Diyarbakır TÖRE CİNAYETLERİ ÖNLENEMİYOR

TÖRE CİNAYETLERİ ÖNLENEMİYOR

11.02.2015 - 10:13 | Son Güncellenme:

.

TÖRE CİNAYETLERİ ÖNLENEMİYOR

Dicle Üniversitesi (DÜ) Rektör Yardımcısı sosyolog Prof. Dr. Sabri Eyigün, töre cinayetlerin halen devam ettiğine, gerçekleştirilenin töre cinayeti, gösterilenin ise intihar olduğuna dikkat çekerek, bu nedenle son yıllarda gerçekleşen tüm kadın ve genç kız intiharlarının bir komisyon tarafından yeniden incelenmesi gerektiğini kaydetti. Prof. Dr. Eyigün, feminist yaklaşımların töre cinayetlerini rasyonelleştirdiğini de vurguladı.
DÜ Rektör Yardımcısı sosyolog Prof. Dr. Sabri Eyigün, önlenemeyen ve sık sık gündeme gelen töre cinayetlerine ilişkin İHA muhabirine değerlendirmelerde bulundu. Yapılan çalışmalara rağmen töre cinayetlerinin bir türlü önlenemediğine dikkat çeken Prof. Dr. Eyigün, neredeyse her gün bir şekilde töre ve namus saikiyla birilerinin öldürüldüğüne şahit olunduğunu vurguladı. En son infazdan korkarak Mardin’den İstanbul’a kaçan 25 yaşındaki bir erkek ile 19 yaşındaki baldızı olan genç bir kızın bıçaklandığını, eniştenin öldürüldüğünü, baldızın ise yaralandığını anımsatan Prof. Dr. Eyigün, "Oysaki töre cinayetlerini önlemeye yönelik ciddi yasal düzenlemelerin yapıldığı biliniyor. Bu insanlık onuruna aykırı cinayetlerin önlenmesine yönelik çalışmalara verilen öneme binaen, konu mevcut siyasi iktidarın politikası olmaktan çıkıp, adeta devlet politikasına dönüştü. Bu konuda diğer siyasi partilerin de desteği ile önemli caydırıcı yasal düzenlemeler de yapıldı. Tüm caydırıcı önlemlere rağmen bu cinayetler hala devam ediyor. Burası kesin, ancak eskiye oranla yüzde kaç azaldığı veya arttığı konusunda elimizde kesin veriler yok. Çünkü töre cinayetlerine karşı öngörülen ağır yaptırımlardan sonra öldürmeler doğrudan değil de ağırlıklı olarak intihar veya kaza süsü verilerek maktulün kendisine yaptırılmaktadır. Aslında gerçekleşen töre cinayetidir, ancak gösterilen neden intihardır. Bu açıdan son yıllarda gerçekleşen tüm kadın ve özellikle genç kız intiharları bir komisyon tarafından yeniden incelenmelidir" dedi.
"KONU TÜM BOYUTLARIYLA DEĞERLENDİRİLMELİ"
Töre cinayetlerinin birçok sosyal, kültürel, ahlaki ve hatta ekonomik nedeni varken, bunu sadece birkaç nedene indirgemenin ve bunlar üzerinden çözüm geliştirmenin istenilen sonuca götürmediğini kaydeden Prof. Dr. Eyigün, "Ayrıca insanlık tarihi kadar eski olan ve pederşahi toplumların temel kodlarında baskın bir yeri olan bir konuyu ağırlıklı olarak söylem düzeyinde çözmeye çalışmak ve caydırıcı yasal düzenlemeler yapmak da çözüme katkı sunmuyor. Öncelikle konunun çok boyutlu ele alınıp incelenmesi gerekir. Toplumun kadına bakışından, namus algısına, ahlak ve iffet anlayışına, berdel ve başlık parası konusuna, kan bağı ve etnik anlayışından, insan hakları algısına ve var olan toplumsal baskıya kadar konu tüm boyutlarıyla değerlendirilmelidir. Ayrıca cinayetlerin işlenmesinde ailelerin rolü, toplumun olaya bakışı, kişilerin hangi sosyal veya psikolojik saiklerle bu suçu işlediklerinin bilinmesi de önemlidir. Bu çerçevede sadece toplumsal yapıdan kaynaklanan nedenlere odaklanmak da çözüme gitme konusunda yeterli değildir" diye konuştu.
