belgelerin, KOB ile aynı zamanda gündeme oturmasının bir anlamı var mı?
       İlginç bir olay tabi. Ancak, Avrupa Birliği’nin ya da yetkili organı Komisyon’un, sivil ve askeri otorite arasındaki ilişkiler konusunda çok hassas olduğu zaten biliniyor. Bütün belgelerde bu hassasiyeti görmek mümkün. “Andıç" belgesinin ortaya çıkması da bu kritik döneme rastladı. Türkiye’de ordunun politik hayattaki rolünü belirleyecek kesinlikte bir belge. “Andıç", Avrupa korkusu içerisinde olan, Avrupa dışında kalmak isteyenlerin yani bir çeşit AB karşıtı bir cebelleşmenin resmi girişimlerinden bir tanesidir.
       KOB’un AB açısından önemi nedir?
       Avrupa Birliği organlarının elindeki tek referans notu KOB değil. “Sadece KOB’u dikkate alarak, oradaki beklentileri değerlendirerek, Türkiye ile ilgili müzakere görüşmeleri başlatılabilir" yorumu, teknik açıdan yanlış bir yorumdur. Tek başına KOB hiçbir şey ifade etmez. Adaylıktan üyeliğe giden yolda, ne kadar mesafe alındığını tespit eden “İlerleme Raporları" var. Buna ilaveten Avrupa Birliği Komisyonu’nun hazırladığı, “Genişleme Stratejisi Belgesi" var. Ve yine “Avrupa Birliği Temel Haklar Şartnamesi" de unutulmamalı. Bu dört belgeyi birlikte değerlendirmek gerekir.

Türkiye’ye dört belge

       Peki, Türkiye’nin önündeki bu dört belge içinde en dikkate değer olanı hangisidir?
       “Genişleme Stratejisi Belgesi" çok daha kritik, dikkate alınması gereken bir belgedir. Çünkü bu belge bütün aday ülkeler içindir ve bu ülkeler içerisinde insan hakları sicili bozuk tek ülke olarak da Türkiye gösteriliyor. Ve yine bu belgede Türkiye’nin Kopenhag kriterlerini hiçbir şekilde yerine getirmediği tespiti var. Geçen yıl yapılan tespitlerle bu seneki durum karşılaştırılarak bu sonuca varılıyor.
       Bu karşılaştırmadan ne çıktı?
       Ekonomik, sosyal ve kültürel haklar alanında görülen durum iyileşmedi. Güneydoğu’daki durum da değişmedi. Radyo TV yayınlarına belki izin verilebilir ama eğitim hakkı üniter devlet tarafından kabul edilebilir bir talep olarak görülmedi. DGM’ler konusunda Öcalan davasının sonuçlanmasının öncesinde, bir yenilenme ya da iyileştirme yapıldı ve sivilleştirildi ama Avrupa bunu yeterli bulmadı. Yani rütbeliyi alıp, kravatlıyı sokmak yetmiyor. Onun için bütün bu belgelerin birlikte okunması gerekir.
       Türkiye’nin her duruma bir “cevabı", AB’nin de hep bir “referansı" var demek mümkün mü?
       Bu anlamda Avrupa için Türkiye’nin üç konuda çekincesi var. Bütün belgelerde bu üç çekince yer alıyor. Bunlardan birisi, asker - politika - MGK üçgeninin yok edilmesi. İdam cezası ki bu konu Öcalan davası yüzünden sürekli güncelleşerek referans gösteriliyor. Ve de Kıbrıs. Türkiye’nin resmi Kıbrıs politikasının gözden geçirilmesi gerekiyor. Ve siz bunu düzeltmek zorundasınız.
       KOB’de yer alan haliyle Kıbrıs meselesi Türkiye’ye karşı “gol" mü, “ofsayt" mı?
       Komisyon’da 20 üye var. İlk görüşmelerde zaten 11 oy Yunanistan’nın Kıbrıs tezini benimsemişti. Bu son dakika süprizi falan değil. “İlerleme Raporu", Türkiye’nin resmi Kıbrıs politikası ile BM kararları çelişiyor. Onun için önlemler ya da istekler bölümüne alındı. Dolayısıyla bu “ofsayt" değil “golödür.
       Bu “gol" “şart" olarak değil “öncelik" olarak değerlendirildi.
       Kelimelerle oynama sanatını kullanabilirsiniz. Ama pratikte bu oynama sanatının ne getirip, ne götüreceği önemlidir. “Öncelik" dediğiniz zaman çok daha vahim bir durum söz konusudur. Öncelik aynı zamanda “olmazsa olmaz", “şart" ötesi bir durum; “şartlar" arasında ilk sıra demektir. Bu yumuşatılmış bir ifade değil, sertleştirilmiş bir ifadedir. Dolayısıyla Türkiye’nin, “çözümsüzlüğün, çözüm olduğu" görüşünü bir an önce terketmesi gerekir.

Kıbrıs ofsayt değil goldür

       AB yolunda Milli Güvenlik Kurulu, Güneydoğu ve Kıbrıs gibi üçlü bir geçit var.
       1994 AGİT Budapeşte Belgesi’nde askerlerin rolünün denetlemesi politikacı ve sivillere verildi. Türkiye de bunun altına imza attı.
       DGM’ler konusundaki iyileştirmeyi Avrupa yeterli bulmadı. Yani rütbeliyi alıp, kravatlıyı sokmak yetmiyor.
       Kıbrıs, “ofsayt" değil, “golödür.
       Türkiye, AB’ye girmek istemiyor. Avrupa’ya gitmek istiyor.
       Türkiye “Çözümsüzlük çözümdür" görüşünü bir an evvel bırakmalı.