Vitrin Bu bir yazı değildir bir yamalı bohçadır

Bu bir yazı değildir bir yamalı bohçadır

14.10.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Bu bir yazı değildir bir yamalı bohçadır

Bu bir yazı değildir bir yamalı bohçadır


ART NİYET / AYŞEGÜL SÖNMEZ


       Sıkı can iyidir çıkmazölardan bir gün daha. Pazartesi değil. Pazar hiç değil. Günlerden salı. Çok sıkılıyorum. “Değilöli cümlelerim de baymış olmalı sizleri. Uzun zamandır, “değil hiç değilli" cümleler kuruyorum. Farkındayım.
       Çalışmaktan çok evde oturup günlerce evden hiç çıkmadan, odamda bir Monet Puzzle’ı yapmak istiyorum. Bir odanın içinde günlerce tek başıma puzzle’ımı yapayım, Monet’nin tekniğini çözeyim diyorum. Bu arada yatak odamı boyadım. Aslında boyattım. Şükrü Usta’ya. Fıstık yeşiline. İçim aydınlandı. Sıkıntım biraz olsun dağılır dedim. Dağılmadı. Ama oda, yaşama sevinci olan birinin yatak odası gibi görünüyor. O ayrı konu. Fıstık yeşili odama “bağhausötan kütüphaneler de aldım. Kütüphaneleri de yeşile boyadım. Aynen onlar da fıstık yeşili. Pek şık oldular. Perdeler de “karfurödan. Onlar da açık yeşil üstlerinde halka halka koyu yeşilden yuvarlaklar var. Yani oda tam Van Gogh’un odası olacaktı, son dakika pop - arta kaydı. Direkten döndü yani. İçindeki banyoyu da iptal ettim. Bana ne gerek öyle “ebeveyn tuvalet". Türkler olarak balkonları kapatıp oda haline getirmede pimapenler taktırıp mekândan kazanmaya bayılırız ya biz, işte ben de tam böyleyim. Müstakil banyomu iptal ettiğim gibi orayı eski haline yani gömme dolaba çevirdim. Tipik! Ben Alman mıyım İsviçreli miyim? Hayatım rafine açık seçik ve anlaşılır olsun? Olamıyor. Eşyam bol, eski gardırobum yetmiyor. Ayakkabı. Ne demiştim? Sıkıntıdan başka? Odamın yeni halinin iç acılığından bahsetmiştim.
       Bu arada babam geldi. Baktı annem gelmiyor Datça’ya. Onu alıp mekânına götürmek üzere harekete geçti. Ben de tam mutfağı beğenmiyorum falan demiştim. Sabah işe gittim. Akşam işten geldim. Babam mutfağın duvarını yıkmış. Elinde balyoz. He - manim benim. Benim babam var ya zaten sizin falan hepinizin babalarını döver ona göre. Yıkmış işte muftağın duvarını. Yani ferah bir mutfağım var artık. Mutfak demişken bizim bu Bağdat Caddesi’nde iki yıl öncesine kadar mantarlar şeklinde açılan ve yayılan mutfak satan dükkanlar oldular birer cafe. Benden söylemesi! Art cafe, mor cafe, bagel cafe, dost cafe, lirik cafe... “Cafeler sahilyolu". Yeni ev alamayan orta sınıf kardeşlerim, yeni mutfaklar edindiler. Piyasa doldu. Herkes eski evlerinde yeni mutfaklarıyla oturuyor. Böylece mutfakçıların bir on sene mutfak satacak halleri yok. Zaten deprem olacak. Eski mutfak sahiplerinin de yeni mutfak yaptırma umutları yok.
       Bütün gün cheesecake yapıp filtre kahve satarak vakit geçirmek yani cafecilik, güzel olmaz mı?
       Size soruyorum...
       Tamam. Bu bir yazı değildir. Bu, ex - müdürüm Bayan S’nin dediği ve okur okumaz dudağını buruşturacağı gibi bir “bohçadır, yamalı bir bohça".

       Yazara e-mail