Alper Hasanoğlu

Alper Hasanoğlu

alperh@therapiagroup.com

Tüm Yazıları

Eski güzel günlerde, genç erkeklerin kahvelerde, genç kızların “hayat” denen iç avlularda toplanıp kısmetlerini bekledikleri o naif günlerde her şey çok kolaydı. Anne-babalar oğulları için en uygun kızın kim olduğuna onların anne-babalarına bakarak karar verirlerdi. Bir mantığı da vardı bunun. Çocukların birey değil, ailenin bir üyesi olduğu o sade vakitlerde ailelerin birbirlerine benzer olmaları, çocukların da anlaşabileceğinin önemli bir göstergesiydi. Ne de olsa davul dengi dengine…

Aşk birlikteliklerinin evliliğin ilk yıllarında, mantık evliliklerininse (görücü usulü evlilikler de bunun bir türü) sonraki yıllarda huzur ve mutluluk getirdiği, Batılı aile sosyologları tarafından bile çalışmalarla kanıtlanmış bir gerçek ne de olsa.

Haberin Devamı

Komşuluk ilişkilerinin kalmadığı, aşırı göç nedeniyle insanların yabancı şehir ve ülkelerde yaşamaya başladıkları günümüzde ailelerin çocuklarına eş bulmaları neredeyse imkansızlaştı. Endüstrileşmeyle birlikte büyük ailelerin dağılması ve çekirdek ailelerin artışı gibi bireyleşmenin önünü açan sosyolojik değişimler, insanların eşlerini ararken ailelerine değil de kendi olanaklarına güvenmeye başlamalarını zorunlu kıldı. İyi de, yalnızlığın, aşırı çalışmanın, sosyal izolasyonun hayatımızı yönettiği modern zamanlarda hayatımızın aşkıyla nerede karşılaşabiliriz ki?

İşte ya da okulda buluyor

Gençler için barlar, gece kulüpleri vb. yerler partner bulmak için uygun yerler gibi gözükse de, yapılan istatistiksel çalışmalar genç erişkinlerin eşlerini esas olarak işte veya okulda bulduklarını gösteriyor. Peki buralarda vakit geçirmek istemeyenler ve buralara artık gitmek istemeyen orta yaşlılar ne yapacak? Yıllardır çalıştıkları iş yerleri de hiçbir olanak sunmuyorsa eğer yalnızlıklarını yumuşatmaya?

İşte bu aşamada internet giriyor devreye. Çalışmalar genellikle Batı’da yapıldığı için oradan örnek vermek zorunda kalıyorum; Orta Avrupa’da eş arayan insanların büyük bölümü internetin nimetlerinden yararlanıyor. Hatta internette başlayan ilişkilerin net evreleri var: Önce Instagram, Twitter ya da Facebook üzerinden sanal sohbet, ardından Whatsapp ve belki telefonlaşarak en azından birbirinin sesini duyma ve sonra buluşma.

Haberin Devamı

Dürüst olmama riski

Sohbetin sanal ortamda başlaması, insanların kendilerini daha rahat hissetmelerine ve kolay iletişim kurmalarına olanak sağlıyor. Bu utanma duygusunun ortadan kalkmasının bir sonucu elbette. Ama utanma duygusunun ortadan kalkmasının bir de dezavantajı var. İnsanların pek de dürüst olmama riskleri. Örneğin, sanal sosyal ortamlarda erkekler kendilerini daha iri, kadınlar da daha ince göstermeye çalışıyor çalışmalara göre.

Ama insanlar önünde sonunda yüz yüze geliyorlar ve ideal erkek / kadınlarıyla karşılaşmadıkları gibi, sosyal medyada tanıdıklarını sandıkları kişiyle de karşılaşamıyorlar çoğunlukla. Bu da sosyal medya araştırmacılarına göre birlikteliklerin hızla bitirilmesine, bunun sonucu olarak da huzursuzluk ve güvensizlik duygularının artmasına neden oluyor.

Kriterler de artıyor

Duygularımızsa sanal dünyanın yıkıcılığına hızla uyum sağlayabilmiş değil. Kırılmaya ve üzülmeye, hayal kırıklığına uğramaya, kendimizi aldatılmış hissetmeye devam ediyoruz. Bu duygularımız arttıkça, kriterlerimiz de artıyor: Partner adayı anlayışlı, dürüst, zeki, entelektüel, ilginç, esprili, dengeli, ve yaratıcı olmalı. Dehşetle iç geçirdiniz, değil mi? Bitmedi; bu kriterlerin yanında iyi görünümlü, bedensel olarak sağlıklı, sportmen, iyi bir gelire sahip de olmalı. Yapılan çalışmalar bunların cinsiyetten bağımsız genel beklentiler olduğunu gösteriyor.

Haberin Devamı

İnternet aşkları

İnternet işleri daha da zorlaştırmış gibi gözüküyor. Bu nedenle sanırım Instagram’da başlayıp whatsapp’ta biten aşklar var artık. Birbirinin kokusunu bile duymadan birbirlerinden soğuyuveriyor insanlar.

Bu durumda gecikmeden, eğer sağsalar, anne-babalarımıza mı başvursak acaba? Bizim için hep en iyisini onlar bilmedi mi yıllarca? Alternatifimiz yalnızlıkla barışmak da olabilir. Ve hayatı, olması gerekene, tesadüflere bırakmak. Kimileri kısmet de diyebilir.

Ben hâlâ ilk görüşte aşka inanmak istiyorum. Bir kafede otururken, kafamı okuduğum kitaptan kaldıracağım ve hep aradığımı o an fark ettiğim gözlerle karşılaşacağım ve bileceğim onun
‘O’ olduğunu.

Sonra dudaklara iş düşecek. Çünkü yine bir başka çalışma diyor ki, kadın da erkek de karşı cinste önce gözlere, sonra dudaklara bakıyormuş. Kişisel farklılıklar olabilir elbette, buna saygım sonsuz...