Gündem "Bu talimatlar bana vahiyle mi geldi?"

"Bu talimatlar bana vahiyle mi geldi?"

05.01.2012 - 16:19 | Son Güncellenme:

Ahmet Şık savunmasını tamamladı. Asıl gizli örgütün uydurma delillerle kendisini buraya getirenler olduğunu söyledi ve bunun ortaya çıkartılmasını istedi

Bu talimatlar bana vahiyle mi geldi

Gazetecilerin yargılandığı OdaTv davası savunmalarla devam ediyor. Bugünkü duruşmada sıra 3 Mart 2011'de gözaltına alınan ve 6 Mart'ta tutuklanan Ahmet Şık'a geldi. Şık, tutukluluğunun 308'inci gününde hakim karşısında savunmasını verdi.

Ahmet Şık, "Dostum da düşmanım da beni tanır, ben gazeteciyim" diye başladığı savunmasına "adaletten, hukuktan yoksun, sahte ve düzmece belgelerle yürüyen politik bir yargılama nedeniyle buradayım" diyerek devam etti.

20 yıllık meslek yaşamında önüne her konanı yazan, sırtını iktidara, üniformalı ya da kravatlı güç odaklarına dayayan bir gazeteci asla olmadığını söyleyen Şık, tutukluluğunun ilk günlerinde “Elimizde açıklayamayacağımız çok gizli deliller var” diyenlerin de yalancı çıktığını ifade etti:
"Ancak 6.5 ay sonra iddianame ortaya çıktığında gördük ki; o çok gizli, açıklanamaz denen deliller malum medyaya servis edilen polis andıçlarından, yani yalanlardan ibaretmiş."

Savcıların kanuni görevi olan sanık lehine delil toplama ve makul şüphe gibi önemli unsurların, tıpkı tartışmalı diğer soruşturmalarda olduğu gibi bu iddianamede de bulunmadığına dikkat çeken Ahmet Şık, bu eksikliklerin suç ve yargılama usulü bakımından hatalı oldğunun da altını çizerek konuşmasını şöyle sürdürdü:
"İmamın Ordusu adlı kitap çalışmamdaki görüşlerim de açıktır ve çok nettir. Polis teşkilatında olup bitenlerin ve bu yaşananların bu tür tartışmalı soruşturmalarla ilgisinin ortaya çıkarılmasını çok önemsiyorum. İşte bu nedenle de bu davada sanık oldum. Gazetecilere, meslektaşlarıma “dokunan yanar” dedim. Dokundum, buradayım."

Savcıların "örgütsel doküman" dedikleri kitabını okumadan iddianame yazdıklarını, kitabı, kitapta adı geçen Hanefi Avcı, Emin Aslan gibi emniyet müdürlerinden biri olan Sabri Uzun adına yazdığı iddiasının tümüyle desteksiz olduğunu belirten Ahmet Şık, sanıkların yıllarca izlenmesine rağmen iddia edildiği gibi kendisine talimat verilmesi bir yana herhangi bir iletişim dahi tespit edilemediğine dikkat çekerek "Bu talimatlar bana vahiy yoluyla mı geldi" diye sordu.

"İmamın Ordusu" adını vermeyi düşündüğü kitabını yazarken kitap taslağını onlarca kişiyle paylaştığını da dile getiren Şık, sorularını şöyle sürdürdü:
"Bir terör örgütüne yardım için yazılan kitap bu kadar aleni olabilir mi, yazarı tarafından bu kadar sahiplenilebilir mi? Gazeteciler, avukatlar, yayıncılar, eş-dost bu sürece böylece dahil edilir mi? Bir tek gazeteye ilan vermediğim kalmış. Üstelik iddianamede kitabı “başka birisinin adıyla” çıkaracağım iddia ediliyor. Bütün bu gazeteci, avukat, editör, yayıncıyla paylaştığım kitabımı, nasıl başka birisinin adıyla çıkarabilirim? Bu kadar saçma bir iddia olabilir mi?"

Ahmet Şık, kendisinden önce söz alan sanıklar gibi OdaTv davasında gazetecilik faaliyetinin yargılandığını da şu sözlerle vurguladı:
"Burada yargılama konusu yapılan gazetecilik faaliyetleridir. İfade özgürlüğünün yasal kılıf uydurularak bir kez daha ihlal edilmesidir. Yasaların koruması altında olan, gazetecinin haber kaynağının gizliliğinin ortadan kaldırılmasıdır. Bunun aksini iddia edenler güce ve iktidara sahip olup hukuku ayaklar altına alarak kin ve intikam duygusuyla hareket edenlerdir. Çok açık bir şekilde 'artık bizim istemediğimiz konularda yazamazsın' diyorlar. "

İddianamenin ve davanın "masumiyet karinesi" gibi yalnız hukukun temel ilkelerini değil, aklı ve mantığı da sorladığına değinen Ahmet Şık, tarihin herkesi ve her şeyi yerli yerine koyacağını, kiminin yazdıkları ve söyledikleriyle, kiminin de verdiği kararlarla tarihteki yerini alacağını söyleyerek savunmasını tamamladı. (habervesaire)