Yazarlar Amerika'da yoğurdu üfleyerek yemek

Amerika'da yoğurdu üfleyerek yemek

21.12.1997 - 00:00 | Son Güncellenme:

Amerika'da yoğurdu üfleyerek yemek

Amerikada yoğurdu üfleyerek yemek

Yalçın DOĞAN

GECENİN yarısında Başbakan Mesut Yılmaz'ı dinlerken, üç ay öncesine gidiyorum, Kohl ile Bonn'daki görüşmesine...
Kohl'den çıktıktan sonra "kendimizi AB'li hissettiren" duygular yayılıyor bize. Hem Yılmaz'ın, hem Kohl'ün sözlü ve yazılı açıklamaları bize bu düşünceyi aşılıyor. O anda gerçekten "çok iyi" geçen görüşme kısa süre sonra hüsranla sonuçlanıyor.
Gecenin yarısında Başbakan Mesut Yılmaz'ı dinlerken iki buçuk ay öncesine gidiyorum, Girit'te Smitis ile görüşmesine...
Yılmaz'ın ve Smitis'in açıklamaları "yapıcı bir sürecin başladığını" anlatıyor. Gerçekten "çok iyi" geçen görüşme, kısa süre sonra "orada kalıyor." sonuç yine hüsran.
Mesut Yılmaz'ın Amerikan Başkan, Başkan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı ile yaptığı görüşmelerden sonra, iki tarafın açıklamaları "ilişkilerde yeni bir dönemin müjdesini" veriyor. İşte, yoğurdun üflenerek yeneceği nokta!.. Çünkü insanı "duraklatan" ifadeler ve olaylar var.
Örneğin, askeri helikopter alımı ile tekstil kotası ABD ile aylardır görüşülüyor. Ama ortada henüz helikopter yok, tekstil kotası da artmış değil. Ancak, önceki günkü görüşmelerde "bu yöndeki çalışmaları sürdürmek için" yetkililere görev veriliyor.
Örneğin, Amerikan tarafı "Saddam'a karşı yürütülecek baskıda Türkiye ile işbirliğine" gidileceğini açıklarken, Mesut Yılmaz "Irak meselesini ayrıntılı konuşmadık" diyor.
Örneğin, Amerikan tarafı Hazine Bakanlığı'ndan bir ekibin "ekonomik reformlar hazırlamak üzere" Türkiye'ye gideceğini belirtiyor. Türk tarafı ise "ekonomik reformlar içinIMF ile görüşeceğiz ve üç ay içinde karar vereceğiz" diyor.

Basın toplantısına yansımayan birkaç olay bu örnekleri zenginleştiriyor.
Örneğin, Albright "biz özellikle Orta Doğu'da ve Ege'de hiçbir kıvılcım istemiyoruz" dediğinde, Mesut Yılmaz şunu vurguluyor.
"Suriye ile sorunlarımızı aşamıyoruz. Ama, sizin Şam'la ilişkileriniz iyi. Yunanistan'la da bir türlü mesafe alamıyoruz, buna karşılık Atina size yakın."
Albright not alıyor, içten sözcüklerle "bu sorunların üzerinde çalışacağız" karşılığını veriyor. Bonn ve Girit gibi, ne yapacağını zaman gösterecek.
Hem Clinton, hem Albright aynı noktayı ayrı ayrı vurguluyor. "Türkiye bizim için en önemli müttefiktir. Türkiye ile herşeyi konuşmaya hazırız" sözleri Albright'a ait. "Her sabah küreye bakıyorum. Dünyadaki en önemli ülke her konuda Türkiye, onun için biz her türlü işbirliğine hazırız" sözleri Clinton'a ait. Bu sözlerin somut sonucu olarak iki ülke arasında "sürekli işleyecek bir danışma mekanizması" kuruluyor. Dışişleri Bakanları ve diğer yetkililerin katılımıyla işleyecek bu mekanizma, Mesut Yılmaz'ın deyimiyle, "bugüne kadar olmadığı ölçüde yoğun bir trafik içinde tarafların ortak çalışmasına" yol açacak. Göreceğiz!..
Bir diğer perde arkası Berna Yılmaz ile Hillary arasında. Eşleri görüşürken, Hillary'de Berna hanımı ağırlıyor. "Biz islami akımlardan çok kaygı duyuyoruz. Ve Türkiye'nin laik kalmasını istiyoruz." sözlerini basa basa vurguluyor. Hemen aynı saatlerde Albright Mesut Yılmaz'a "Sizin yargıda yapacağınız birşey yok, bunu biliyoruz, ama Amerikan kamuoyu Refah Partisinin kapatılma olasılığından kaygı duyuyor" sözleriyle Hillary'den çok farklı bir mesaj veriyor. Albright "Amerikan kamuoyuna" dayandırdığı sözleriyle, açık ki, Amerikan yönetimini kastediyor. Ama işte Başkanın eşi de tam tersini söylüyor. Herşeye rağmen sonuçta, Amerikan yönetimi "Refahın kapatılmasını istemediğini resmen iletmiş oluyor" Mesut Yılmaz Albright'a verdiği karşılıkta, "Yargının işine biz karışmayız" sözleriyle objektif.
Geçmiş deneylere bakılarak, Amerika'da yoğurdu üfleyerek yemek yerinde bir duygu. Ancak, bir nokta var, "AB'nin Türkiye'yi dışlayan kararı." Washington maratonunda hep "AB gölgesi" var. Bu gölge Türk - Amerikan ilişkilerinde yeni bir sayfayı açabilir, aynı gölge Bonn ve Girit'te yaşanan dramın tekrarlanmasını engelleyebilir.


Yazara Email Y.Dogan@milliyet.com.tr