Yazarlar Amigo

Amigo

30.03.1997 - 00:00 | Son Güncellenme:

Ali Sirmen

Amigo

SEVGİLİ,
Elli yıldır hafta sonlarımı futbol, genellikle Galatasaray maçlarında geçiriyorum. Son on yılda da, önce Cumhuriyet'te sonra da, çocukluğumdan beri heyecanla okuduğum Milliyet Spor Sayfası'nda, aklımın erdiğince, Cimbom'un maçlarının kritiğini yazıyorum.
Böylece çocukluk ve ilk gençlik çağlarımın en büyük düşlerinden birine, futbol maçlarının eleştirisini yazma isteğime ulaştım.
Aslında futbol eleştirisi tutkumu, 1968'de, yani 29 yıl önce Katowiçe'de oynanan Polonya - Türkiye maçında, yarım yamalak gerçekleştirmiştim.
Akşam'da çalışırken başımdan geçen bu öyküyü, çok keyif alarak yaptığım spor yazarlığımın öbür anılarıyla birlikte, başka bir gün anlatırım sana.
Şimdilerde, spor servisinin verdiği göreve uyarak, Galatasaray yurdun hangi köşesinde ise ben de oradayım.
Türkiye'nin dört bir yanında, hem kentleri geziyor, hem maçları, hem seyircileri izliyorum.
En çok ilgimi çeken de, tribünleri coşturan amigolar. Tribünlerdeki tezahüratı akıllarınca yöneten bu adamlar, kendilerini öyle önemsiyorlar ki.
Doğrusu pek sevmiyorum amigoları. Yaptıkları işle ilgisi olmayan şişinmeleri, sanki kendileri olmasa maç kazanılmayacakmış gibi tavırları, galibiyete ortakmışcasına edaları çok hoşuma gitmiyor.
Aslında, bunlar ne yaşamlarının bir bölümünde oyuna katılmışlar, ne futboldan anlıyorlar; sadece kurugürültü ile komplesklerini tatmin edip, kişilik kazanmaya çalışıyorlar, yöneticilerin peşinde binbir türlü tabasbus ile dolaşıp duruyorlar.
Siyasetin de, sanatın da, iş dünyasının da amigoları var. Kimi parti liderinin, kimi sanatçının, kimi patronunun amigosudur. Bunlar kurugürültüden başka bir şey üretmezler, ama hep ortadadırlar.
Bu görüşümü aktardığım bir dostum, "o zaman, dedi, sen militanları da pek sevmezsin".
Yanılıyordu. Amigo ile militan arasında, kendi bağlı olduğu kuruluş ya da düşünceyi, tartışmadan, körü körüne, hepsinden üstün görme ve kendi dışındakilerin hepsini "tu kaka" etme, daha da kötüsü düşman olarak algılama gibi bir benzerlik varsa da, çok büyük farklar olduğunu da kabul etmemiz gerekir.
Her şeyden önce, amigo oyuna katılmaz, oysa militan eylemin içindedir. Her ne kadar, yazgıyı oluşturmada, nesnel koşullar ve lider ile yöneticilerin çok ardındaysa da, kendi çapında gelişimi etkiler, canını verme pahasına tarihin içinde bilinmeyen yerini alır. İyi bir militanın işlevi gürültü üretmek değil, kendi işini yapmaktır.
Bu yüzdendir ki, palavracı amigo ile fedakar militanı birbirine karıştırmıyorum. Yine de militandan çok, bir davanın akıllıca gönüllüsü olup da, güdümlü olmayan bağımsız kafayı daha çok seviyorum.
Belki de yaşlanıyor ya da akıllanıyorum. Hangisi olduğu yoruma bağlı. Belki de her ikisi de geçerli, yani yaşlanırken, akıllanıyorum.
Hangisi doğru dersin Sevgili?
Acaba, yaşamda doğrular tek mi, yoksa birden fazla mı?
Sen de mi bilmiyorsun?
Acaba, bilmemek ya da tereddüde düşmek, her şeyi kesin olarak bilmekten daha mı bilgece?
Ne dersin?