Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Orhan Pamuk, son romanında eğitim sistemimizi irdeliyor. Değişik saptamalarda bulunmuş! Hürriyet’te, romanından genişçe bir alıntı ve röportaj var. 20 yaş altı gençlerin en kolay okuyacağı kitap deniyor ama çok zor.
Çünkü ne bugünün okulları onun son romanındaki okullar gibi ne de öğrenci ve öğretmenler.
Sosyal yapı da çoktan değişti.
Görünen o ki Pamuk bu kez değişimin epeyce gerisinde kalmış...
Eğitim ve gençler söz konusu olduğunda, olaya bakış açımız her zaman farklı oluyor. Çünkü onlarla yatıp onlarla kalkıyoruz. Tıpkı Pamuk’un kitaplarıyla yatıp kalktığı gibi. İşte bu yüzden, Pamuk’un yeni romanına ve söylemlerine, değişik bir pencereden bakacağız...

Eleştirdiği aslında kendisi!
Pamuk, 2014’te çıkacak ‘Kafamda Bir Tuhaflık’ romanından kendi seçtiği bir bölümde, kahramanı Mevlut Karataş’ın ortaokul yıllarını anlatıyor.
Hürriyet’te yayınlanan bu bölüm, yazarın bu hafta yayınlanacak “Ben Bir Ağacım” kitabında da yer alıyor...
Peki, Pamuk’un derin analizler yaptığı kitapta neler var?
İşte bir kaç satır:
- Kir, nefes ve terle leş gibi kokan sınıfta...
- ...iri memeli biyoloji hocası zalim Melahat
- Mevlut ön sıradan arkaya dönerken utanır, yeni yeni alıştığı otuz bir çekme huyu ile iri gövdesi arasında kafası tuhaf bir ilişki kurardı.
- Arka sıralar iriyarı kabadayıların, haydutların, tembellerin, kafasızların, çaka çaka başı dönen umutsuzların, yaşlıların ve yakında okuldan atılacakların yeriydi.
- Bütün sınıfı öfkelendiren hassas konu, gecekondu mahallelerinden gelen öğrencilerin şivelerinin, tiplerinin, bilgisizliklerinin ve yüzlerinde her gün ortanca çiçekleri gibi kıpkırmızı açan sivilcelerin öğretmenler tarafından alay konusu yapılmasıydı
- “Yeter hocam, bu ders çok tıraşladın, sıkıldık artık, biraz da Avrupa seyahatinizden bahsetsenize bize!”
- Mevlut pazartesileri okuldaki bayrak töreninde müdürün istediği gibi, “her şeyi vatanı için yapan Atatürk” gibi olmayı da çok isterdi.

İnsanlık öğrenmedim
70’li yılların Türkiye’sinde hatta İstanbul’unda böylesi okullar, sınıflar, öğretmenler yok muydu?
Elbette vardı.
Ararsanız, şimdi de bulabilirsiniz. Ama Türk Eğitim Sistemi, tüm zaaflarına rağmen, Pamuk’un oturtmaya çalıştığı çerçevenin çok ilerisinde...
Röportajında İsveç örneğini veriyor:
İsveç’te nasıl konuşulması gerektiğini; yanlış, kaba davranan insanları kalplerini kırmadan nasıl doğru yola getirebileceğinizi öğretirler. Aşkta, kızlarla nasıl iletişim kurulur sorularını anne ve baba yerine modern bir sesten öğrenmek gerekmez mi? Okul modernleştiriyor mu? Anne-babadan ileri götürüyor mu? Ben böyle şeyler okumadım. İnsanlık öğrenmedim. Okul insan olmayı, iyi insan olmayı öğretmeli. Onun yerine boyun eğmeyi, bağırıp çağırmayı, kanlı zaferleri öğretirler...
Söylediklerinin bazılarına kim itiraz edebilir ki! Ama kıyaslayacağı ülke İsveç olmamalıydı. Çünkü onların toplam nüfusu, bizim öğrenci sayımızın yarısı kadar bile değil!
Keşke uzunca bir dönem yaşadığı New York’un şaşalı hayatından fırsat bulup varoşlarına da biraz göz atabilseydi! İşte o zaman Amerika’daki kenar mahalle okullarının da romanında ele aldığı okullardan farklı olmadığını görürdü!

Eleştirdiği ta kendisi
Pamuk, belli ki, öğrencilik döneminde kendisi gibi hocalarla karşılaşmış ve hala onun etkilerini taşıyor.
Cınar Oskay’la yaptığı röportajın bir yerinde, söz dönüp dolaşıp hocalığa geliyor. İşte o röportajdan bazı satır başları:
- Akademisyen olamam. Öğrencinin bir şey öğrenmesine evladı bir kaşık mama yemiş gibi sevinen öğretmenler var. Bense dersi monolog halinde veririm. Öğrenciyi pek kontrol etmem. Dersi verip giderim, anında da unuturum. Şefkatli anne tarzı öğretmen değilim. Dersten kitap çıkarabilir miyim diye bakıyorum.
- Bir sömestr New York’a gitmek güzeldi. Bu yıl burada kitap çalışmalarımız var, okulda ilk iki haftayı kırıyorum. Biraz ayıp ediyorum oradaki öğrencilerime. Burada kalmak için bahane arıyorum. Ama sonbaharda New York’ta kütüphaneler, müzeler, yeni filmler, PEN (Dünya Yazarlar Birliği) davetleri güzel. Güzel yanı Amerika’daki profesörlere emeklilik yok. Konuşamaz oluncaya kadar ders vermeye kararlıyım.
- Türk eğitim sistemi ezbere dayanıyor. Tartışmayı, güvenmeyi öğretmiyor. Ezberin arkasında otoriterlik, iktidara boyun eğmek vardır. Ortaokul ve lisede okuduğum bütün edebiyat kitaplarını bulup, okuyup şöyle bir makale yazmayı düşünüyorum: “Ben Orhan Pamuk. Okulda altı yıl edebiyat okudum. Şimdi dünyaca ünlü bir yazarım. Bu kitaplar bana ne öğretti? Edebiyatçı olmama nasıl yardımcı oldu? Neye yaradı?” Hiçbir şeye!
- Bir tek Sait Faik diye bir yazarın olduğunu lisede öğrendim, o kadar.

Özetin özeti: Pamuk ne yaptıysa kendisi yapmış, ne okullar ve öğretmenler, ne de Türkiye ve halkımız, romanlarına konu olma dışında ona bir şey vermemiş. Yuh olsun hepimize!...