Uzay Gökerman

Uzay Gökerman

uzaygokerman@yahoo.com

Tüm Yazıları

Aziz Yıldırım 2001’de istifa ettiğinde henüz üç yıl başkanlık yapmış ve sadece bir şampiyonluk yaşamıştı. Şampiyon olduğu sezon bir kenara bırakılırsa; 1998-99 ve 99-2000 sezonlarında Fenerbahçe’nin başarılı olduğunu söylemek kolay değildir. Henüz yatırım anlamda kulübe görünür bir katkısı da yoktu.

Ancak istifasıyla birlikte Fenerbahçe taraftarı ayaklanmış, Haziran 2001’de yaptığı büyük baskıyla camiayı da harekete geçirerek Aziz Yıldırım’ın tekrar başkan seçilmesini sağlamıştır.

2005-06 sezonunda yaşanan Denizli Faciası daha az bir yıkım değildir. Aziz Yıldırım bir daha dönmemeye kararlı bir şekilde istifa ettiğinde Fenerbahçe yine o tarihe kadar görülmemiş bir direnç göstererek Aziz Yıldırım’ın tekrar göreve gelmesini sağlamıştır.

Haberin Devamı

Her seçin döneminde Aziz Yıldırım’ın rakibi olan başkan adaylarını desteklemeyi adet edinmiş Ali Şen’in bile o günlerdeki kulis faaliyetlerinin ne kadar yoğun olduğunu hatırlamakta yarar vardır.

3 Temmuz malum…

Fenerbahçe taraftarının bu sene başında “Adalete Fener Yak” talebiyle Bağdat Caddesi’nde her yaştan 500.000 gibi büyük bir güçle yürümesi sadece sportif bir olay değil, Cumhuriyet tarihinin çok önemli toplumsal tepkisidir.

1 Mayıs 1977’de İşçi Sınıfı Taksim’de benzer kalabalığı topladı diye Türkiye’de 1980’de askeri darbe olmuştur.

İnsanlar kişilik, özlük, demokratik hakları için sokağa dökülür ancak bir spor kulübü için böylesine gösterişli, görkemli ve kitlesel eylemsellik içine girmesi üstelik bunun üç yıla yayılması toplumsal bir olaydır.

Türkiye koşullarında olağanüstüdür.

3 Temmuz sürecinde Fenerbahçe taraftarının duruşu Türkiye’de yargı sisteminde taşları yerinden oynatmış, ÖYM’lerin sonunu hazırlamıştır.

3 Temmuz 2011’e kadar geçen sürede Milliyet Gazetesi’nde çıkan spor yazılarımda Fenerbahçeli kimliğimi göstermeme gerektiren bir durum, olay, gereklilik olmamıştı. Hatta ilginçtir yazılarım Galatasaraylı yazarların toplandığı gruplarda gösterilirdi.

Bazı internet sözlüklerinde benim gizli Beşiktaşlı olduğumu da iddia edenler var. Üstelik bu kişiler Fenerbahçeli; biraz araştırma yapma zahmetine bile girmeden bu iddiaya ait başlıklar açmaktan geri durmadılar.

Haberin Devamı

3 Temmuz sonrasında seçtiğim duruş ise özellikle Fenerbahçe dışındaki takım taraftarlarından Milliyet Gazetesi’nin objektif yorumculuk çizgisiyle çeliştiği yönünde bana ve gazeteye çok miktarda eleştiri gelmesine neden olmuştur.

Oysa bizim neslimiz Milliyet Gazetesi okuyarak büyümüştür. Milliyet’teki İslam Çupi ‘nin Fenerbahçeli duruşundan biz hiç mi bir şey öğrenmedik? Çocukluğumda yazılarını, daha sonra kitaplarını okuduğum İslam Çupi’nin gazetesinde onun çizgisini bozmadan ve zaman zaman ona benzeyerek yazmaya çalıştığım yazılardan her zaman büyük bir kıvanç duymuşumdur.

“Fakat o Galata kulesi dibi eski Yahudi kılıklı eskiciye benzeyen, her maçtan önce güya Galatasaray’ı ısıtan hamamcı görevini üstlenen o alman kondisyoner pandomimcisi devre biterken, hangi top ilim ve irfanına sığınarak eli ile Fenerbahçe tribünlerine “beş... beş...” işareti yapıyordu.

“O eli Fenerbahçe lavabona sokar sonra.

