The Others Türkiye'nin kartları güçlü

Türkiye'nin kartları güçlü

25.09.1999 - 00:00 | Son Güncellenme:

Türkiye'nin kartları güçlü

Türkiyenin kartları güçlü


Clinton'ın Kıbrıs'ta bir adım atılsın yönünde baskısı olacak. Fakat Türkiye'nin daha önce kabul etmeyeceğini söylemiş olduğu şartları, Rauf Denktaş'ı da zorlayarak kabul edeceği kanısında değilim.


       Başbakan Bülent Ecevit beraberinde geniş bir heyetle birlikte yarın ABD'nin başkenti Washington'a gidiyor. 1 Ekim'e kadar çeşitli temaslarda bulunacak, bu arada Başkan Bill Clinton'la görüşecek. Ecevit'in ABD'de ekonomik ve siyasi konularla yüklü bir gündemi var. Ecevit ziyareti arefesinde Washigton'u Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Soli Özel ile konuştuk. Özel, Amerika'da Johns Hopkins, Washington ve California üniversitelerinde uluslararası ilişkiler dersleri veren ve ABD'nin iç ve dış politikasını yakından izleyen bir siyaset bilimci. Amerika'da yayımlanan "Foreign Policy" adlı derginin Türkçe baskısının editörlüğünü de yapıyor.

