Vitrin Sahip çıkın da tadalım!

Sahip çıkın da tadalım!

23.01.1999 - 00:00 | Son Güncellenme:

Sahip çıkın da tadalım!

Sahip çıkın da tadalım
23 Ocak 1999
Emre AKÖZ

Arkadaşımız Nedim Şener'in Milliyet'te yayınlanan (4 Ocak) haberi şu paragrafla başlıyordu: "Tadıcılar genelde yeme ve içme konularında uzmanlıklarına güvenilmiş kişilerdir. Degüstatörler içki, gurmeler yemeklerin tadına bakar. Sabunun tadına bakan da Salahattin Usta."
Sabunun tadına bakmak mı?
Evet! Gaziantep'in Nizip ilçesinde sabun tadıcılar var. Bölgedeki imalatçılar üretmekte oldukları sabunun uygun olup olmadığını onlara soruyor. Duruma göre su ve saire eklenerek "ince ayar" yapılıyor, asiti ayarlanıyor ve neticede ortaya, Deniz Baykal da dahil birçok ünlü kişinin gözdesi olan defne sabunu çıkıyor.
Şener'in bu haberini hatırlamamın nedeni geçen gün elimize geçen bir "dergi" oldu. Şarap firması Doluca, "İlk Yudum" adıyla her ay dört sayfalık, iyi kağıda basılmış böyle bir bülten çıkarıyor. Esas amaç Sarafin şaraplarını tanıtmak.
Bu bültende ilginç bilgiler yer alıyor. Önce bunlardan bazılarına göz atalım:
* Örneğin şarabın ideal ısısı 15 derece olarak belirlenmiş. Eğer ısı 20 dereceye çıkarsa şarabın "gelişme hızı" artıyor; sonuçta da ömrü kısalmış oluyor.
* Beyaz ve roze (pembe) şaraplar soğutularak, kırmızılar ise oda sıcaklığında içiliyor. Soğutma tabii ki tercihe bağlı. Ama şarap uzmanları örneğin Sauvignon Blanc'ın 9 derecede, Chardonnay'ın ise 11 derecede içilmesini öneriyor. Kırmızı şarapların ise servis edilirken 18 ila 20 derece arasında olması gerekiyor.
* Şarabı saklarken kesinlikle dik tutmamak gerekiyor. Çünkü bu durumda sıvıyla teması kesildiği için mantar kuruyor ve şarap bozuluyor. O halde şarabın yatık saklanması gerekiyor.
Bunlar işin abc'si bile sayılamayacak birkaç temel ilke. Bizde yok ama yurtdışındaki hemen her kitapçıda şarap hakkında koca koca kitaplar bulunuyor.
Şimdi diyeceksiniz ki, "Bize ne şaraptan, Türkiye'de doğru dürüst bir şarap tüketimi yok ki." Haklısınız ama işte bu yazıya girerken sabundan söz etmemin nedeni tam da bu nokta. Nedim Şener sözünü ettiğimiz sabun tadıcıların giderek azaldığını, "son semerciler" gibi nesillerinin tükenmekte olduğunu belirtiyor. Bu, dev bir bilgi birikiminin yok olması anlamına geliyor. Halbuki bir an evvel sabun tadıcılarının uzun yılların deneyiminden gelen birikimlerinin kayda geçirilmesi gerekiyor.
Aynı çaba başka alanlar için de geçerli olmalı. Örneğin bundan birkaç yıl önce Antep yemekleri gecesine gitmiştim. Orada yediğim içli köftenin tadı hala damağımda. Hiçbir İstanbul kebapçısı böylesine olağanüstü bir içli köfte yapmıyor. Peki bu bilgi, yani o içli köftenin "sırrı" kayda geçirildi mi? Sanmıyorum. Hadi şarabı bir yana koyalım. Peki ya rakıya ne demeli? Kaliteli rakı nasıl olur? Çeşitleri nelerdir? Nasıl içilir? Neyle içilir? Üç beş akşamcının, rakı tutkununun yazdıkları olmasa, okuyacak doğru dürüst kitap yok ortalıkta. Benzeri bir durum peynir ve zeytinyağı için de geçerli sayılır.
"Milli değerlerimize sahip çıkıyoruz," diye büyük laflar ederek "politika" yapanlar nasıl da palavra sıkıyor değil mi?

e-mail: eakoz@milliyet.com.tr
faks: 0212 5056431