The Others Türkiye su zengini değil

Türkiye su zengini değil

24.03.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Türkiye su zengini değil

Türkiye su zengini değil


Dr. Konuralp Pamukçu ile, yakında Bağlam Yayınları'ndan "Su Politikası" adıyla çıkacak kitabı ve ülkemizin, Irak ve Suriye'nin su politikaları üzerine konuştuk. Uluslararası Su Kaynakları Birliği (IWRA) ve Ortadoğu Su Bilgi Ağı (MEWIN) adlı fikir kulüplerinin üyesi olan ve doktorasını da "su sorunu" üzerine yapan Pamukçu, 2 yıl Austin'deki Teksas Üniversitesi'nde yine su üzerine konuk akademisyen olarak araştırma yaptı.


       *22 Mart'ta "Dünya Su Günü" etkinliği çerçevesinde "Dünya Su Forumu" toplandı. Sorunun önemini nereden geliyor?
       Su arzı sonsuz değildir. Dünya nüfusunun büyük bir kısmının tarıma elverişli, fakat sınırlı su kaynaklarının bulunduğu yarı kurak, kurak bölgelerde yaşaması ve dünyadaki toplam kara alanlarının yarısını, 261 uluslararası suyolu ve göl havzasının oluşturması, su paylaşımını politik bir sorun haline getiriyor.
       21 Mayıs 1997 tarihinde 106 ülke tarafından imzalanan "Uluslararası Suyollarının Ulaşım Dışı Kullanılmasına İlişkin Hukuk Sözleşmesi", 33 maddelik bir çerçeve antlaşması sundu. Ancak, 20 Mayıs 2000 tarihine kadar en az 35 ülkenin onaylaması ile yürürlüğe girecek bu sözleşmenin, ülkeler arasındaki su paylaşım sorununu çözebileceğini söylemek zor.

       *"Uluslararası Suyollarının Ulaşım Dışı Kullanılmasına İlişkin Hukuk Sözleşmesi" kime kolaylık sağlıyor?
       Kimseye özel bir kolaylık sağlamıyor. Türkiye, sözleşmeye taraf değil ama sözleşmede belirtildiği gibi suyun "optimum, hakça ve akılcıl" kullanılması tavsiyesini göz önüne alarak Suriye ve Irak'a üç aşamalı bir plan sundu. Buna göre, ilk aşamada havzanın hidrolojik datası çıkartılacak, su kaynaklarına ilişkin bilgiler güvenilir kılınacaktı. İkinci aşamada, havzanın toprak envanteri çıkartılacak, sulu tarım potansiyeli belirlenecekti. Son aşamada, elde edilen bilgiler ışığında su verimliliğini en üst düzeye çıkartacak şekilde su kaynaklarının kullanımı sağlanacaktı.
       Uzun adı "Fırat - Dicle Havzasının Sınıraşan Sularını Optimum, Hakça ve Akılcıl Kullanmak İçin Üç Aşamalı Plan" olan bu öneri, Irak ve Suriye tarafından kabul görmedi. Her iki ülke, suların miktar üzerinden paylaşılmasını istiyorlar. Üstelik, önerinin uzun adındaki "Fırat - Dicle Havzası" ve "sınıraşan su" kavramlarını kabul etmiyorlar. Fırat ve Dicle Nehir Havzalarının iki ayrı havza olduğunu ve bu iki nehrin uluslararası suyolu olduklarını vurguluyorlar.

       *Türkiye, uluslararası "sözleşme"yi imzaladı mı?
       Türkiye, Çin ve Burundi imzalamadı. Türkiye, "uluslararası suyolu" kavramına karşı çıkıyor. Günümüzde genel kabul gören anlayış, ülke sınırlarını aşan bir suyolunun "uluslararası" olarak nitelendirilmesidir. Türkiye, Suriye ve Irak ile suyu paylaşmak zorunda olmadığını, kendi inisiyatifi çerçevesinde suyu tahsis edebileceğini ama taksime gitmesinin mümkün olmadığını ileri sürerek, "sınıraşan su" kavramını kullanmayı tercih ediyor.

