The Others Yüzbinlerce stres hastası var

Yüzbinlerce stres hastası var

17.08.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Yüzbinlerce stres hastası var

Yüzbinlerce stres hastası var


Felakete uğramış insanların ortak özelliği tedavi aramamalarıdır. Biz onların ayağına gidip, "Bakın depremden sonra insanlar şöyle sorunlar yaşarlar, siz de bunları yaşıyor olabilirsiniz, bunun tedavi imkanı var" diyoruz


       Londra Üniversitesi Psikiyatri Enstitüsü Travma Bölümü Başkanı Dr. Metin Başoğlu'nun yöneticiliğindeki DABATEM (Davranış Bilimleri Tedavi Merkezi) bir yıldır 22 kişilik bir kadroyla deprem bölgesinde faaliyet gösteriyor. Bosna - Hersek, Yugoslavya ve Hırvatistan'da ruh sağlığı uzmanlarına, savaş mağdurlarının psikiyatrik değerlendirmesi ve tedavisi konularında eğitim veren 6 merkezli uluslararası projenin de yöneticisi olan Başoğlu, çalışmalarının sonuçlarını son olarak Stockholm'deki psikoloji konferansında anlattı. Arkadaşımız Osman İkiz, Dr. Başoğlu ile deprem bölgesindeki çalışmaları üzerine konuştu.

       *Deprem bölgesindeki insanların durumu nedir?
       Birçok insan travma sonrası stres hastalığı dediğimiz kendini korku biçiminde belli eden bir sorunla karşı karşıya. Yeni deprem söylentileri bu stresi daha da artırıyor. Birçok insan bu korkunun etkisiyle uyuyamıyor, eve giremiyor, yalnız kalamıyor, kapalı yerlerde korkuya kapılıyor, en ufak bir sarsıntı olduğunda deprem oluyor korkusuyla kendisini dışarı atıyor, panik yaşıyor. Tahribattan başka bir de korkunun getirdiği sorunlar var ve insanların ölmesine neden olabilecek kadar önemli.

       *Bu kadar geniş bir alanda ve çok sayıda insana nasıl hizmet veriyorsunuz?
       Birkaç bin kişi üzerinde yaptığımız çalışmalara göre yüzde 40 oranında stres hastalığı var. Depremden milyonların etkilendiğini düşünürsek, bu yüzbinlere varan stres hastası bulunduğu anlamına geliyor. En önemli görev mümkün olduğu kadar çok insana en kısa zamanda tedavi imkanlarını götürmek. Bunun için kısa ve etkili bir tedavi yöntemi gerekiyor. Örneğin kaza, savaş, işkence ve benzeri travmalara uğramış kişilerin tedavisine yönelik haftada bir olmak üzere on seanslık bir programımız var.

       *DABATEM hangi bölgelerde hizmet veriyor ?
       Daha önce İstanbul'da bir merkezimiz zaten vardı. Değirmendere'de bir şube, prefabrik yerleşim birimlerinde ofisler, çadırkentlerde üsler açtık. Bazı yerlerde karavan içinde çalışıyoruz. Bir yandan hastalar bize gelirken, biz de çadırkentlere ve prefabrik birimlere gidip, insanların bize gelmesini beklemeden tedavi hizmetini götürmeye çalışıyoruz. Felakete uğramış insanların ortak özelliği tedavi aramamalarıdır. Bizim onların ayağına gidip, "Bakın depremden sonra insanlar şöyle sorunlar yaşarlar, siz de bunları yaşıyor olabilirsiniz, bunun tedavi imkanı var, isterseniz size bu tedavi imkanını sağlayabiliriz" diyoruz

       *Nasıl bir sonuç elde ettiniz?
       Binlerce kişiyi taradık. Oradaki sonuçlara göre kimin tedaviye ihtiyacı olduğunu saptadık. Bu saptamadan sonra, tedaviye ihtiyacı olanlara yöneliyoruz. Artık bizi tanıdıkları için gidip komşularına söylüyorlar ve böylece tedavi isteyenlerin sayısında artış oluyor. İlk altı ay içinde bizim seçtiklerimizin dışında başvuranların sayısı 500 dolayındaydı. Bu sayı sürekli artıyor.

       *Savaştan çıkanların tedavisi için bir programınız olduğunu söylediniz. Sona ermiş olan bir savaşı yaşamış olanlarla deprem korkusunu yaşamakta olanlara aynı tedaviyi uygulamak mümkün mü ?
       Biz evrensel standartlardaki tedavi programını Türkiye koşullarına uyarladık. Tabii ki yeni deprem riski tedavide çok zorluk yaratıyor. Günlük yaşamda karşılaşılan sorunların birçoğu o korkudan kaynaklanıyor. Çadırkent ve prefabriklerde yaşayan 70 bin kişiden 50 bininin evi aslında sağlam ya da az hasarlı yani oturulamayacak durumda değil ama korku yüzünden dönemiyorlar. İstanbul'da bile korkudan banyoya giremeyen, kendi dairesinde değil komşuda uyuyan, asansöre binemeyen, kapalı yerlerde kalamayanlar var. Bunlar insanların gündelik yaşamlarındaki uyumlarını çok olumsuz etkiliyor. Oysa olabilecek depremlere rağmen insanların o korkuyu yenmesi mümkün. Biz bunu sağlayabiliyoruz.

       *Ama deprem korkusu yersiz bir korku değil. Siz insanların evlerinde uyumalarını sağlayınca onları yanıltmış olmuyor musunuz ?
       Çok gündeme gelen bir soru bu. İki türlü korku var. Biri gerçekte olabilecek bir tehlikeye karşı duyulan korku ki, bu doğaldır. Bir de fobik dediğimiz yani gerçekte olmayan ya da ihtimali çok düşük bir tehlikeye karşı duyulan bir korku. Örneğin, aynı apartmanda kendi dairesinde kalamayıp karşı dairede kalanlar var. Oysa her iki daire de aynı risk içinde. Bunun gerçekçi bir yanı yok. Banyo yapamıyor; banyoya elbiseleriyle giriyor ya da elbiseleriyle uyuyor. İşte tedavi bunlara yönelik. Tabii amaç doğal korkuyu ortadan kaldırmak değil.
       Bir de şu gerçek var: Depremde çok insan öldü ama depremde ölme ihtimali Türkiye'de trafikte ölme ihtimalinden daha düşük. Ama insanlar trafik kazası geçirebilirim diye yola çıkmamazlık etmiyor. İnsanlar belirli ölçülerde risk almak zorundalar. Almadıkları takdirde yaşam süremez.

       *Sizin diğer çalışan gruplardan farklı yöntemleriniz nedir?
       Biz, Türkiye'nin koşullarına uygun bir tedavi modeli ortaya koymaya uğraşıyoruz. İkincisi yaptığımız iş uzun döneme yönelik. Bölgede gerçekten birçok grup çalıştı. İnsanlara, "de briefing" denilen yani insanların başından geçen olayların anlattırıldığı tedavi yöntemini uyguladılar ve gittiler. Takiplerini yapmadılar. Bu insanlar sonradan ne oldu diye araştırmadılar. Biz verdiğimiz tedavinin etkisini takip ediyoruz.