Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Her ne kadar milli içkimiz çay, kahve, ayran, rakı gibi gözükse de şarap üretimimiz hızla artıyor.
Hem de aşırı vergi yükü ve engellemelere rağmen...
Anadolu topraklarında binlerce yıldır, yüzlerce çeşit şarap üretiliyor.
İşte bu yüzden olsa gerek dünyanın dört bir yanındaki şarap severler ülkemizi ziyaret edip, binlerce yıllık geleneğin ürünü olan şaraplarımızı tadıyorlar...
Bu ziyaretlerden birine önceki akşam ben de şahit oldum.
Renkliydi, farklıydı, dostlukların pekişmesi adına çarpıcıydı.
Fransa’nın Normandiya bölgesi şarap severleri birkaç gündür İstanbul’da önce tarihi mekânları gezip, yemeklerimizi tadacaklar, ardından da Trakya’ya geçip bağlarımızı gezip, şaraplarımızı içecekler.

Haberin Devamı

Türk-Fransız dostluğuna şarap severler desteği


Türk ve Fransız şarap dostlarının katıldığı törende Fransa’nın İstanbul Başkonsolosu Muriel Domenach de vardı. Bir diplomat olarak çok mutluydu. Ülkelerimiz arasındaki dostluğu daha da pekiştirdiği için şarabın ruhuna kadeh kaldırdı..
Başkonsolos Domenach İstanbul sevdalısı ve bunu her fırsatta dile getiriyor.
Şarap bahane...
Fransa’ya ilk kez öğrencilik yıllarımda gitmiştim. Sofralarında mutlaka şarap vardı. Biz su isteyince şaşırmışlardı. Ama biz daha fazla afallamıştık. Çünkü su duş almak içindir demişlerdi. Yani şarap onlar için bir içki değil, yemeğin bir parçası ve ana içeceğiydi. Tıpkı bizdeki çay, ayran, kola, şalgam suyu, şerbet neyse onlar için de şarap oydu...
Sonraki yıllarda ve hele hele önceki akşam gördüm ki şarap onlar için yaşamdan keyif almanın, gezmenin, dostluğun, tarihe yolculuk yapmanın, kültürel zenginlikleri tanımanın bir bahanesi olmuş. Ama çok daha önemlisi, hayata tutunmanın da bir gerekçesi!
Fransız şarap dostları ekibinde 60 ile 75 yaşları arası 23 kişi vardı. Hemen hepsi de kendi alanlarında önemli isimlerdi. Kimi doktor, kimi öğretim üyesi kimi de işadamıydı.
Yaş 60, 70, 80 oldu diye köşelerine çekilmek yerine, damak tatlarının ve kültürel zenginliklerin peşine düşmüşler.
İyi de yapmışlar. Çünkü İstanbul’da olmaktan çok mutluydular...
Şarap Dostları Kulübü’ne üyelik belli ki çok aşamalı bir süreç. Üye olanların biyografileri ve şaraba olan ilgileri uzun uzun anlatıldıktan sonra, önce orta kalınlıktaki bir üzüm bağı kütüğüyle kutsanıyor, sonra da bir test çanağı şeklindeki madalyonları boyunlarına takılıyor. Kurdeleleri de unvanları da farklıydı. Kimi yeşil, kimi de mordu. Unvanlardan bazıları da Şövalye ve Baron’du.
Yabancısı olduğumuz bir ortam ve ritüel vardı ama renkliydi. İşlerini öylesine severek ve ciddiyetle yapıyorlardı ki, size sadece saygı duymak kalıyordu. Biz de öyle yaptık...
Türkiye’den de birçok şarap sever bu kulübe üye oldu. Bir kısmı, sanki kötü bir iş yapıyorlarmış gibi deşifre olmaktan rahatsızlık duyduğu için isimlerini yazmıyorum...
Mesleklerinin zirvesindeyken, hem de uluslararası bir güce sahipken işlerini güçlerini bırakıp, kendilerini doğanın kucağına atan şarap üreticileri de vardı, şarapçılığın gelişmesine katkıda bulunan profesörler ve yeme içmeyi meslek edinenler de.
Pek çoğuyla konuşma fırsatı bulduk ve anladık ki şarap üreticiliği, şarap çeşitliliği, şarap içiciliği sadece damak tadı ve zorlu mücadeleleri değil, entelektüel bir birikimi de beraberinde getiriyor...

Haberin Devamı

Türk-Fransız dostluğuna şarap severler desteği

Haberin Devamı


Türk mutfağı
Fransız konuklar, hemen her öğünde yemek ve şaraplarımızı tatmaya devam ediyorlar. İlk izlenimleri fena değildi.
İşin uzmanlarının seçimiyle kendilerine bizim mutfağımız olarak karma bir menü sunuldu. Bana karışık geldi. Tada gelince çok daha iyisi olabilirdi.
Manuel Chanavaz, Christian Lindsey, Çağlayan Özkul, Sonia Leroy’nın bu organizasyonuna İstanbullu şarap dostları da katkıda bulundu. Umarız ülkemizden keyifle ayrılırlar...
Özetin özeti: Şarap gecesinde elbette eğitimi de konuştuk ve Fransızlar bile artık kendi eğitim sistemlerinden memnun değil...