       *Türkiye'nin su politikası nedir?
       Türkiye'nin su politikası, "mutlak ülke egemenliği" doktrininden, "sınırlı ülke egemenliği" doktrinine doğru kayıyor. Mutlak ülke egemenliği doktrini, bir ülkenin sınırları içindeki sulardan istediği gibi yararlanabileceğini savunan bir görüş. 1950'li yıllardan bu yana bu görüşü savunan ülke nerdeyse kalmadı.
       Türkiye artık "suyu istediğim gibi kullanırım" demiyor. Suriye ve Irak'ın su kullanımına "önemli zarar vermeme" ilkesini gözetiyor. 1987 yılında Suriye ile imzaladığı "Ekonomik İşbirliği Protokolü"nde sınırından ortalama en az 500 m3 Fırat suyunu bırakmayı taahhüt etti. Bu miktar sınırda ölçülen Fırat suyunun yarısıdır.

       *"Ekonomik İşbirliği Protokolü"nün muhtevası neydi?
       Türkiye'nin bu tahsis sözü, Atatürk Barajı rezervuarının doldurulması sırasında ve üç ülke arasında nihai bir tahsise kadar geçerli olacaktı. Suriye, GAP Projesi'nin tümüyle devreye girmesi ile belirlenen bu miktarın dahi Türkiye tarafından salınmayacağını düşünüyor. Bu yüzden proje dahilindeki her baraj rezervuarı için su tutulması gerilime neden oluyor. Ayrıca, tarlalara verilen suyun yüzde 35'i kirlenerek nehre geri döndüğü için, kendilerine gelecek suların kirleneceğinden endişe ediyorlar.

       *Şu anda Suriye'ye yeterli su gidiyor mu?
       Yeterli su bırakılıyor. Zaten Fırat Nehri üzerindeki büyük barajlarındaki rezervuarlarını doldurdu. Enerji üretimi için de bu sulardan bir miktarını salmak zorunda. Suriye, son yıllarda Fırat'tan daha fazla yararlanmak için Tişrin ve Büyük Habur Barajlarını inşa etti. GAP'ın bitirilmesi uzadığı için hedeflenen sulamanın ancak onda biri yapılabiliyor. Fakat, ilerki on yılda Türkiye'nin Fırat ve Dicle sularından daha fazla yararlanacaktır. Bunun için Suriye ve Irak, GAP bitmeden Türkiye ile nihai bir antlaşma yapmak istiyorlar. Türkiye ise bundan kaçınıyor.

       *Asi Nehri'nin kullanımında bir sorun var mı?
       Asi Nehri, Lübnan'ın Bekaa Bölgesi'nde doğar. Suriye'den geçip Hatay sınırları içinde Akdeniz'e dökülür. Lübnan üzerindeki etkisini kullanan Suriye, 1994 yılında bu ülke ile yaptığı bir antlaşma ile Asi sularının hemen hemen tümünü kendi su bütçesine kattı. Ghab Vadisi boyunca yaptığı tarımsal sulama ile Asi sularının çok azının Türkiye'ye geçmesine izin veriyor. Bu yüzden, Hatay'daki Amik Ovası susuz kalıyor. Kurak mevsimlerde, nehir suları denize bile ulaşamıyor. Suriye'nin Fırat ve Asi'ye yönelik su politikası birbiriyle çelişiyor. Ayrıca Hatay üzerindeki Türk egemenliğini tanımamadığı için, Asi Nehri'ni Türkiye ile görüşmekten kaçınıyor.

       *Bir ülkenin su zengini sayılabilmesi için ölçü nedir?
       Bir ülkede kişi başına düşen su arzı yılda 10.000 m3 üzerinde olursa, o ülke su zengini sayılır. Bu miktarın kişi başına 2.000 - 1.000 m3 arasında olduğu ülkeler su stresi içindedirler. Kişi başına 1.000 m3'den daha az su arzı olan ülkeler ise su kıtlığı içinde sayılıyorlar.
       Bölge ülkelerinde kişi başına düşen su miktarları m3 / yıl olarak şu şekildedir: Ürdün'de 204, İsrail'de 307, Filistin Özerk Yönetimi'nde 91, Lübnan'da 1.262, Suriye'de 1.223, Irak'ta 2.200 ve Türkiye'de 1.757.

