Kültür Sanat Türkiye’nin modernleşme serüveni

Türkiye’nin modernleşme serüveni

15.10.2008 - 18:30 | Son Güncellenme:

Hasan Bülent Kahraman’ın kitabını okumadan ne modernleşme tarihimizi ne de din, laiklik, piyasa ekonomisi, küreselleşme, sol, tartışmalarını anlayabiliriz.

Türkiye’nin modernleşme serüveni

Hasan Bülent Kahraman’ın yeni kitabı, modernleşmenin bizdeki yollarına ışık tutuyor. “Türk Siyasetinin Yapısal Analizi” adlı bu eserin birinci cildi, “Kavramlar, Kuramlar, Kurumlar”ı inceliyor.
Eserin temel tezlerini iki noktada toplamak mümkün:
Batı’da modernleşmeyi burjuva sınıfı getirmiştir. O sebeple Batı’da modernleşme ‘aşağıdan yukarıya’dır, demokratikleşme ve laikleşme buna eşlik etmiştir. Bizde ise, modernleşmenin motoru devlettir. Bu yüzden modernleşme bizde ‘yukarıdan aşağıya‘ ve ‘otoriteryen’ olmuştur. ‘Eskiyi diriltmek için yenileşmek’ yoluna gidilmiştir.
1908’de ‘Hürriyetin İlanı’ bile demokrasi amacıyla değil, devleti kurtarma amacıyla yapılmıştır. Bu süreçte ‘ilerici’ ordu, aydın ve bürokrat bir ‘tarihsel blok’ oluştururlar, halk Ortaçağ teorisinde olduğu gibi ‘sürü’ olarak görülür. Pozitivizmin ‘aydın egemenliği’ teorisi bu bakışa uygundur. (Sf. 29 vd.)
‘Merkez’deki asker, bürokrat, aydın blokunun devlet iktidarına karşı, 1950’de ‘genel oy’ sayesinde ‘çevre’ iktidara geliyor, burjuvazinin ve aydınların da desteğiyle... Fakat “Çevre, siyaset meydanında etkin olduğu bütün dönemlerde merkezin ordu kanadından gelen bir darbeyle uzaklaştırılmıştır.”(Sf. 180 vd.)

İki modernleşme
Kahraman çok önemli bir ‘dönemleştirme’ yapıyor. Modernleşme serüvenimize sosyoloji ve siyaset bilimi açısından bakan Kahraman, ‘tarihsel blok’un devrim sürecinin 1908’de başladığını, ‘2. Meşrutiyet’in yarım bıraktığı ‘devrimler’in Cumhuriyet idaresi tarafından tamamlandığını’ belirtiyor. Laiklik, Medeni Kanun, yurttaşlık hukuku gibi...
Kemalizm, azınlık burjuvazilerinin de etkisizleştirilmesiyle 1930’larda ‘büsbütün keskin ve doktriner’ bir nitelik alıyor, devlet ve ordu ile özdeşleşiyor. (Sf. 147 vd.)
Ekonomik ve sosyal yapıya dokunmayan, demokrasiye izin vermediği için halkı da devreye sokmayan bu dönemdeki devrimler, “Son kertede hukuksal, normatif ve kültürel düzenlemelerdir”. Kahraman, Kemalist modele ‘pasif modernleşme’ diyor. (Sf. 178 vd.)
‘Aktif modernleşme’ ise, ‘köylülüğün ve tarım toplumunun çözülmesi, şehirleşmenin ve sanayileşmenin ilerlemesi, alt yapı dönüşümünün en geniş ve genel anlamda tamamlanması, gelir düzeyindeki artış...”tır. (Sf. 179)
Bunu 1950’de ‘genel oy’ sayesinde ‘çevre’ye dayanarak iktidara gelen DP (Demokrat Parti) başlatıyor. Bu, ‘çevre tarafından gerçekleştirilen bir ikinci modernleşme’ sürecidir. (Sf. 180)

Merkez ve çevre
‘Aktif’ ve ‘pasif’ modernleşme kavramlarından başka, Kahraman, ‘merkezdeki çevre’ ve ‘çevredeki merkez’ gibi yeni kavramlar getiriyor; piyasa ekonomisinin gelişimine bağlı olarak...
Kahraman’ın siyasi literatürümüze kazandırdığı çok önemli bir kavram da ‘öz-oryantalizm’ (self-orientalism) kavramı. Batı’da oryantalizm, Batı dışı toplumları ‘ötekileştiren’ bir kavramdır; bizde ise ‘kendimizi’ ötekileştiren bir bakış hakim olmuştur.
Kemalizm’in kendi toplumuna bakışını ‘kendisine dönük bir oryantalizm’, ‘kendi kendini oryantalistleştirme’ gibi terimlerle tasvir eden Kahraman, bizdeki laikliğin de ‘bu oryantalist anlayışın bir parçası’ olduğunu belirtiyor. (Sf. 48, 196)
Tarihsel blokun ezberlettirdiği ilerici-gerici gibi kavramların ‘yeniden karılmasına ihtiyaç olduğunu’ belirten Hasan Bülent Kahraman, Türkiye’nin artık ‘çok daha karmaşık ve zengin bir zihniyet dünyasına ve karmaşık bir toplumsal yapıya’ ulaştığını vurguluyor. Modernleşme budur. (Sf. 248) Bu sürecin günümüze uzanışını, Kahraman’ın çalışmasının ikinci ve üçüncü ciltlerinde okuyacağız; sosyal demokrasinin ülkemizdeki sorunlarını ve imkânlarını da o ciltlerde göreceğiz.
Şu kesindir ki, “Türk Siyasetinin Yapısal Analizi 1/ Kavramlar, Kuramlar, Kurumlar”ı okumadan ne modernleşme tarihimizi ne de günümüzdeki din, laiklik, piyasa ekonomisi, küreselleşme, liberalizm, sol, Kemalizm, muhafazakârlık tartışmalarını doğru anlayabiliriz.
Hasan Bülent Kahraman’ı muhteşem eserinden dolayı kutluyorum.