Uzay Gökerman

Uzay Gökerman

uzaygokerman@yahoo.com

Tüm Yazıları

Dün gerçekten çok önemli ve yoğun yaşanan bir gün olarak tarihe geçmiştir.

Ali Koç’un 3 Temmuz sürecine ilişkin açıklamaları, Aziz Yıldırım ve Mehmet Ali Aydınlar’ın kongreye dönük sunum toplantıları Türkiye’deki Fenerbahçe gerçeğini bir kere daha gözler önüne sermesi bakımından önemliydi.

Ali Koç’u dinlerken 3 Temmuz sürecini tekrar tekrar hatırladım.

Ve asıl meselenin yine bilgi kirliliği, manipulasyon ve bol bol da gizli hesaplaşmalar olduğunun bir kere daha ayırdına vardık.

Öylesine karanlık ve kirli ki içine kimi alırsa onun temiz bir halde çıkmasının mümkün olmadığı bir ortamdan söz ediyorum.

Haberin Devamı

Basınımızın, medyamızın bir takım temiz futbol dilencilerinin bu ortamı kurtuluş, yeniden yapılanma ve paklanma olarak görmeleri çok ama çok anlamlıdır. Varlıklarıyla sanki bir takım görünmesi gereken şeylerin üzerini karartıyor gibiler.

En kötüsü 3 Temmuz’un neden kurgulanmış olduğunun aslında bilinmediğidir.

Aziz Yıldırım, 3 Temmuz temizlenmeden asıl görevlerinin tamamlanmamış olacağını iddia ediyor; çünkü birinci derecede suçlu olan kişi o görünüyor.

Mehmet Ali Aydınlar da böylesine zifiri karanlık bir ortamın içinde herşeyin açık ve şeffaf olacağını vaadediyor.

Geçmişle ilgilenmediği, onun orada kaldığını ifade ediyor.

Yeni sayfa açmak bu kadar kolay olabiliyor mu?

Yüzyıllardan beri bilginin kamuoyundan gizlendiği, paylaşılmadığı, bunun sadece seçilmiş veya hak edilmişler tarafından paylaşıldığı bir tarihin içinde yaşıyoruz.

Önceki gün Fatih Terim’in basın toplantısı da bunun tipik göstergelerinden biri olarak yüzümüze çarpıyor.

Bir takım hareketlerden, imalardan, kadro seçimlerinden, maç sonuçlarından, mesajlardan, bildirilerden süreci anlamaya çalışıyoruz.

Hatta safça oturup maçları yorumluyoruz.

Teknik, taktik, diziliş üzerine kafa patlatıyoruz.

Oysa bambaşka pazarlıkların olduğunu biri çıkıp anlatırsa anlıyoruz.

Açıkçası Beşiktaş-Galatasaray maçının senaryosunun bizim gördüğümüzden başka bir şekilde yazıldığına şüphe etmek için paranoyak olmaya gerek yoktur; Fatih Terim’in samimi paylaşımlarından sahadaki futbolcu ile teknik adam arasında bambaşka şeyler yaşandığını fark ediyoruz.

Haberin Devamı

Aziz Yıldırım, başkan olmak için 500 bin dolar para vermek zorunda kaldığını ifade etti.

Diğer taraftan yalanlama geldi.

Mehmet Ali Aydınlar kalktı Fenerbahçe’deki grupların cumhuriyetin partileri olduğunu gösyermeye çalıştı.

Ya, demek öyle?

Hani Fenerbahçe tarihini bilmesek bunun böyle olduğuna gerçekten inanacağız. İşin kötüsü buna inananlar da var!

Aradan 15 yıl geçince ve yapısal olarak herşeyi çabucak unuttuğumuzdan bu grupların nitelikleri ve varlıklarının ne büyük birer çarpıklık olduğunu hafızalarımızdan siliyoruz.

Üstelik başkan olabilmek için tekrardan böylesi gruplara sırtımızı dayamaktan da kendimizi alamıyoruz.

Bir tarafta itiraf var diğer tarafta başkan olabilmek adına aynı yol haritasını izleme kararlılığı var.

Diğer başkan adayı Hulusi Belgü çıkıp olmayacak bir stadyum projesinden söz ediyor.

Ortada yapılmış modern bir stadyum varken, neden ikinci stadyum ısrarı diye kimse sormuyor.

Haberin Devamı

Fenerbahe’nin bütün yaşanmış tarihinin yaşandığı yapıyı yıkıp yerine bina dikme amacının geri planında ne var diye sormuyor.

Ancak dün Aziz Yıldırım açıklamaları arasında Kalamış Marinası’nın genişletilmesi ihalesine dahil olmak istediklerini ifade edince sanki burada başka bir hesap varmış hiss, duygusuna kapılıyor insan.

Ya stadyum da bunun bir parçasıysa?

Olabilir mi?

Geçtiğimiz ayın başında Fenerbahçe CEO’su Sn. Hasan Hakkı Yılmaz Kulübün yeniden yapılanmasıyla ilgili güzel bir sunum yaptı.

Bir profesyonel olarak çalışmış, çağın gereklerini yapılandıran bir kurumsallığı gösterdi.

İşte bunu Fenerbahçe’nin kitleselleşmesiyle ve 12-13 bin üyenin belirlediği sınırlamalardan kurtararak kurumsal yapıyla birleştirmek gerekiyor.

Hiçbir başkan adayının Sn. Hasan Hakkı Yılmaz’ın sunumu ve yapmaya çalıştığı değerle ilgilenmediğini göstermesi aslında samimiyetlerinin de tipik ifadesi oluyor sanırım.

İş eninde sonunda gelip şeffaflık, bilginin paylaşılması, gerçeklerin doğru şekilde gösterilmesinde düğümleniyor.

Yazmadan geçemeyeceğim; Sn. Başbakan’ın bile yanına çağırıp fikir aldığı Rıdvan Dilmen’den Sn. Aydınlar “o kim ki?” diye söz edebiliyor.

Bu soruyu kime soruyor, Sn Başbakan’a mı? Çünkü Rıdvan Dilmen’i önemseyen ve muhattap alan kişi o!

Çok basit ve komik değil mi?

Gerçekte Rıdvan Dilmen’in bu süreçteki rolü çarpık olan şey bunda Aydınlar’a katılıyorum; ancak bu çarpıklığın bir parçası olarak başka kişilerle çeşitli gizli pazarlıklar yapmak da aynı kapıya çıkıyor.

Sn. Ünal Aysal’ın Fatih Terim’den habersiz takımla prim pazarlığı yapması gibi...

İşte bu nedenle kişilerin geçmişlerinde ne yaptıkları önem kazanıyor, çünkü onlarla ilgili başka bir veri olmuyor elimizde.

Kongreler kendilerine biçilen rolü oynar ancak her seferinde konuşmamız gerekenleri biz erteler dururuz.

Bizlerden gerçeği gizlemeyin ve açık olun.

http://twitter.com/uzaygokerman