Vitrin Ayaklarınızı sulamayan adres: Goya

Ayaklarınızı sulamayan adres: Goya

15.04.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Ayaklarınızı sulamayan adres: Goya

Ayaklarınızı sulamayan adres: Goya


Goya'yı, rahmetli anneannemin sürükleyerek soktuğu o ışıltılı ayakkabıcı dükkanı olarak hatırlıyorum. Kollarım sürüklenmekten ağrımış ama ayakkabıları görünce diskoteğe gitmiş kadar olmuştum. Ayakkabılar topuklu, rengarenk, parıltılı, lameli ve göz kamaştırıcıydılar


       Goya, süslü kadınların ayakkabıcısıydı. Anneannem süslü bir kadındı. Emekli aylıklarıyla bana aldığı Reebok'larımı hiçbir zaman sevmedi. Çünkü benim Reebok'larım, Nike'larım kaba saba ve ışıltısızdı. Benim spor ayakkabılarım, vücudumun hatlarını saklıyor, beni abimden farksız kılıyordu. Ama anneannemin Goyaları onu kadınsı, ince belli, ince bilekli bir hanımefendi yapıveriyordu. Zaten anneannem "bir pabucun, bir de saçın iyi olsun üstüne çuval geçirsen de şık olursun, şık bir kadın..." derdi.
       Beyoğlu İstiklal Caddesi'nde 1962 yılında yakalanan bu avangard Parizyen estetiğin kurucusu Ahmet Samim Bey, yedi göbekten ayakkabıcı. Babası Sudi Atlas Bey'den ve dedesi Ahmet Şükrü Bey'den beri... 350 yıla yayılan ayakkabıcılık, bu ailenin genlerinden bugüne taşıdıkları bir meslek. Herkesin ismi Ahmet çünkü aile, I. Dünya ve İstiklal Harplerinde ahmet isimli çok şehit vermiş.
       "Geçmişten bugüne hiçbir şey değişmedi." diyen Ahmet Samim Bey, ayakkabıcılığı ayak anatomisi profesörü Fransız bir kalıpçı ustadan öğrenmiş. Hem zarif hem de rahat bir ayakkabının sırrı el işçiliğinde. 60'lardan beri el işi ayakkabı üreten Goya, piyasanın dayattığı poliretan tabanlı ayak kokutan ama daha ucuza mal olan ayakkabılar üretmeyi hala reddediyor. Derinin ve köselenin kalitelisi, ayakkabıda montajın iyisi, el işçiliğinde göz nurunun önemi burada devreye giriyor. Goya 35 yıldır yıkılmamış ayakta oluşunu da bazı prensiplere sahip olmasıyla açıklıyor: Prensip bir:
       İyi deri kullanmak
       Suni deriden uzak durmak
       Her zaman zerafeti, kadınsı çizgiyi temel almak.
       Bu prensiplerden ne olursa olsun ödün vermeyen Ahmet Samim Bey, genç neslin ayaklarından son derece kuşkulu. Ayrıca genç neslin ilerki yaşlardaki sağlığından da. "Siz" diyor koca gözlerini açarak "30 yaşınıza geldiğinizde bel fıtığı olacaksınız", "siz" diyor yine gözlerini daha da kocaman açarak "ayaklarınızı bu spor ayakkabıları giyerek suluyorsunuz..." Genç kuşaklar olarak lastik ayakkabılar, kaba postallar giymemizin ayaklarımızı olduğundan daha da hızlı büyüttüğünü ve normal sahip olmamız gereken ayak numaralarını çoktan aştığımızı söylüyor: "sizin" diyor, ayakkabı numaranız aslında 36. Ancak 38 giyiyorsunuz. Neden çünkü onları spor ayakkabılar giyerek sulamışsınız. Eskiden en çok 35, 36 satılırdı, şimdi 40'lar, 41'ler 42'ler üretiyoruz. Mankenlerin, o güzel kızların çoğunun ayağı zerafetten yoksun; kocaman. " Ve Ahmet Samim Bey, devam ediyor, "sizin şimdi mesela gece giyecek ayakkabınız dolabınızda bir tane bile yoktur. Olsa bile onunla yürümek sizin için herhalde en zorudur. Ortopedik diye giydiğiniz tüm o spor ayakkabılar düztabanlığı azdırıyor. İlerki yaşlarda bel fıtığı hastalığına meydan veriyor." Ahmet Samim Bey'in ışıltılı ayakkabılarını, fantazi tüm modelleri ayağımda birer birer eşinin de ısrarlarıyla deniyorum. Aynada tıpkı anneannem gibiyim, ince belli, ince bilekli şık bir kadın. İlk gideceğim davette birer çift Goya edinmek üzere dükkandan çıkıp, spor ayakkabılarımla İstiklal caddesinin kalabalığına karışıyorum. O kalabalıktan biriyim. Çok da önmeli değilim.