Yazarlar Anayasal vatandaşlık

Anayasal vatandaşlık

30.12.1996 - 00:00 | Son Güncellenme:

Ali Sirmen

Anayasal vatandaşlık

Prof. Nur Vergin önceki günkü Milliyet'in Entellektüel Bakış sayfasında, aslında Süleyman Demirel'in pek yerinde kullanmadan, siyasal yaşamımıza soktuğu ve tartışmalara neden olan "anayasal vatandaşlık" kavramına değinen bir yazı yazdı.
Sayın Vergin'in yazısı, konuya önemli bir aydınlanma getirmiş olması bakımından son derecede ilginçtir.
Bilindiği gibi, sosyal ve siyasal yaşam, hele her şeyin hızla değiştiği dünyamızda, sürekli yeni kavramlarla zenginleşmektedir. Yaşamın devingenliğinin kaçınılmaz sonucudur bu.
Anayasal vatandaşlık da, bunlardan biridir.
Küreselleşme çağında, ekonominin yanı sıra, ulusal devletlerin de, arsıulusal statüde, bir üst platformda yeni birlikler meydana getirmeleri, yeni kavramları doğurmaktadır.
Gerçekten de, Nur Vergin'in de yazısında belirttiği gibi, henüz taslak halinde olan anayasal vatandaşlık kavramı da, AB ve bunun oluşmuş organları AP gibi kuruluşların ortaya çıkmasıyla gündeme gelmiştir.
Avrupa Birliği tümüyle yaşama geçtiği zaman, Avrupa vatandaşlığı kavramı kapıyı çalacaktır. Ama bu nasıl olacaktır? Fransız, Fransız vatandaşlığından, Alman kendi uyruğundan, İtalyan kendi İtalyan kökeninden kopacak mıdır?
Eğer herkes vatandaşlığını koruyacaksa, o zaman Avrupa vatandaşı nasıl olacaktır?
Kuşku yok, uzun zaman içinde kaynaşma, belki Fransız,İtalyan, Alman kökenli Avrupa vatandaşlarını yaratacaktır. Ama bu bugünden yarına yaşama geçebilecek bir olgu değil.
Peki o zaman sorun, çelişkiye düşmeden nasıl çözülecek?
İşte burada, her ülkenin bağımsızlığını ve vatandaşlarının vatandaşlığını saklı tutarak, Avrupalılar için daha üst bir kimlik olarak anayasal Avrupa vatandaşlığı kavramı geliyor gündeme.
Düşünürlerin, yaşamın gereklerine ayak uyduran yerinde bir önerisidir anayasal vatandaşlık.
Tartışma bu noktada değil, onun Sayın Süleyman Demirel tarafından alınıp, çeşitli etnik gruplardan oluşan Türkiye'ye bu kimlik sorunlarını aşabilmek için önerilmesinden doğuyor.
Bir başka düzey için düşünülmüş bu çözümün, ulusal bir devlete uygulanmasının aksaklığını bırakın bir yana. Ama Türkiye Cumhuriyeti'nin temelini oluşturan Türk ulusçuluğunun kökenine gittiğiniz zaman, bu tür araştırmalara hiç de gerek olmadığını kolaylıkla görebilirsiniz.
Çünkü Türk ulusçuluğu, Gobineacu, ırk temeline dayanan bir ulusçuluk değil, Renancı, sübjektivist, yani bu toplumdaki insanların, bir arada yaşama iradelerinin toplamı olan bir ulus kavramına dayanır.
Renancı temelden yola çıkan Atatürk ulusçuluğu, kaynağında, etnik kimliklerle uzlaşmaz bir ulusçuluk değildir. Bu yüzdendir ki, etnik kimlik sorunlarının çözümünün önündeki engel, sözünü ettiğimiz ulusçuluğun düşünsel temeli değildir.
Zaman içinde bu ulusçuluğun, şoven öğelerin etkisiyle, ırkçı bir uygulamaya kaymış olması, temeli doğru olan kavramın bırakılması ve yerine, aslında o amaca yönelik olarak çıkarılmamış bulunan, kavramların uygulanmasını gerektirmez.
Türkiye'deki etnik kimlik sorunlarının çözümü için anayasal vatandaşlık kavramına başvurmaya gerek yok. Türk ulusçuluğunun temelinin iyi kavranması yeter de artar bile.
Bu yüzdendir ki, kavram olarak anayasal vatandaşlık düşüncesine AB bağlamında kızmak ne denli yanlışsa, onun Türkiye realitesine monte edilmesi yolundaki gereksiz çabaları eleştirenlere sinirlenmek de o denli saçma olmaktadır.