Nihat Ali Özcan

Nihat Ali Özcan

naozcan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Geçen yazımda Doç. Dr. Özdamar’ın yeni ABD Başkanı Trump’la ilgili analizinden söz etmiştim. Özellikle kişiliği ve bunun dış politikaya olası yansımalarından. Yeni Başkan’ın dış politika eğilimleri son tahlilde Türkiye’yi de yakından ilgilendiriyor. Bu çerçevede, olası Rusya, AB ve Ortadoğu politikalarına odaklanmakta fayda var.
Özdamar, Trump’ın sadece Ortadoğu ve DAEŞ’ten söz ettiği konuşmalarını ayrıca işlediğini ve analiz ettiğini belirtiyor. Sonuçta çok negatif bir tabloyla karşı karşıya kaldıklarını ifade ediyor.
Trump, Ortadoğu hakkında oldukça karamsar görüşlere sahip. Özellikle DAEŞ konusunda, tahminlerin ötesinde çatışmacı fikirleri var. DAEŞ söz konusu olduğunda kendisini güçlü ve üstün taraf olarak görüyor. DAEŞ’in ancak ABD liderliğinde bitirilebileceğine inanıyor. Verilerin analizinde bu düşünce açıkça görülüyor ve şüpheye yer bırakmayacak biçimde baskın. Bu yüzden DAEŞ’e karşı sert bir tutum takınması beklenebilir.
Ancak Trump DAEŞ’i yok etme hedefini kendi ordusuyla gerçekleştirmek istemeyebilir. Daha çok yerel ittifaklar kurarak yapmaya çalışacağını öngörebiliriz. Bu yaklaşım Trump’ın DAEŞ’le mücadele için Türkiye’nin kapısını çalma ihtimalinin oldukça yüksek olduğunu gösteriyor.
Özdamar, veriler analiz edildiğinde, Trump’ın genel dünya siyaseti hakkındaki fikirleri için şunları söylüyor. Trump’ın yönetiminde ABD’nin NATO, Avrupa ülkeleri ve Ortadoğu’daki müttefikleriyle ilişkilerinde önemli ve heyecan verici bir gelişme beklememek gerekiyor. Çünkü Trump, uzun erimli düşünen ve Amerika’nın 70 yıldır sürdürdüğü ittifaklar sistemini çok da ciddiye alan bir lider profili çizmemektedir.
Mesela, NATO üyesi ülkelerin savunma harcamaları için daha fazla kaynak ayırmalarını isteyecektir. Nitekim müttefiklerin pek hoşuna gitmese de bunu şimdiden gündeme getirmektedir. Başka bir ifadeyle, özellikle Almanya, Fransa ve İspanya ciddi baskılarla karşı karşıya kalabilecektir.
Trump’ın görevinin ilk evrelerinde Putin ile kişisel iyi ilişkiler kurma olasılığı yüksek görünüyor. Bu, ABD’nin Rusya ile ilişkilerini farklı bir zemine taşıyabilir.
Öte yandan, analizler Trump’ın dünya ekonomisini olumsuz etkileyebilecek şekilde serbest ticaret fikrini ve uygulamasını göz ardı edebileceğini gösteriyor. Örneğin, AB ile ABD arasındaki serbest ticaret anlaşmasını onaylamayabilir. Kanada ve Meksika, NAFTA konusunda olumsuz bir tutumla karşılaşabilir.
Analizler bize Trump’ı tanımlayan en iyi terimin “pragmatik kişilik” olduğunu söylüyor. Dış politikasında ana belirleyici etkenin ise “kârlılık” güdüsü olacağını ifade etmek çok da iddialı olmaz.
Özdamar, Trump’ın dış politikadaki bir diğer belirgin özelliğinin “müdahalelerden kaçınma” olarak tanımlanabileceğine işaret ediyor. Bu çerçevede NATO’yu daha pasif bir noktaya doğru çekmesi, politikalarını bu yönde oluşturması hiç de şaşırtıcı olmayacaktır.
Sonuç olarak, Trump’ın Türkiye ile ilişkilerinde daha pragmatik ve kısa vadeli stratejik ortaklıklar izlemesi olası. Günün sonunda hem Trump’ın neler yaptığını/yapabildiğini hem de Özdamar’ın kullandığı yöntemleri test etme imkânı bulacağız.