The Others Yağmur yalnızlıkları

Yağmur yalnızlıkları

02.12.2001 - 00:00 | Son Güncellenme:

Yağmur yalnızlıkları

Yağmur yalnızlıkları

Yağmur yalnızlıkları

Bu kadar erken ve bu kadar yoğun yağmadı İstanbul’a yağmur. Büyük pencereli mekândan bir tablo gibi, Tünel’e koşuşan insanları seyrettim. Bir de Sacha vardı, sessizce çıktı kapıdan...
Gramofon diye bir yer. Tünel’in hemen yanı başında. Beyoğlu’nun kalabalığının pes ettiği yer de diyebilirim. Oraya kadar ulaşamıyor insanlar. Ulaşamayınca da kendi kendinize kalabildiğiniz bir Beyoğlu’nu yaşıyorsunuz. Gramofon, o koşuşturmacanın içinden sıyrılıp kapağı attığınız zaman sıcak, hep sakin ve dinlendiren müziği ile size gün içinde nefes payı veriyor. Büyük camın önündeki masaya oturduğunuzda küçük bir İstanbul tablosu izleyebiliyorsunuz. Yağmur damlalarının uzun bir yolculuğa çıktığı camlar. Damlaların yukarıdan aşağıya doğru yavaş yavaş akarken hep bildiği yoldan indiğini fark ettim. Tramvayın raylara sürtünmesi bile rahatsız etmiyor. Bir adam elinde şemsiyesi, kıza sarılıyor. Kız ufak tefek, kayboluyor. Sanırım yeni tanışmışlar. Adam şemsiyeyi bir türlü öteki eline geçiremiyor. Telaşlı, bir an önce elini tutmak istiyor yürürken. Islak pardesülü bir kadın hızlı hızlı yürüyor Tünel’e yetişmek için. Elinde küçük bir çanta var. İçi evraklarla doludur diye düşünüyorum. Kendinden emin. "Güzel mi" diye soruyorum. "Yok" diyorum. Yürüyüşü, benim ne düşündüğümün umurunda olmadığını anlatır gibi. Kadınların kendilerine çok güvendikleri bir resmi geçit gibi geliyor o akşam. Balıkçı yakalı, hafif uzun saçlı ve sakallı bir adam ağır ağır yürüyor. Şair gibi mi desem, ressam gibi mi? Raylara paralel yürüyor. Sanki o ray olmasa şaşıracak, paniğe kapılacak. Aynı yolda yürümediğini zannedecek. Arka masamda kalabalık bir grup. Birinin doğum günü. Pastanın üzerinde küçük maytaplar var. Kremalı bir pasta. Masaya doğru ilerliyor. Sacha, Gramofon’un kül renkli kedisi. Kafasına uyanların kucağına bile çıkıyor. Israr edip çağırsan gelmez ama.
Erken kararan hava ve yağan yağmur beni saklıyor. Islak karanlıklardaki insan yüzleri hoşuma gidiyor. Onlarla kaçıyoruz, gizleniyoruz. İsli puslu, kuru, anlamsız gecelerin yerini alan yağmura bu kadar yakın olduğumu yeni anladım. Dedim ya, beni sakladığı için. Çıkıyorum dışarı. Tramvay, Tünel’den Taksim’e doğru ilk hamlesini yapıyor. Arkasına küçük karaltılar takılıyor. Ayakkabıcı doğru dürüst tamir etmemiş sol ayakkabımı. Dikişler su ile temasta açılmış, bir küçük delik olmuş. Tatlı bir ıslaklık hissediyorum çorabımın altında. Yürüyorum...