       * Şu sıra Washington hangi konularla meşgul?
       Floyd kasırgasının sonuçları, gelecek sonbaharda yapılacak başkanlık seçim kampanyasının yavaş yavaş başlaması, Pat Buchanan adlı yarı - faşist sayılabilecek ölçüde muhafazakar bir Cumhuriyetçi Parti mensubunun Reform Partisi'nden başkan adayı olmasının seçimleri nasıl etkileyebileceği iç politikaya ilişkin başlıca konular.
       Rusya'da bombalamalarla gelişen istikrarsızlık, IMF yardımlarının bir takım bankalar aracılığıyla özel ceplere indirilmiş olması, Endonezya'nın dengelerinin bozularak kaosa sürüklenmesinin Asya'ya getirebileceği tehlikeler de dışpolitikanın başlıca konuları.
       * ABD yönetimi Türkiye'ye ne kadar önem veriyor?
       Türkiye ABD açısından fevkalade önemli bir ülke. Körfez Savaşı'ndan bu yana bu önem daha da arttı. Merkezinde bulunduğu bölgelerin hepsinin çok sorunlu olması, Türkiye'yi stratejik anlamda eşi bulunmaz bir müttefik kılıyor.
       Ancak Türkiye'nin önemi bundan ibaret değil. ABD Türkiye'nin bir demokrasi olmasını umursuyor. Demokratik ve müreffeh bir piyasa ekonomisi olarak Türkiye'nin bütün İslam alemine model olabilmesini istiyor. ABD'nin Arap ülkelerinde İslamcı akımların bastırılması yerine demokrasinin güçlendirilmesi politikasını tercih etmesi açısından da Türkiye bir model.
       * Peki Beyaz Saray ile Kongre, Savunma Bakanlığı - Pentagon ile Dışişleri Bakanlığı, Demokratlarla Cumhuriyetçiler arasında Türkiye'ye bakışta fark yok mu?
       Politikacılar seçim mülahazalarıyla, Rum veya Ermeni lobilerini hesaba katabilir. Bu bakımdan Cumhuriyetçilerle Demokratlar arasında bir fark yok. Yönetim ile Kongre arasında dış politika konularında her zaman ciddi çekişme var. Kongre üyelerinin büyük çoğunluğu dışpolitikayı umursamadığı gibi, Türkiye'nin dünyanın neresinde olduğunu dahi bilmeyebilir. Yüzde 25'i hiç pasaport almamış olmakla övünen kimseler.
       Buna karşılık Beyaz Saray'da oturan başkan, hangi partiden olursa olsun Amerikan stratejik çıkarları açısından Türkiye'nin önemini bilir; ilişkileri belirli bir doğrultuda istikrarlı olarak yürümesi için elinden geleni yapmaya çalışır.
       Pentagon işi gereği Türkiye'nin askeri - stratejik yönünü öne çıkarır. Türkiye'de rejim demokratik midir değil midir; askerlerin etkisi fazla mıdır değil midir, bunlarla pek ilgilenmez. Pentagon'daki generaller silah satıcılarıyla yakın ilişki içinde olduklarından daha çok bununla ilgilenirler.
       Ama Soğuk Savaş'tan sonra Beyaz Saray ve Dışişleri Bakanlığı Türkiye'de demokratik istikrara önem veriyor. İlişkiler sadece stratejik boyutta ele alınmıyor. Bunun için insan hakları ve demokrasi alanında liberalleşme, ekonomik reformlar desteklenir. Bu açıdan Türkiye'nin AB ile bütünleşmesi de destekleniyor.
       * Son yıllarda Türkiye araştırma kuruluşları ve medyada daha çok ilgi görüyor. Bunda gelişen Türk - İsrail ilişkilerinin payı olabilir mi?
       Son birkaç yılda Türkiye'nin araştırma kuruluşları ve medyada eskiden görülmemiş ölçüde ilgiye mazhar olduğu bir gerçek. Türkiye'nin son yıllarda attığı en önemli dışpolitika adımı olan İsrail'le işbirliği politikasının bunda kuşkusuz bir payı var. İsrail'i anlamaya ayrılan kaynakların bir kısmı Türkiye'ye de yöneldi. Ancak Türkiye kendi başına daha büyük merak konusu. Bu yüzden araştırılmasına giderek daha çok kaynak ayrılıyor.
       * Ecevit - Clinton buluşmasında ele alınacak dışpolitika açısından en ilginç konu, tabii Kıbrıs. Türkiye Kıbrıs'ta çözüm için baskı görecek mi?
       Clinton'ın tabii Kıbrıs'ta bir adım atılsın yönünde baskısı olacak. Fakat Türkiye'nin daha önce kabul etmeyeceğini söylemiş olduğu şartları, Rauf Denktaş'ı da zorlayarak kabul edeceği kanısında değilim. Ancak Ankara'nın ilelebet kendi önemine güvenerek bu baskılara dayanabileceğini sanmam. Baskılar artacak. Önemli olan çıkarlarımızın ne olduğunu saptayıp gerekli taktik esnekliği gösterebilmek.
       Kasım ayında Clinton Türkiye'ye gelecek. İstanbul'daki AGİT zirvesinden sonra Ankara'ya ve Atina'ya gidecek. Bu ziyaretleri yapacaksa Türk - Yunan ilişkilerinde bazı somut ilerlemeler görmek isteyebilir. Bir formül herhalde bulunacak.
       * Irak ve Kuzey Irak'la ilgili olarak Türkiye ile ABD'nin ciddi ayrılıkları var mı?
       Irak'ta ilginç gelişmeler var. Saddam Hüseyin yerine geçecek kişi olarak küçük oğlunu seçti. Bir sevimli görünme atağı başlattı. Arap Birliği zirvesinin başkanlığını yaptı. Ilımlı mesajlarla uluslararası topluluğa dönmeye çalışıyor. Bu arada bir yanda ABD ve İngiltere ile öte yanda Rusya ve Fransa'nın tutumlarında, Irak'ta kitle imha silahları programlarının mutlaka denetlenmesi konusunda yakınlaşma var. UNSCOM yerine yeni bir denetim mekanizmasının Irak'a kabul ettirilmesine çalışılıyor.
       K. Irak'ta Barzani ve Talabani Washington anlaşmasından beri kavga etmiyorlar. Türkiye PKK sorununu askeri açıdan büyük ölçüde halletmiş durumda. Önümüzdeki dönemde ABD'nin Irak'ı anayasasının da öngördüğü üzere federalleşmeye doğru götürmek isteyeceğini, bu konuda Türkiye ile birlikte hareket etmek isteyeceğini tahmin edebiliriz. ABD'nin Türkiye'nin çok önemli gördüğü çıkarlarına zarar verecek adımlar atacağını hiç sanmıyorum. Ancak Türkiye'nin de K. Irak'da tam olarak ne görmek istediğine karar vermesi gerekiyor.
       * Türkiye Irak'a uygulanan ambargonun kaldırılmasını istiyor. ABD'nin tutumu ne?
       Fransa ve Rusya da istiyor. Fakat bunun olmazsa olmaz koşulu Saddam Hüseyin'in kitle imha silahlarını üretme sevdasından vazgeçmesi; uluslararası denetimi kabul etmesi.
       * ABD seçim kampanyasının başladığından söz ettiniz. İki büyük partinin başkan adayları belli oluyor mu?
       Cumhuriyetçi Parti'de bütün kesimler George Bush etrafında ittifak etmiş gibi görünüyor. Ben John McCaine'in hala bir şansı olduğunu düşünüyorum. Demokrat Parti'ye gelince Başkan Clinton Al Gore'a büyük bir destek verdi. Son Floyd kasırgası sırasında bütün doğu eyaletlerini felaket bölgesi ilan ederek, bu eyaletlere büyük para akmasını sağladı. Al Gore'u da alınacak önlemlerin koordinasyonuyla görevlendirdi. Bunların Gore'un şansını güçlendirmesi beklenebilir. Ancak Bill Bradley de yabana atılacak bir isim değil.