Gündem Türkiye’ye Brezilya ve Venezuela modeli

Türkiye’ye Brezilya ve Venezuela modeli

21.05.2015 - 02:30 | Son Güncellenme:

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi eski yargıcı ve CHP Milletvekili Rıza Türmen, “Güçsüzlerin Gücü?” adlı kitabını çıkardı. Türmen kitabında, Türkiye’ye Venezuela ve Brezilya örneğini veriyor

Türkiye’ye Brezilya  ve Venezuela modeli

Eski AİHM yargıcı, CHP İzmir Milletvekili Rıza Türmen’ın, insan hakları ve demokrasi sorunlarının çözümüne katkı sunmak amacıyla yazdığı ve Doğan Kitap’ın yayımladığı, “Güçsüzlerin Gücü” isimli kitabı bugün raflarda olacak.
AİHM yargıcı iken Türkiye’ni tanıdığı Türmen, milletvekilliği süresince de “insan hakları” eksenli bakışını hiç değiştirmedi. Diplomasiye, insan hakları yargıçlığına ve milletvekilliğine giden sürecin başlangıcını, “Dünyayı görmek istiyordum, paramız yok nasıl yapabiliriz? Memur olursan devlet gönderir. Dışişleri’ne girdim. ABD’ye tayinim çıktı” diye anlatan Türmen, çıktığı yolda ulaştığı sonuçları ve önerilerini yeni kitabında anlattı. Türmen, Milliyet’e, kitabı ile ilgili olarak şunları söyledi:

Haberin Devamı

Eğreti bir palto gibi

Bu kitap niye yazıldı?

Kitap Türkiye’nin bir resmi. Türkiye’deki toplumsal, siyasal, hukuksal olaylara demokrasi ve özgürlük açısından bakan bir kitap. Güçsüzler ne zaman güçlenir? ‘Demokrasi, özgürlük benim işim’ dediği zaman güçlenir. İnsan hakları yerleşirse, ihlaller ortadan kalkarsa bu ancak güçsüzlerin güçlenmesiyle olur. Kitapta oldukça AİHM referansı var. Çünkü AİHM yön belirliyor. Bu bir kültür meselesi. İnsan hakları, demokrasi bizim başka birinden aldığımız eğreti bir palto gibi oluyor üzerimizde. Onun için siyasi partiler ‘İnsan haklarının bir karşılığı yok ki insanlarda. İnsanlar cebindeki paraya göre oy veriyor’ diyor. Öyle olmadığını gençler bakımından Gezi olayları gösterdi. İnsan hayatı, insan hakları ne kadar önemlidir bunu gösterdi.

Haberin Devamı

Strasbourg’dan Türkiye’ye bakıldığında ne görülüyor?

AİHM kararlarıyla Avrupa ortak bir hukuk alanı kurdu ve her devlet buna uyum sağlamaya çalışıyor. Buna ayak uyduramayan ülkeler var. Türkiye ve Rusya gibi. Çünkü demokrasi kültürü yeterince kök salmamış, kurumsallaşmamış. Türkiye’nin uyum sağlayamama problemi bu iktidar zamanında büsbütün belirgin bir hale geldi.

Gidişatı nasıl görüyorsunuz?

AKP böyle hegamonik bir yapıyla ülkeyi yönetemez. İşin sonuna geldi, bitiyor. Bittiği zaman yerine ne konulacağını iyi düşünmek lazım. AKP öncesi döneme geri dönmek mümkün değildir. Çünkü Türkiye toplumu önemli ölçüde değişmiştir. ‘AKP gitsin, eski Türkiye gelsin’ denilemez. O zaman yeni Türkiye ne olacak? Bunu gören vizyon sahibi insanlara ihtiyaç var. Eski Türkiye’nin kurumları ile AKP’ye karşı mücadele etmek meydanı AKP’ye bırakmaktır. AKP ile mücadeleyi bundan ibaret görünce meydan boş kaldı AKP’ye.

Özerk birimler olacak

Kitabınızda Venezuela ve Brezilya örneğini vermişsiniz. Nasıl açıklayabiliriz?

Tamamen başka bir yönetim sisteminden söz ediyoruz. Yani iktidarın bürokratik bir merkezden doğrudan halka devredilmesi. Halk için kararları bir merkez almayacak, doğrudan halk kendi ihtiyaçlarını tespit edecek. Küçük birimler, üniteler kurulacak. Bunlar özerk birimler olacak. Denenmiş bir şey bu...Brezilya’daki örneğinde bütçeyi de yerel birim yapıyor. ‘Benim ihtiyacım şunlardır, şu kadar paraya ihtiyacım var’ diyor, o parayı ayırıyorlar. Venezuala’da bir temsilci şehir meclisine gidip projesini anlatıyor ve ödenek alıyor. Bir kere enteresan şey, Nilüfer Belediyesi var bu konuda. Mahalle biriminde örgütleniyorlar ve kendi ihtiyaçlarını tespit ediyorlar. Ama maddi kaynakları yok. Bu doğrudan doğruya bir sol proje. Tabii ki temsili demokrasiyi birden bire ortadan kaldıramazsınız, ikisini birden yürütmek lazım. Hiç olmazsa şimdilik beraber yürütmek lazım.

