Abbas Güçlü

Abbas Güçlü

aguclu@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Büyük üniversiteler bir bir parçalanıyor. Yönetim ve gelişmeleri açısından daha iyi diyenler de var, karşı çıkanlar da.
Parçalanmaya karşı çıkanların en başında da Türkiye’nin en büyük ve en eski üniversitesi olan İstanbul Üniversitesi geliyor.
Aynı zamanda YÖK üyesi de olan İstanbul Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yunus Söylet, parçalanma, bölünme veya hangi ad altında olursa olsun, bugünkünden farklı bir yapılanmaya kesinlikle karşı. Ama üyesi bulunduğu YÖK, Anadolu’daki büyük üniversiteleri bir bir bölüyor. Konya, Bursa, Adana, Kayseri ve daha pek çok il ve bu kentteki üniversiteler bölünmesi konuşulan ya da kararlaştırılan üniversitelerin en başında geliyor.
Daha önce Ege Üniversitesi bölünerek Dokuz Eylül Üniversitesi kurulmuş, daha sonra da Anadolu Üniversitesi bölünmüş Osman Gazi Üniversitesi yeni bir üniversite olarak öğrenim hayatına devam etmişti.
Şu andaki trend de bölünme ya da parçalanma sürecinin devam ettirilmesi yönünde..
Artılarına eksilerine geçmeden önce isterseniz gelin başka ülkelerdeki uygulamalara bakalım. Örneğin Fransa’daki duruma.

Fransa birleştiriyor!
Fransız üniversitelerinin dünya sıralamasında geri kalmaları, başta Sarkozy olmak üzere devleti ve üniversiteleri yönetenleri, bu alanda yeni reformlar yapmaya yöneltti. Bunlardan birisi de aynı kent ya da bölgedeki üniversiteleri birleştirmek oldu. Oysa aynı Fransa daha önce de Paris 1, 2, 3 diye Sorbonne Üniversitesi’ni parçalamıştı.
Birleştirme kararının alınmasına gerekçe olarak da büyük üniversitelerin yayın, öğretim üyesi ve öğrenci açısından, dünya sıralamalarında daha avantajlı görünmesi.
Bizde de İstanbul Üniversitesi’nin çoğu zaman ilk 500’e giren tek üniversite olmasını bu durumu bağlayanlar var.
Peki, bu birleştirme süreci başka ülkelerde de var mı? Olan ülkeler de var bizim gibi parçalanmayı tercih edenler de.
Bu konuda tıpkı biz de olduğu gibi dünya genelinde de kafaların karışık olduğunu söyleyebiliriz.

Kampus modeli eskidi mi?
Üniversitelerin parçalanması ya da birleştirilmesinde olduğu gibi Türkiye’de rotasını bulamayan bir diğer konu da, kampus modeli.
ABD’nin deneyip vazgeçtiği bu model, şimdi çok revaçta.
Şehir merkezlerinin çok uzağına yapılan kampuslar doğru bir model mi yoksa modası geçmiş, yarardan çok sakıncaları olan demode bir tercih mi?
Dünya geneline bakıldığında, öğrenci sosyal yaşamdan uzaklaştırdığı için kampus sisteminden çoktan vazgeçildi. Ama Türkiye, ısrarla bu modeli deniyor. Özellikle de devlet üniversitelerinde. Çünkü tıpkı büyük mü, yoksa küçük üniversite mi daha iyi konusunda olduğu gibi bu konuda da hâlâ bir model benimseyebilmiş değiliz. Yani YÖK’ün de, hükümetlerin de, DPT’nin de bu konuda kafası karışık.
Üniversitelerin bulunduğu kent sakinleri de tıpkı öğrenciler gibi uzaktaki kampus modeline çok sıcak bakmıyor. Çünkü kente bir yararı yok diyorlar. Öğrenciler ise kentten kopuk oldukları için kampus hayatının hapishane hayatı gibi olduğunu söylüyorlar. En çok şikâyetçi oldukları konu ise ulaşım...
Bu şikâyetleri gören pek çok vakıf üniversitesinin, şehir içi kent üniversitesi modeli tercihine yönelmesinin nedeni de bu.

Yeni üniversite anlayışı?
Üniversitelere bakış açısı, pek çok ülkede önceki yıllardan farklı olarak yeniden masaya yatırılıyor. Örneğin son yıllarda bazı ülkelerde üniversitelerin temel görevleri arasına mezunlarına iş bulma avantajı sağlama, bulundukları bölgenin ekonomik ve sosyal yönden kalkınmasına katkıda bulunma gibi kriterler de ekleniyor.
Yani anlayacağınız üniversitelerin misyonu artık sadece araştırma yapıp bilim üretme ve öğrenci yetiştirmek değil. Ülkelerin ve bulundukları bölgelerin önceliklerine göre farklı misyonlar da yüklenebiliyorlar. Çünkü vergi ya da yüklü öğrenim ücreti ödeyenler, bunu istiyor.
Özetin özeti: Üniversitelerin parçalanması ya da birleştirilmesi tartışmasında olduğu gibi kent mi yoksa kampus modeli mi arayışında da öncelik şeffaflıkta olmalıdır. Ben yaptım oldu ya da siyasi dayatmalarla, üniversitelerimizi çağa ayak uydurmakta geri kalabiliriz!...