Uzay Gökerman

Uzay Gökerman

uzaygokerman@yahoo.com

Tüm Yazıları

Türkiye’ye dışarıdan gelmiş ve son beş yılda yaşananları öğrenmek isteyen biri “3 Temmuz’da ne oldu?” diye sorsa bugün futbol kamuoyunu meşgul eden bu ortamı göstererek “işte tam da böyle bir şey oldu!” diyebileceğimiz bir ortam var.

Dün Beşiktaş Spor Kulübü’nün Televizyonu maçın devre arasında koridorlarda yaşanan gerilimi gösteren küçük bir video yayınladı.

Görüntülerde bağıran biri olduğu duyuluyordu; biz bunun kim olduğunu Emre’nin yüzünü görerek anlamıyoruz. Ama biliyoruz. Ne söylüyor Emre?

"Şerefsizler gibi yüzüme bakıp da gider, tamam mı? Her maç geliyor, her maç yedikleri aynı b.k, tamam mı. … Ben f.ck off deyince, ben bir şey diyor oluyorum. Söyle ona bir daha el hareketi yapmasın, anam avradım olsun, İstanbul burası."

Haberin Devamı

Bu sözleri için Emre’yi savunacak ya da onu anlamaya çalışacak değiliz. Ancak bu görüntüler hangi amaçla gösteriliyor bunu sorup cevabını aramamız gerekiyor. Çünkü Türkiye’de öyle bir algı mühendisliği var ki insanlar yapmadıkları şeyler yüzünden bütün ömürlerini cezaevinde geçirecek cezalar alabiliyorlar ve birkaç yıl sonra Devletin en başındaki kişi çıkıp “kandırıldık” diyebiliyor.

3 Temmuz farklı değildi.

Neye inandırılmamız isteniyor?

Emre, koridorlarda Bilic’e ağza alınmayacak derecede küfür ve hakaret etti.

Emre, bağırıp çağırıyor, bu ve benzer öfke hezeyanlarına kendini kaptıran her sıradan insan gibi… Ama daha fazlası yok, ortada Bilic yok, muhtemelen Emre, Beşiktaşlı bir futbolcuya söyleniyor ve onun aracılığıyla mesaj gönderiyor.

Beşiktaş Televizyonunun bize aktarmadığı bir şeyler daha söylüyor Emre, ne söylüyor, bilmiyoruz. Ancak Bilic’in ana dilinden söylendiği ve Emre’nin bunun için şikâyetçi olduğu ortada; Beşiktaş Televizyonu istese bunu Bilic’in tercümanına çevirttirebilir mi? Kesinlikle.

Adaletli duruş, davranış bu olurdu.

Çünkü orada Emre, Bilic’in kendi dilinde kullandığı sözlerden şikâyet ediyor ve sonrasında ekliyor; “Ben f.ck off deyince, ben bir şey diyor oluyorum.”

Türkiye’de bu görüntülerin sonrasında bir imza kampanyası başlatılıyor ve Emre’nin Milli Takım’dan gönderilmesi talep ediliyor.

Haberin Devamı

Türkiye’nin bir spor kanalında yorumculuk yapan ve kendisine Temiz Futbol Dilencisi adını veren bir gazeteci, yorumcu Twitter’dan şu mesajı geçiyor.

“Söz, BUNDAN SONRA SAHANIN ORTASINDA ADAM DÖVSE MELO’yu eleştirmek yok… Sıkılmayacak eli de biliyor, tavır koyulacak futbolcuyu da…”

İşte Türkiye’nin bir başka gerçeği de bu; hani derler ya İmam havasını çıkarırsa, Cemaat de onun üzerine daha oturaklısını yerleştirir, hesap bu.

Emre’yi karalayacaksan bari güzel bir örnekle bunu destekle değil mi? Ancak yetmiyor, bunun birbiriyle olan ilişkisini kuracak ya yeterlilikte değil ya da samimiyeti bu kadar veya zaten amaç üzüm yemek değil, bağcıya tekme tokat girişmek ve hatta onu meydanda linç etmek!

Daha üzerinden bir sene ancak geçti. Emre’nin kırmızı kart ile sahadan atıldığı görüntülerin hemen arkasında Melo’nun fotoğrafını hatırlayın.

