Vitrin Boşanan dostlarım

Boşanan dostlarım

14.10.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Boşanan dostlarım

Boşanan dostlarım


OF AMAN / AYŞENUR YAZICI


       Herşey değişiyor..! Deyimler, atasözleri, gördüklerimiz, beklentilerimiz... Herşey! Artık gelinlerin beline kırmızı kurdele bağlanmaz oldu. Çocuklar memeden kesilmeden kreşe veriliyor... İki gönül bir olunca samanlık seyran olmuyor!
       Kızlara talip olan memur, doktor ve mühendis “en iyi kısmetölerden değil artık! Türkiye’de davalar arasında sıralamada boşanma davaları birinci sıradaymış... Ne oluyor bize böyle? Çevremde, “tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş" diye baktığım beş dostum boşanmak üzere! Neden yüreklerimiz dar?
       Altmış yıllık evliliklerinin ardından bile “Rana hanım bana bir kahve yapabilir misiniz?" diyen saygı nereden çıkıyordu?
       Kadınların erkekleştiği, erkeklerin kadınlaştığı bir çağda; hele hele bizim gibi keskin gelenekleri olan bir toplumda modern çağa ayak uydurmaya çalışırken neden boşanmayı seçiyoruz? Ayak uydurmaya çalışılan, yürekleri daraltan sadece, hem işi hem evi sırtlanmaya çalışmak değil!.. Bitip tükenmeyen “sahip olma" istekleri de aileleri yıkıyor... Ev sahibi olalım, arabamız olsun, mikro dalgamız yok... Reklamlarda gördüğümüz herşeyden bizim de olsun!
       Paylaşmaktan yoruluyoruz.
       “Biz" demek ağır geliyor, “ben" demek daha kolay. Fedakârlığımız süreklilik kazanınca kendimizi “aptal", karşı tarafı “uyanık" görüyoruz. Tokat yediğinde, utansın diye öbür yanağını uzatan yok. Çünkü karşı taraf öbür yanağa da vurmak için eli havada bekliyor. Yapılan iyilik kalp gözüyle algılanmıyor, illa “bak sana iyilik yaptım" demeyi bekler halde... Öbür yüzlerindeyse yüreklerin, aldatılmış parçacıkları duruyor... “Kadın nedir? Erkek nedir?" sorularına gençliklerinden beri yükledikleri imaj, karşılaştığı kadına, erkeğe uymuyor! Ağlamayan, güçlü, dirençli, ekmeğini taştan çıkaran dürüst, temiz, başı dik erkek “oflayıp pufluyor... Elinden gelse sadece karısı çalışsa da o otursa. Zahmetsiz zengin olsa, çocuklar beş yıl aynı çorabı giyse, bebek ağlamasa, hasta olmasa, kayınvalide eve gelmese... Hatta, o yorulmasa da biri onu yıkasa..! Kadın dediğin de alımlı olmalı ama kimse ona bakmamalı... Yaşlanmamalı, mükemmel yemek yapmalı, çamaşır ütü hiç birikmemeli, ev tertemiz olmalı, hiç yorulmamalı... Bu arada sabah işe gidip akşam eve gelmeli ve para kazanmalı! Hatta iş dönüşü evde misafir ağırlamalı! Erkekler kadınlaştıkça, kadınlarda erkekleşiyor. İkisinin de yeni yüzyıl rolleri ağır geliyor..!
       Oysa, doğanın derinlerden dürttüğü çok net iki duygu var. Biri, ince bir huzur sızıntısı aktığı hissedilen bir erkek omuzu... Öbürü, şefkat üreten saf bir kadın kucağı... Dedim ya değişiyoruz diye. Eskiden beri “erkek gibi kız" demelerine alışığız ama “kız gibi erkek de ne demek oluyor?

       Yazara e-mail