Haberin Devamı

“Bitmemiş bir maçın, en tehlikeli yani “güvenin dozudur.” (Fenerbahçe Yenilmez – 4 Mayıs 1989)

Yukarıdaki satırlar; İslam Çupi tarafından 4-3 biten Galatasaray-Fenerbahçe maçından sonra yazılmıştır, Milliyet Gazetesi’nde de yayınlanmıştır.

Sanki bugünlere hazırlık olacakmış gibi 13 Mart 2010 tarihinde Milliyet’in İnternet Spor sayfasında çıkan bir yazıma şu başlığı attım.

“Hıncal Uluç modeline mi yoksa İslam Çupivari bir değere mi ihtiyaç vardır?”

Arşivlerde duruyor. https://www.milliyet.com.tr/2010/03/14/spor/

Türkiye’de futbol ortamının kaotik ve düşmanca ortamının içinde sizce kimin daha fazla payı vardır?

Hıncal Uluç’un mu, İslam Çupi’nin mi?

Bu bir duruş, tercih meselesidir, etik bir seçimdir.

Maalesef Hıncal Uluç’un yaptıkları çok daha etkili olmuş bugün spor medyasının şekillenmesini sağlamıştır.

Bugün spor medyasının niteliğini bu belirliyor.

***

Eylül ayında Ünal Aysal görevini bırakacağını ve bir daha da aday olmayacağını ilan ettiğinde geride Galatasaray’ın müzesinde futbolda iki şampiyonluk kupası duruyordu.

Kısaca 2001’deki Aziz Yıldırım’ın durumundan çok daha iyi konumdaydı.

Basketbolda kızların Euroleague şampiyonluğu daha az bir şey değildir.

Oysa birkaç cılız girişim ve söylem dışında kimse Ünal Aysal’ın geri dönmesi için kılını bile kıpırdatmadı.

Bu tarihe önemli bir not olarak düşülmüştür.

***

Ve Cem Yılmaz’ın son filminin Trabzonspor ve Galatasaray taraftarlarınca boykot edilmesi çağrısı…

Cem Yılmaz, Mart ayında başlatılan Adalete Fener Yak kampanyasının bir yüzü olarak ekranlarda formasıyla boy gösterdi.

Cem Yılmaz pişmanlık duymadığını bunu taraftarı olduğu kulübü için inandığı bir şey uğruna yaptığını söylemiştir.

Duruşunun, tavrının Fenerbahçeli diğer taraftarlardan bir farkı yoktur.

Neresinden bakmayı tercih edersiniz bilmiyorum ancak ben lafı hiç eğip bükmeden söyleyeceğim; “Fenerbahçeli duruşuna yabancı olamayan bir hareket sergilemiştir.”

Bu fark yaratan bir duruştur.

Bizler nasıl yazılarımızla, yorumlarımızla, analizlerimiz, sorularımızla, aklımızla bir şeyler yapmaya çabalamışsak Cem Yılmaz da kendine has üslubuyla bunu yapmıştır.

Bir oldubittiyle, kumpasla ve çok aşağılık bir pusu anlayışıyla yapılmış 3 Temmuz darbesinin ne olduğunu daha iyi anlamak, sürecin içinde olan herkesin o mahkemede hesap vermesini sağlama için adil yargılama hakkını savunmak bir demokratik haktır, her şeyden öte bir demokrasi sorunudur.

Hepimiz evimize ekmek götürüyoruz, haksız, adaletsiz, çalarak, çırparak kazanılmış bir şampiyonluğu kim kabullenebilir ki?

Ancak çirkin ve kirli bir algı yaratarak oluşturulmuş 3 Temmuz sürecinin bir oldubitti ile şike dosyasına dönüştürülüp kapatılması karşısında elbette bir duruş sergilenecektir.

***

Taraf olabilmek ve bunu göstermek önemlidir.

Orta yol idare etmektir.

İdare; aman ne koksun ne bulaşsın anlayışının bir uzantısıdır.

Yeri ve zamanı geldiğinde içinde bulunduğun durumun şartlarına bakmaksızın ortada (size göre) bir haksızlık varsa bunun karşısında tarafı olduğun şeyin yanında durmayı, onun için mücadele etmeyi göze almak bir seçim, duruş meselesidir.

Duruş sergilemek de irade, kararlılık ve cesaret işidir.

http://twitter.com/uzaygokerman