Bu fotoğraf bize neyi göstermişti?

Evet, Emre o kırmızı kartı sonuna kadar hak etmişti ancak bir futbolcu Emre o kartı görene kadar üzerinde çalışmış, onu tahrik etmişti. Sahaya çıkış amacı Emre’nin hakem tarafından atılmasını sağlamaktı.

Haberin Devamı

Ve kırmızı kart anı!

O mutluluk veren, görevini yapmış tetikçi görüntüsü.

İşte yılların eskitemediği linç görevlisi gazetecinin örnek aldığı, yücelttiği, neredeyse önünde diz çöküp bir taraflarını öpeceği Melo gerçeği bu.

Bu kişiler 3 Temmuz’dan önce büyük bir algı mühendisliği yaparak toplumu bir şeye hazırladılar, 3 Temmuz günü de ellerine taşı alarak kalabalıklara “vurun şikeciye!” diyerek hedef gösterdiler.

Hınçları, yarım kalmış işleridir.

Emre’yi savunacak değilim. Ancak eğer adaleti sağlayacaksak en kötü aktörün bile nasıl o hale geldiğini mahkemede, yargı önünde konuşmamız gerekiyor.

Vurun şikecilere
Bugün neden kimse çıkıp adam gibi “Bilic neden sahada kendini sınırlayan çizginin dışına çıkarak, Fenerbahçeli futbolcularla diyaloğa giriyor?” sorusunu sormuyor, soramıyor?

Bütün bu tartışmaların fitilini ateşleyen, Bilic’in Alves’le girdiği gereksiz ağız dalaşı değil mi?

Vurun şikecilere

Bilic daha geçen sezon taç atışı sırasında Gökhan Gönül’ü kolundan tutarak engellemedi mi?

Bilic’in bizim bilmediğimiz özel bir durumu mu var?

Bilic bütün hakem hatalarına karışacak, sahanın içine girecek, rakip futbolcuyu azarlayacak, uyaracak, taç atışını yönetecek, öyle mi?

Bilic futbolumuzun samimi, sempatik yüzüdür. Ancak kurallar, yönetmelikler Emre kötü marka olduğu için ona şiddetle, Bilic sempatik olduğu için ona yumuşatılarak mı uygulanacaktır?

Bu mudur?

Her ne niyetle yapıyor olursa olsun, öncelikle saha içindeki futbolcuya müdahale hakkı kimden vekâlet edilmiştir Bilic’e?

Ortada bir ihlal varsa cezayı hakem verir, vermiyorsa bu hakemin yönetim sorunudur. Kimse o an hakemin iradesinin yerine geçip, kafasına göre cezayı kesemez, uyarıyı yapamaz.

Bu bu kaide Emre’yi olduğu gibi Bilic’i de bağlar.

Futbol alanını sınırlayan çizgilerin içindeki her şey hakem ve futbolcuyu ilgilendirir. Başka hiçbir canlı varlık karşılaşma oynanırken bu çizgilerin içine girip bir müdahalede bulunamaz.

Pazar gecesine dair bir sorumlu arıyorsanız önce olayların fitilini kim ateşlemiş bunu da göstereceksiniz.

Ancak zaten böyle bir amaç yok!

Mesele doğruyu bulmak değil, pusu kurarak infaz etmektir. Böyle olmadığı için de aslında kimse ortamın düzelmesini değil daha da kaosa dönüşmesini istiyor. Çünkü düzen, doğruluk, gerçekler işlerine gelmiyor. Bu ortamın nimetleriyle besleniyorlar, zenginleşiyorlar.

Belki de Emre tam da bu ortama uygun, gerektiği gibi ve kişilerin anlayacağı, bildiği lisanla hitap edip, karşılığını veriyor?

Bana bunun çok yabancı olduğuna şüphe yok; ancak küfre en çok duyarlılık gösterenlerin en fazla küfür edenler olduğunu da unutmamak gerekiyor.

İnsan algısı en çok bildiği şey üzerine odaklanırmış?

Öyle misiniz?

http://twitter.com/uzaygokerman