"KULLANILAN DİL CİNAYETLERE ZEMİN HAZIRLIYOR"
Bunun topluma anlatılma biçimi ve kullanılan dil ve söylemlerin de son derece önemli olduğunu anlatan Prof. Dr. Eyigün, şunları kaydetti:
"Şayet kullanılan söylem, törenin yaşandığı toplumun değerlerine taban tabana zıt ve sadece cinayete odaklı ise olumsuz tepkilere ve törenin meşrulaştırmasına zemin hazırlayacaktır. Bilindiği gibi başta Avrupa ve Amerika olmak üzere dünyanın farklı bölgelerinde ‘kıskançlık cinayetleri, aşk cinayetleri’ ve benzeri gibi nedenlerle binlerce kadın öldürülürken veya cinsel tacize uğrarken özellikle töre cinayetlerinin bu denli gündeme gelmesinde, cinselliği kadının özgürleşmesi olarak algılayan ikinci dalga feminist hareketin etkisi büyüktür. Bu yaklaşım, töre cinayetlerini erkeği aşağılayan ve sadece kadının cinsel özgürlüğüne indirgeyen bir söylem üzerinden dile getirmektedir. Bu yaklaşım biçimi, pederşahi toplumlarda yüzyıllardır kendisini kadının namusunun koruyucusu olarak gören erkeği, ‘namus elden gidiyor’ düşüncesiyle korkutup daha çok koruyuculuğa sevk edebilir. Töre cinayetlerinin işlendiği bölgelerde çok geniş bir anlamı olan ‘namus’ olgusunun kadının ve erkeğin toplumsal, ahlaki ve dini normlara uymayan cinselliğine indirgenildiği ve bunu korumanın, bu uğurda ölmenin de ‘hayatın anlamı’ şeklinde okunduğu bir yerde cinsel özgürlüğünü öne çıkaran söylemlerin etkili olması beklenmemelidir. Cinayetlerin arka planında yatan ve toplumu derin kaygılara sevk eden nedenleri görmezlikten gelerek olayı sadece kadının bedeni üzerinden okumak soruna bir katkı sağlamayacağı gibi, daha da derinleştirecektir. Dolayısıyla töre cinayetlerine radikal feminist bir yaklaşım, bunu yapan veya olumlayan toplumlarda cinayetin gerekçesini rasyonelleştirmeye neden olacak ve karşı tepki doğuracaktır."
"HANGİ GEREKÇE İLE YAPILIRSA YAPILSIN KARŞI ÇIKILMALI"
Bunun yerine hangi gerekçeyle yapılırsa yapılsın, kesin bir dil ile cinayetlere karşı çıkılması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Eyigün, "Bunun yanında aile değerlerine ve toplumun manevi dinamiklerine ters gelen davranışının da onaylamadığını vurgulamak daha etkili olacaktır. Çünkü bir eniştenin baldızını kaçırması ve eşi hamile iken onunla yasak aşk yaşamasını hiçbir toplum ahlaki açıdan kabul etmez. Böyle bir olayda sadece cinayete odaklanmak ve bunun üzerinden töre cinayetlerini eleştirmek, söz konusu toplumun nazarında yapılan yasak aşkı masumlaştırma ve normalleştirme şeklinde algılanacaktır. Çünkü bu toplumlarda sonuçtan ziyade, yapılan eylem önemlidir. Yapılan eylemin karşısında sonucun bir anlamı yoktur" şeklinde konuştu.
"KÜRTLERE İNDİRGENİNCE ‘ÖTEKİNİN SORUNU’ ALGISI YARATILIYOR"