       *Demek ki Türkiye su zengini değil!
       Türkiye su zengini değil. Türkiye'nin yıllık toplam potansiyel su miktarı 198 milyar m3'dir. Oysa sadece Tuna Nehri'nin Karadeniz'e boşalttığı su miktarı 205 milyar m3'tür. Üstelik, ekonomik olarak ancak 110 milyar m3 su elde edilebiliyor. Nüfusumuz 62,6 milyon olduğuna göre, kişi başına 1997 yılında 1.757 m3 su arzı düşüyor. 2025 yılında bu miktarın kişi başına 1.210 m3'e düşeceği tahmin ediliyor.

Seyhan - Ceyhan üzerinde su bankası oluşturulmalı

       *Bölge ülkeleri arasında gerginliğe yol açan su sorununu çözmek için önerileriniz nedir?
       Tek yol havza ülkeleri arasında işbirliğidir. Bu da, iyi ilişkilere sahip olan Türkiye, Ürdün, Filistin Özerk Yönetimi ve İsrail'le başlayabilir. Öncelikle, bir su veri bankası kurulmalı. Bölgedeki yağış, tatlı su miktarı; kentsel, tarımsal, endüstriyel su kullanımları, barajlardaki su miktarları vb. gibi istatistikler güvenilir olarak saptanmalıdır.
       İkinci olarak su bankası oluşturulmalı. Su bankasının iki ayağı, suyun depolanması ve taşınmasıdır. Seyhan ve Ceyhan Nehirleri üzerindeki barajlar su bankası olarak kullanılabilir. Su bankasında yağışların bol olduğu zamanlarda depolanan su, kurak olduğu yıllarda telep edenlere satılabilir. Barajlar Akdeniz kıyılarına yakın olduklarından, deniz yolu ile taşınmaları maliyet açısından uygundur.
       Su bankası, su piyasalarının kurulmasına da yol açacaktır. Bangladeş, Şili, ABD gibi ülkelerde olduğu gibi bu piyasalar suyun gerçek değerine kavuşmasını sağlayacak, suyun israf edilmesini önleyecektir. Böylece bir pazar oluşacaktır.
       Diğer işbirliği projesi, kentsel atık suların yeniden kullanıma dönüştürülmesidir. İsrail ve Ürdün, atık sularından elde ettikleri sular ile tarımsal sulamyı sağlıyorlar. Bu konudaki deneyimlerini Türkiye ile paylaşabilirler.
       Özellikle Ürdün ve İsrail, yakından ilgilendikleri GAP Bölgesi'ne yatırım yapabilir, uyguladıkları mikro sulama sistemlerini bölgede tanıtır, ürün çeşitliliği ve verimliliğine destek sağlayabilirler.
       Tuzdan arındırma konusunda da işbirliği yapılabilir. Bu yolla daha bol ve daha ucuz arındırılmış suyun elde edilmesini sağlayacak teknolojik çözümler üzerinde ortak çalışılabilir.
       Manavgat suyunun transferine işlerlik kazandırılabilir.

İsrail çekilmek için su güvencesi istiyor

       *İsrail - Suriye görüşmelerinde su sorunu gündeme geliyor...
       Türkiye, İsrail nezdinde yaptığı girişimlerde Türkiye'nin su kaynaklarının Suriye ile yapılan görüşmelerde masaya getirilmemesini istedi.
       İsrail, su yoksulu bir ülke. Elde ettiği suların nerdeyse yarısı, Batı Şeria'daki yükseltilere yağan yağışlarla beslenen yeraltı sularından geliyor. Golan Tepelerindeki pınarlar da, İsrail su tüketiminin üçte birini karşılayan Tiberya Gölü'nü besliyor. Ayrıca Ürdün Nehri'nin kollarından Banyas da sularını bu tepelerden alıyor. İsrail, Batı Şeria ve Golan'dan çekilmekle sadece elde ettiği su miktarının değil, su kalitesinin de düşeceği konusunda tedirgin. Çekilmeden önce güvenceler elde etmek isteyecektir.

       *Irak'ın pozisyonu nedir?
       Türkiye ve Suriye'nin Fırat sularından daha fazla yararlanmayı amaçlayan kalkınma projeleri Irak'ı hayli endişelendiriyor. Havzanın ilk su tesisleri daha Osmanlı döneminde kendi topraklarında kurulduğu için, "tarihsel kullanım hakkı" görüşü çerçevesinde, "kazanılmış hakkı" olarak gördüğü su kullanımına zarar verilmemesi gerektiğini vurguluyor. Irak'ın avantajı Dicle Nehri.