Vitrin Kedi

Kedi

03.06.2000 - 00:00 | Son Güncellenme:

Kedi

Kedi


PAMUK CÜCE ve YEDİ PRENSESLER / DENİZ KUTLUKAN


       Orta ikiye gidiyordum. Sınıftaki kızlar, ütü masasına benzeyenler ve benzemeyenler diye ikiye ayrılmıştı. Herhalde hormonlar filan yüzünden herkes zor bir dönem geçiriyordu. Her neyse, o yıl okulda bir şaka furyası başlamıştı. Özellikle öğretmenlere sıkıntı veren şakalar yapmak çok modaydı. Onlarla iletişim kurmaya çalışıyorduk herhalde. Zira bir iletişim bozukluğu vardı. Yani yıllardır hep “otur, kalk" filan diyorlar, biz de hep oturup kalkıyorduk. İletişim olayımız bu eksende şekillenmişti. Nedense öğretmenler için en önemli olay büyüklere saygı olayıydı. Ne olursa olsun, saygı olmadıktan sonra her şey boştu. Kanaat notu diye bir şey vardı misal. İşte bu not çocuğun düğme ilikleme hızına ve otur-kalk’lardaki performansına göre verilirdi. Biz öğrenciler arasındaki yaygın inanış ise, öğretmenlerin düşmanımız olduğuydu. Bizimle arkadaşlık kurmak isteyen öğretmenleri bile düşman ajanı gibi görüp araya saygılı bir mesafe koyuyorduk. Zaten onlar da otur-kalk sisteminin mağduru olduklarından iletişim kurayım derken patetik oluyorlardı. Mesela şöyle diyorlardı: “Arkadaşlar hep ders olmaz, şimdi biraz muhabbet edelim... Sen kalk bakalım, bi şiir oku." Bu tür derslerde ilk 10 dakika cılız bir muhabbet olur, akabinde ders sonuna kadar sıkıntılı bir sessizlik olurdu. Bir gün şaka olsun diye sınıf masasının çekmecesine kedi koyduk. Öğretmen çekmeceyi açtığında kedi fırlayıp öğretmenin kafasına bastı ve dolabın tepesine çıktı. Akabinde de pencereden dışarı atladı. Kötü olansa sınıfın dördüncü katta olmasıydı. Okul o gün gözüme her zamankinden daha trajik göründü. Kedi bile okulda kalmak yerine ölmeyi tercih etmişti.