Haberin Devamı

HDP’nin “demokratik özerkliğini” çağrıştırıyor.

Farkı şöyle: Burada bir bölgeleşme olacak mı olmayacak mı, ayrı bir tartışma konusu. Bölge ayrı bir idari birim. Bizim söylediğimiz bölge olsa da olmasa da olabilecek bir şey.

Sovyetik bir çağrışımı da var.

Tabii, komünlerden bahsediyoruz...

Kapitalist sistemde nasıl olacak?

Pazarı ortadan kaldırmıyorsunuz ama pazarla ilgili kararları kim alacak meselesi var. Yani iktidarın tek başına seçim kazanan partiye bırakılmayıp da aynı zamanda karar alma mekanizmalarına başka şeylerin katılması..İktidar kendini frenleyemiyorsa ve denetim mekanizmaları yerinde değilse, Türkiye’de olduğu gibi, temsili demokrasi çoğunluğun azınlık üzerindeki tahakkümüne yol açıyor.

Haberin Devamı

Kürt sorununa da çözüm olabilir mi?

Tabii..

CHP içinde tartışıldı mı bu?

Anlattık, söyledik ama programa girme tartışması düzeyine çıkmadı.

CHP bunu başarabilir mi?

CHP eksenli olabilir. Cumhuriyetin kurumlarına sahip çıkan birilerinin değiştirmesi tabii ki iyi olur. Ama bunu yapamazsa başkası yapacak. Bunu CHP’nin yapabilmesi için kendisini değiştirmesi lazım.

Sizce insan hakları alanında Türkiye’nin en yakıcı sorunu ne şimdi?

Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu ile AİHM kriterleri arasında çok açık çelişki var. Uygulama çelişkiyi daha da büyütüyor. AİHM kriterlerine göre barışçı gösteriye polisin müdahale etmemesi lazım. Anayasa’da ‘gösteri yapmak için izne gerek yok’ diyor ama sistem izne bağlamış uygulamada. AİHM’den çıkan yüzlerce dava var. Şiddet olsa bile gösteriyi tamamen yasaklamamanız lazım. İkinci problem Türkiye’deki, gösterinin yerini tayin etmeye kim yetkilidir? Gösteri yeri ile gösterinin amacı bağlantılıdır. İnsanlar 1 Mayıs’ta Taksim’de, orada ölen insanları anmak için gösteri yapıyor. Güvenlik güçlerinin işlediği suçlar cezasız kalıyor. Berkin Elvan’ı öldüren polisler nerede?

Haberin Devamı

90’lı yıllardaki hak ihlallerine baktınız AİHM’de. Türkiye’nin gidişatını o yıllarla kıyasladığınızda ne görüyorsunuz?

90’lı yıllar kötü yıllardı Türkiye bakımından. Strasbourg’daki hakimlerin hafsalasının alamayacağı, düşünemeyecekleri kadar korkunç davalar görüldü; işkence, faili meçhuller, öldürmeler, köy yakmalar... Bütün davaları Türkiye kaybetti. 2000’lerden sonra Türkiye normalleşmeye başladı ama 2007’den, 2011’den sonra insan hakları tekrar kitlesel bir sorun haline geldi.

Demokrasi yerleşmeli

Muhafazakârlaşma ile insan hakları arasındaki ilişkiyi nasıl görüyorsunuz?

Muhafazakarlık tek başına kötü bir şey olmayabilir. Başka yerlerde de muhafazakâr insanlar var ama herkesin birleştiği bir demokrasi ekseni var. Ama muhafazakârlaşma arttıkça demokrasiden uzaklaşıyoruz. Kutuplaştıkça ötekini dışlıyorsunuz, haklarını çiğniyorsunuz.

Çıkış nerede sizce?

İktidarın değişmesi lazım ama yeterli değil. Tahakkümcü anlayışın kaldırılması, katılımcı, eşitlikçi, çoğulcu demokrasinin yerleşmesi lazım. İşte orada Gezi’den çıkarılacak çok ders var. Spontane bir şeydi. Hiçbir parti Gezi’yi tek başına temsil edemezdi aslında. Ama Gezi kendi siyasi partisini içinden çıkarabilirdi ya da başka bir parti Gezi’nin düşüncelerine sahip çıkabilirdi.

CHP bunu başarabildi mi?

Hayır, böyle bir şey yok CHP’de.

HDP’ye ve soldaki mevcut duruma hasıl bakıyorsunuz?

HDP, Türkiye partisi olduğu sürece, bugünkü söylemleri olduğu sürece Türkiye’nin demokratikleşmesi konusunda nemlidir. Demokrasiden söz ediyorsanız Kürt sorunundan söz etmemeniz imkansız.

Viyolonsele dönüş

CHP defterini kapattınız mı?

Bilmiyorum, bakalım. Daha önemli şeyler var şimdi. Kitaplar yazacağım. Okuma yazma biliyorum bereket. O iyi oluyor. Müzik var. Viyolonsel çalmaya çalışıyorum. Amatörce uğraşıyorum, Strasbourg’da gösteri de yapıyorduk ama burada 4 yıldır uğraşmadım şimdi tekrar viyolonselimi çıkardım.