Töre cinayetlerini önlemede kullanılan söylem yanında bunun medyada sunulma biçiminin de önemli olduğuna değinen Prof. Dr. Eyigün, bazı yayın organlarının töre cinayetlerine karşı tutumunun da bazı bölgelerde ters bir etkiye neden olduğunu ifade etti. “Töre” olgusunun medyada oryantalist bir bakış açısıyla, hep “ötekini ve geri kalmış olanı”, “modernitenin karşıtını” çağrıştırdığı için hemen magazinleştirildiğini ve gereksiz yere tüketildiği için artık kamuoyunda sorunun çözümüne yönelik bir duyarlılık sağlanamadığını anlatan Prof. Dr. Eyigün, "Bir iki gün konuşulduktan sonra unutulup gidiyor. Ayrıca konu yüzeysel bir şekilde sadece bir bölgeye veya Kürtlere indirgenince artık ‘ötekinin sorunu’ olarak algılanmaya başlanıyor. Egoizmin temel hayat felsefesi yapıldığı bir zamanda ‘öteki’ de diğer bireyleri fazla ilgilendirmiyor. Hatta ‘böyle bir vahşet, bana ait değil’ diyerek gizli bir üstünlük duygusuna da kapılıyor. Dolayısıyla sorun devam ediyor" diye konuştu.
Medyanın bir taraftan ne adına yapılırsa yapılsın vahşet şekline giren bu cinayetleri eleştirirken, diğer taraftan da, toplumun genel ahlakına aykırı olarak yaşanan enişte-baldız ilişkisi gibi öykülerin doğru olmadığını uzmanlar aracılığıyla anlatması gerektiğini belirten Prof. Dr. Eyigün, en azından sempatik göstermemesi gerektiğini dile getirdi. Baldızını kaçıran bir eniştenin son sözlerinin “Aşkım” olduğunu tekrar tekrar anlatmanın, bu eylemi yapanın, bilinçli olmasa da sempatik göstereceğini dile getiren Prof. Dr. Eyigün, "Belki de aynı şeyleri düşünenleri de bu ve benzeri ilişkilere teşvik edecektir. Bu ise maalesef yeni cinayetlere davetiye çıkaracaktır" dedi.
"KONUYU DİN ÜZERİNDEN GÜNDEME GETİRMEK DOĞRU DEĞİL"
Töre cinayetleri sorununun çözülmesini engelleyen bir diğer etkenin ise İslam dininin töre cinayetlerini desteklediği gerekçesiyle, konuyu din üzerinden gündeme getirmek olduğunu kaydeden Prof. Dr. Eyigün, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Böyle bir yaklaşım, öncelikle dini gerçeklerle bağdaşmamaktadır. Ayrıca bu eleştiri, bazı kesimlerde din karşıtlığını oluştururken, geleneksel din anlayışına sahip kırsal kesimin ise, törenin gerçekten dinden kaynaklandığına inanıp daha da çok savunmasına neden olacaktır. Bununla beraber, İslam dinin kadına yakıştırdığı ‘iffet’ olgusunun etkisiyle bazı bölgelerde namus algısının sadece kadının cinselliğine indirgendiği doğrudur. Ancak cinselliğin normlar çerçevesinde korunmasına verilen önem ve sapmalara karşı uygulanan cezalar pederşahi toplum yapısına sahip farklı dinlere mensup olanlarda da söz konusudur. Örneğin dini duyguları ve yaşantısı çok zayıf olan ve farklı dinlere sahip birçok etnik grupta, kadının aynı grup üyeleri içinde yaşadığı norm dışı cinsellik öldürmeye neden olmazken, başka bir etnik gruptan birisiyle yaşadığı cinsellik ağır yaptırımlara neden olmaktadır. Dolayısıyla dinin töre cinayetlerinde etkin olduğu savından hareket etmek ve böyle bir söylem geliştirmek de sorunun çözümüne katkı sunmaz."
"TÖRE CİNAYETLERİ YENİDEN MASAYA YATIRILMALI"
Görüldüğü gibi sorunun sanıldığı gibi basit nedenlere indirgenmeyecek kadar çok boyutlu olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Eyigün, "Dolayısıyla çözüm de ancak bir o kadar çok boyutlu bir eylem planı ile gerçekleşebilir. Bir devlet politikası haline getirilen sorun, her alandan uzmanların katılımıyla yeniden masaya yatırılmalıdır" dedi.