Tunca Bengin

Tunca Bengin

tunca.bengin@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Suriye krizinin Türkiye’ye maliyeti giderek artıyor. 2011 yılından bu yana Türkiye’ye sığınan Suriyelilere harcanan para 24 milyar doları aştı. Dahası, Suriye ve Irak’ın içindeki milyonlarca insan da yardım konusunda Türkiye’nin eline bakıyor. Yani İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana yaşanan en büyük insani krizde yük Türkiye’nin omuzlarında. Nitekim buna geçenlerde Türk Kızılayı’nın Genel Başkanı Dr. Kerem Kınık da dikkat çekerek şöyle dedi:
“Türkiye’nin üstlenmiş olduğu yük çok fazla. Bu uluslararası destek olmadan kaldırılabilecek durumda değil. Bu çerçevede AB, BM’nin Türkiye’ye yapısal çalışmaları için destek vermesi gerekiyor.”
Bu mesaj üzerine Kızılay Başkanı’nı aradım ve “Gerçekten destek gelmiyor mu?” diye sordum. Yanıt şuydu:
“Geliyor ama mesela insani yardım konusunda Irak’la ilgili 2016 yılı için toplam çağrı 1.1 milyar dolardı. 2016 yılı bitiyor, şu anda bunun karşılanma oranı yüzde 45’lerde. Bu 450 milyon gibi duruyor ama bu paranın da neredeyse yarısı bu sistemin operasyonel giderlerine harcanıyor. Yani doğrudan vatandaşa yönelik faydaya dönüşecek oran bunun çok çok altında. Dolayısıyla, yardım var ama çok düşük. Yine BM’nin 2016 için küresel insani yardım çağrısı 30 milyar dolarlarda ve bunun da yüzde 40’ı toplanabildi.”
Ya Türkiye’nin yaptığı fedakârlıklar?
“Bugüne kadar tek başına sadece Türkiye’deki Suriyelilere harcanan para, neredeyse BM’nin bir yıllığına tüm dünyaya yaptığı toplam çağrıya eşdeğer. Suriye’nin içine göndermiş olduğumuz insani yardım da yaklaşık 2 milyar lira. Türkiye’de 300 bin Suriyeli Kızılay Kart’tan yararlandı. Sağlık Bakanlığı Suriyelilere 19 milyon muayene gerçekleştirdi, 700 bin ameliyat yaptı. 177 bin Suriyeli bebek doğumu gerçekleşti. 35 bin insanın geri döndüğü Cerablus’ta 40 yataklı bir hastane yaptık, El Bab, İdlib, Menbic’den hasta yağıyor. Bunların her birinin finansal anlamda karşılığını hesaplarsanız çok büyük hizmetler, dolayısıyla Türkiye’nin kaldırmış olduğu bu yük gerçekten çok fazla.”
Kaynaklar sınırlı
Dünyadan yeterli yardım gelmediği için Türkiye’nin şu an sadece sığınmacı 3 milyon Suriyeliye değil, Suriye’nin içindeki 6 milyon ve Irak’taki 3.5 milyon insana da destek olmaya çalıştığını belirten Kınık’ın “Duyarsızlığın devam etmesi durumunda ne olacak?” sorusuna verdiği yanıt ise şöyleydi:
“Çatışma eğer bir beş yıl daha sürer, şu anda Suriye’nin içerisinde evlerinden edilmiş sağda solda sığınan 6 milyon insandan 2-3 milyonu daha ülkenin dışına çıkıp Türkiye’ye yönelirse, yine Musul’dan bir milyon insan kapımıza dayanırsa, bu çok yüksek bir yük. Bu yükün kaldırılabilmesi için şu anda önleyici tedbir alınması gerekiyor. İki gün önce Musul’a 108 TIR gönderdik, orada barınma kapasitesi oluşturmaya çalışıyoruz ki Türkiye’ye yönelebilecek olan göç dalgalarını orada tutabilelim. Tabii bizim kaynaklarımız sınırlı, ihtiyaçlar ise sınırsız. Dolaysıyla, tüm ihtiyacı karşılayamayacak. Karşılayamayınca kriz ve insani sıkıntılar büyüyecek. Bu sıkıntılar da sadece bizi değil bütün dünyayı olumsuz etkileyecek...”

FBI Clinton’ı neden istemedi?

ABD’deki başkanlık seçiminin hemen sonrasında Clinton’ı FBI istemedi demiştik (10/11/2016). Aynısını şoku atlattıktan sonra açıklama yapan Hillary Clinton da söyledi. Peki, ne oldu da FBI ve CIA, Demokrat Clinton yerine Cumhuriyetçi Trump’ı destekledi? Buna yorum Washington’da uzun yıllar deniz ataşesi olarak görev yapan E. Dz. Kur. Kd. Albay Mehmet Asal’dan:
“Türkiye jeopolitik ve stratejik konumuyla önemli ve mutlaka elde veya yanında tutulması gereken bir güçtür. Fethullah Gülen’in iade edilmemesi, PYD ve YPG’ye silah aktarılması ve terörist gurupları müttefik seçmesi son dönemde bozulan ABD-Türkiye ilişkilerinin temel nedenleridir. Bu sorunlar Demokrat Parti’den seçilecek bir başkan ile çözülmesi mümkün olmayan ilişkilerdir. Hatta denilebilir ki ABD ile ilişkiler 1950’lerden bu yana hiç bu günkü kadar kötü olmamıştır. ABD’nin ‘yavuz hırsız’ misali 15 Temmuz’u bilmezlikten gelmesi, Türkiye’yi neredeyse Rusya ile stratejik ortaklık yapabilmeyi dahi düşünecek duruma getirmiştir. Bunda da en büyük etken, söylemleri ile icraatları birbirini tutmayan Obama yönetimidir.
Gerek Rusya, gerek Çin, gerekse Türkiye ile ilişkiler açısından ABD’de bir yönetim değişikliğinin kaçınılmaz olduğunu düşünen Pentagon ve NSA (National Security Agency) FBI aracılığı ile ortaya koyduğu planla Demokratları iktidardan düşürerek başkanlığı Cumhuriyetçilere teslim etmeyi uygun görmüş ve bu planı da devreye sokmuştur.
Umarım ki bu yeni dönem ve başlangıç Türkiye’nin yararına gelişir. Ama şu hiçbir zaman unutulmamalıdır: Emperyalist ülkelerle yaşanan ikili ilişkilerde zaman zaman bazı sıcak dönemler ve yakınlaşmalar olsa da sonunda her zaman menfaatler ve emperyal çıkarlar öne çıkar.”