Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Türkiye, eğer geleceği yakalamak istiyorsa, siyasetin gölgesinden kurtulmak zorunda.
Sabah akşam birbirimizi yiyoruz. Seçimin biri bitiyor, diğeri başlıyor. Ne kadar kötü örnek varsa, herkesin dilinde.
Haberler siyasetten, programlar magazinden, gazeteler de ‘o ne dedi, bu ne dedi’den geçilmiyor!
Peki ya gurur duyacağımız işler?.. Örneğin bilim adına yapılanlar, yapılmayanlar, hevesi kursağında kalanlar?..
Onların farkında bile değiliz.
Cumhuriyet’in kurulduğu ilk günden bugüne çok büyük reformlar gerçekleşti ama en büyüğü, eğitim ve bilimde yapılanlar.
Osmanlı’nın son birkaç yüz yılı, duraklama ve gerilemeyle geçtiği için eğitim, bilim ve teknoloji neredeyse yok gibiydi.
Cumhuriyet’le birlikte, her şeye sıfırdan başlandı ve bugün sayısal olarak müthiş başarılara imza attık. Müthiş projeler başlattık. Müthiş öngörülerde bulunduk. Müthiş fiyaskolar yaşadık.
Peki, gelinen noktadan memnun muyuz?
Kesinlikle hayır! Çünkü ya pek çoğunda mutlu sona ulaşamadık ya da başarıya ulaşanları görmezden geldik...
Oysa ülkenin dört bir yanında, ülkemizi daha güçlü yarınları kavuşturmak için dünden bugüne özveriyle çalışan bilim insanlarımız var.
Bazıları, heyecanla başlatılan projeleri hepten unutulduğu, bazıları da yapılanlar görülmediği için buruk.
Oysa harcanan paralar, boşa giden emekler, yok olup giden hayaller ve en önemlisi de başarıya susamışlığın verdiği o heyecan hepimizin...
Hani hep, hiç ortak değerimiz kalmadı diyoruz ya, bu doğru değil!
Siyaset gözlüğünü çıkartıp, biraz çevremize baksak, memleketimizin dört bir yanında gururlanacağımız o kadar çok başarı hikâyesi ya da başarısızlık örneği var ki hiç tartışmasız, o, bu, şu demeden hepimiz altına imza atarız!..
İyi başlıyoruz ama!..
Öngörüleri yüksek olan bir milletiz. Geleceği görüyor, ilk adımı atıyor ama sonunu getiremiyoruz. Bu yüzden Türk gibi başla Alman gibi bitir derler.
Pek çok stratejik alanda, önemli adımlar attık.Onları mümkün olduğunca, sizlerle paylaşacağım. Örneğin dün Teknopark İstanbul’daydık. Gurur verici yatırımları, çabaları ve çalışmaları yerinde gördük.
Ama ona geçmeden, yıllar önce yine çok önemli bir alanda atılan ve ortada kalan bir projeyi ve yaşanan hayal kırıklığını sizlerle paylaşmak istiyorum:
“Türkiye’de, Hesaplamalı Bilim ve Mühendislik (HBM) ilk defa 2000’de İTÜ’de açıldı. 3-4 yıl sonra da ODTÜ, Koç ve Boğaziçi’nde benzer bölümler kuruldu.
Bu alan literatürde “enabling technologies” yani var edici özelliği sebebiyle hemen hemen tüm bilim dallarına (mühendislik, tıp, sosyal bilimler, sanat vs.) hizmet etmektedir.
Stratejik önemi ve yaptığı katkılar nedeniyle ABD’de başkanlık ofisine bağlı bir birimi de vardır.
Dünyada gördüğünüz tüm yeniliklerin, hemen hemen hepsinin altında bu teknoloji doğrudan veya dolaylı olarak yatmaktadır.
Bu nedenle, bu teknolojinin hem eğitimimizin (lisans, lise ve ortaokul ile ilkokula kadar) içine girmesi hem de bilim ve teknolojide kullanılması inanılmaz stratejik avantajlar barındırmaktadır.
Bu nedenle, ülkeler en zor durumlarında bile bu teknolojilere çok yüksek bütçeler ayırarak rekabetçilik yeteneklerini sürekli üst düzeyde tutmaya gayret etmektedir. Buna en güzel örneği İspanya ve İtalya ile Hollanda’dan verebiliriz.
Ülkelerin krizden çıkış stratejilerinin en temel itici gücü, teknoloji üretebilme yetenekleridir ve bu alan bunu gerçekleştirmeyi sağlamaktadır.
Diyeceğim o ki ülkemizde aslında çok güzel işler de oluyorken görünmez eller devreye girerek, ülkenin stratejik açılımları ya yok ediliyor ya da tamamen ilgisiz ve vasıfsız şahıslara devredilerek güdük bırakılıyor...”
Teknopark İstanbul
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Ülkemizin yüz akı bir projesi olarak son derece başarılı hizmetler veriyor” sözleriyle önemine dikkat çektiği Teknopark İstanbul, hemen her gün yüz binlerce kişinin kullandığı köprüler, yollar, havaalanları, AVM ve gökdelenler gibi göz önünde olmadığı için çok fazla dikkat çekmiyor.
Oysa orada Türkiye’nin geleceği inşa ediliyor.
Türkiye kalkınırsa ancak onlarla kalkınır!..
Çünkü AR-GE faaliyetlerinin, inovasyonun, teknolojik üretimin olmadığı ve bunların, ekonomiyi doğrudan tetiklemediği bir ekosistem yaratılmadığı sürece “Büyük Türkiye” söylemleri havada kalır!
Özetin özeti: Kahvehanelerde, tartışma programlarında, gazete sayfalarında keşke biraz da, kırk yıllık bir geçmişi olan Bilişim Vadisi Projesi’ni ve o çerçevede bilimi, teknolojiyi, inovasyonu, bilişimi konuşabiliyor olsaydık.