Toplumun hassas dengeleri ya da insanların sinir uçlarına dokunacak konularda sörf yapmak yeter. Yaratıcılık yerine kolaycılığı seçenler şunu iyi bilmeli ki, kızdırdığınız insanların şikayeti üzerine yüzünüze inecek ‘yargı tokadı’nı da hesaba katmak gerek
Ünlü reklam ajansı M.A.R.K.A.’nın kreatif direktörü Hulusi Derici, ‘Marketing Türkiye’ aracılığıyla yanıt vermiş benim gündeme getirdiğim Hitler’li şampuan reklam filmi için yapılan eleştirilere.
Reklam konusunda ikiye ayrılır insanlar.
Bir grup, “Reklamın, iyisi kötüsü olmaz; reklam reklamdır” der.
Benim de dahil olduğum gruptakilerin savunduğu tez şudur:
“Reklamın da iyisi var, kötüsü var. İyi reklamın yararı, kötü reklamın zararı olur.”
Derici, böyle bir reklama imza attığına göre belli ki, “Reklam reklam”dır diyenlerden.
Başta Türkiye’de yaşayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı museviler olmak üzere dünyanın pek çok yerinden ‘Hitler’li reklamı eleştirdiğim için gönderilen duygu dolu teşekkür mesajlarından sadece birini okusaydı Hulusi Derici, eminim yaptığıyla bu kadar övünmezdi.
Günseli Özen Ocakoğlu’nun konuyla ilgili sorularını yanıtlayan Derici, “Birileri yapar, birileri konuşur, meyve veren ağaç taşlanır” gibi atasözleri ya da özlü sözlerle yanıt verdi, ‘Hitler’li şampuan reklamına yönelik eleştirilere.
Derici’ye Pascal’ın bir sözüyle yanıt vermek isterim.
“Birçok kusuru olmak şüphesiz kötü bir şeydir, ama onları görmezden gelmek daha kötüdür” der Pascal.
Acılar üstünde sörf yapmak
Yahudilerin öfkesi, Habertürk’ün bu reklamı reddetmesi Derici’yi düşünmeye sevk etmeyebilir.
Ama yakında iki kurumun vereceği karar, bu konuda kimin haklı, kimin haksız olduğunu gösterecek.
Bunlardan biri RTÜK. Bildiğim kadarıyla söz konusu reklamla ilgili şikayet yağdı RTÜK’e.
Bekleyip göreceğiz RTÜK’ün ne yapacağını.
İkincisi ve en önemlisi de Türk Yargı’sı.
Eski milletvekili Cefi Kamhi bana, kendilerini inciten bu reklamı yapanlar hakkında suç duyurusunda bulunup, dava açacaklarına dair bir eposta attı.
“Konuşulsun ki reklamımız olsun” parolasıyla yola çıkanlar için malzeme çok.
Toplumun hassas dengeleri ya da insanların sinir uçlarına dokunacak konularda sörf yapmak yeter.
Yaratıcılık yerine kolaycılığı seçenler şunu iyi bilmeli ki, kızdırdığınız insanların şikayeti üzerine yüzünüze inecek ‘yargı tokadı’nı da hesaba katmak gerek.
ÇOK GÜVENiYORSAN FiLMiNE iNTERNETTEN PARAYLA iZLET!
‘Ayaz’ın yapımcısı Lütfi Kara, konuk olarak katıldığı tv8’deki ‘Böyle Bir Şey Var mı?’da önce, “Mass Media olarak birtakım hedeflerimiz var. İki ulusal kanal kuracağız” dedi.
Kara, ardından o kanallardan birini haber, diğerini müzik kanalı olarak planladıklarını, ama ‘Ayaz’dan sonra fikrinin değiştiğini söyledi ve ekledi:
“Sinemanın karşısında bir rekabet olmalı. Bu rekabeti dijital platforma taşıyacağız. Müzik kanalını sadece film için kullanacağız. Filmlerini vizyona sokamayan insanların filmlerini gösterip fırsat yaratacağım.”
Deve, “Boynun neden eğri?” diye soranlara ne yanıt vermişti?
“Nerem doğru ki!”
Lütfi Kara’nın söyledikleri de öyle.
Dilin kemiği yok nasılsa, salla!
İki ‘ulusal televizyon kanalı’ açacakmış!
Çanakla ‘ulusal’ olunmaz
Uydudan çanak antenler vasıtasıyla yayın ulaştırmayı, parasını verip Digitürk, D-Smart gibi dijital platformlarda yer almayı ‘ulusal televizyon’ sanıyorsan, git biraz dersini çalış!
Ulusal televizyon kanalı açıp, sinema tekeli yüzünden filmini vizyona sokamayanlara şans tanıyacakmış.
Peki nasıl olacak bu?
Örneğin kendisi iki milyon dolara mal etmiş filmini.
Kanal D, Atv, Star TV, Show TV ve Fox gibi ‘ulusal kanal’lar hatta Digitürk bile film yapımcılarıyla “Ne kadar gişe, o kadar kaşe” anlaşması yapıyor.
Zat-ı aliniz nasıl yapacak bu işi?
Ne güne duruyor internet?
Madem ki 68 sinema salonu kesmiyor ‘Ayaz’ı, o zaman buyrun size o filminizi milyonlara izletme şansı!
Yüklersin filmini internete.
Bir sinema biletinden yapımcıya kalan ortalama para ne?
4 TL 20 kuruş.
Hazır reklamcısın yap şöyle bir duyuru:
“Sinemaya gitmek masraflı iş. Yolu, mısır, içeceği, bilet parası, en az 25-30 lira. Ne gerek var buna? Yatır hesabıma 5 TL, otur evinde koltuğuna, izle ‘Ayaz’ı doya doya.”
Bakalım kaç kişi verecek sana para?
Halep oradaysa, arşın burada.
Zıpla da ölçelim.
Kara’ya son bir soru:
Günlerdir, “Tekel var, filmime salon vermediler” diye suçladığın işletmeciler, sahiden iş yapacak bir filme şans tanımayacak kadar salak mı?
‘Ayaz’ın yapımcısı, “Oyuncuların hepsine sinema filmi çekiyoruz dedim, ama filmi sinemalarda oynatmayıp, onlara ayıp mı ettim?” sorusunu hiç sordu mu kendine?