Reza Zarrab’ın bavulu

27 Aralık 2013

Yıllar evvel gazete binalarına elinde kitap dolu bir bavulla gelen Sayım vardı. Sayım Çınar. Biz medya plazalarda tıkılıp kaldığımız, çoğu zaman alışverişe bile çıkamadığımız için gelir, devamlı müşterilerinin arasında dolaşır, satış yapardı. Kimin ne sevdiğini çok iyi bilirdi. Bugün dahi gidin sorun hangi köşe yazarı neyi sever, hangi yazarı okumayı ister, bilir. Dahası medya plazalar arası, yazarlar arası ilişkileri de çözerdi. Şimdi örnek vermeyeyim ama birdenbire aynı yazarları okumaya başlayan iki gazetecinin aralarında bir haller olduğunu ilk o anlardı.
Bir roman karakteri gibi aslında. Herkesin her zaman karşılaşacağı biri değil. Ben bilhassa yanında taşıdığı bavulunu çok severdim. Büyükçe bir şeydi, ağırdı, nasıl taşıdığına da hayret ederdim. Bana onun da ayrı bir karakteri var gibi gelirdi. Dışarıdan sert görünen ama romantik duygular taşıyan, belki biraz karamsar -ama nasıl olmasın, içinde yüzyılların edebi ağırlığını taşıyor- kalın kalın ciltleri taşımaktan yorulmuş vakur bir çanta.

Bavul deyip geçme
Çanta deyip geçmemeli. Bir zaman da hatırlıyorsunuz Orham Pamuk’un babasının bavulu çok konuşulmuştu. Bu, yazarın 2006 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü alırken

Yazının Devamı

Allah yardımcımız olsun

24 Aralık 2013

Onu bunu bilmem, bana annem çocukken hiç kimseye beddua etme, kimse için kötü bir şey isteme diye öğretti, ben de bu söylediğini bir gün olsun aklımdan çıkarmadım ve şu yaşıma geldim, bir kişinin bile arkasından kötü temennilerde bulunmadım, ağzıma kötü söz almadım. Bilirim ki pek çok ailede de öyledir, en kötü ihtimalle ufak bir baş hareketi eşliğinde Allah’a havale edilir.
Şimdi bakıyorum da millet birbirine bela okuyup duruyor. Cemaatin hocası anladığım kadarıyla ev bark bırakmamış, dere tepe düz gitmiş. Hadi o dini bir lider, müritleri var, vesaire. Elbet referansı din, kitap olacak. Peki Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’e ne demeli? Geçen gün bir gazete Mehmet Şimşek için sakin bakan sert tepki verdi diyordu. Şimşek yolsuzluk yapanın Allah belasını versin, demiş. Sert tepkisi bu. Daha önce de yine bu hükümetin gerek Başbakanı gerek başka üst düzeyleri tarafından böyle bela okumalar, beddua yollu tehditler olmuştu.

Hukuk out, bela in
Bilhassa da son zamanlarda zaten ülkeyi yürütme şekli devlet ve cemaat arasında bir alıp verememe davasına dönüştüğünden, cemaat ile alakası olmayan halkın tamamen seyirci konumuna düşürüldüğü, başka hiçbir sendikanın, sivil toplum

Yazının Devamı

Meleklerin cinsiyeti

20 Aralık 2013

Sevgili Cengiz Çandar’ın affına sığınarak yolsuzluk operasyonu ile ilgili bir şey yazmayacağım. Çandar bugünlerde bu olay dışında bir konuyu yazmanın Bizans kuşatıldığı sırada şehrin içinde bir psikopozun “meleklerin cinsiyeti”ni tartışmasına benzeyeceğini söylemiş. Ki aslında haklı ama ben gene de müsaadenizi isteyeceğim.
Zira, zaten yazacaklarımızın pek ehemmiyeti de yok. Başbakan da hükümetin etkili isimleri de iddiaların ne kadarının doğru olduğundan çok kendilerine komplo kurulduğu konusuyla ilgilenirken, halkı en kısa zamanda aydınlatmak için ellerinden geleni yapacaklarını söyleyerek telkin etmek yerine çeteleri çökerteceklerini söyleyerek konuyu tamamı ile kendi eksenlerine taşırken biz ne desek boş. Şu an bizim vatandaşlar olarak tek yapabildiğimiz bu pinpon oyununu seyretmek. Top bir o tarafta bir bu tarafta, baş döndürücü hızda bir oyun oynanmakta.

Elif Şafak çırak da...
Günlerdir en az hükümet yetkilileri kadar sık medyada görünen bir başka isim Elif Şafak. Yeni romanı Ustam ve Ben raflarda yerini aldı, okurlarını bekliyor. Ben de denk geldikçe Şafak roman ile ilgili ne diyor dinliyorum, okuyorum, takip ediyorum. Bunun bir sebebi de seçmiş olduğu kavramın

Yazının Devamı

Elektrikler kesildi ödevimi yapamadım

17 Aralık 2013

Geçen gün İstanbul’un çeşitli semtlerinde yaşanan elektrik kesintisi tüm yurda mal oldu. Nasıl olmasın, zaten neredeyse tüm yurt İstanbul’da. Bu kesintiler yer yer devam edecekmiş. Kış koşulları, doğalgaza fazlaca yüklenilmiş olması ve bu tabii kaynağın yetersiz hale gelmesi ana sebepler.
Neyse ne, benim bildiğim bu elektrik kesintisi yüzünden bir saatimi apartman boşluğunda geçirmiş olduğumdur. Neden, anlatayım. Tam misafirim gelmişti, aşağıdan kapıyı çaldı, otomata bastım, girdi, asansöre bindi, tak elektrikler kesildi. Asansör birinci katta kaldı. Hadi bakalım. Kadıncağızın zaten asansör fobisi var, hep söyler, şuna binmeye çok korkuyorum, diye. Elektriğin ne zaman geleceği belli değil. 186, elektrik arızayı aradım, görüşecekler arasında 17. sıradayım, en az bir 40 dakika eder. Mesaj bırakıp kapadım, asansörcüyü aradım. Dedim durum böyle böyle, panik atağı olan, üstelik asansör fobisi olan bir kadın asansörde kaldı. Gelin kurtarın. Ustaları yokmuş, vs, bir adam bulup göndermeleri bir saat sürdü. Elektrikler de o süre zarfında gelmedi.
Eh misafir asansördeyken, sen sıcak evinde mi oturacaksın? Olmayacağına göre, giyindim kuşandım, alt kata indim, oturdum merdivenlere,

Yazının Devamı

Pencereden bakmak ciddiyet ister

13 Aralık 2013

Pencereler çıktım kırmızı velenseli yataktan çocuk burnumu dayadım terli camına pencerenin oda sıcaktı ve genç anamın kokusu vardı odada dışarda kar yağıyordu ben kızamık çıkarıyordum.

Kar yağdı mı ışığa üşüşen böcekler gibi pencerelere üşüşüveriyoruz. İşte bu yüzden seviyorum bu beyazlığı. Bakıyorum, artık bir ben değilim pencere kenarındaki. Karşıdaki sıra sıra apartmanların hemen hemen bütün katlarında bir baş belirmiş.

Kar sayesinde
Evvelki gün gördüklerim: Bir çocuk, üzerinde mavi önlük var, herhalde okuldan gelmiş, önlüğünün yakası açılmış ama tam olarak çıkmamış, elinde ya bir kurabiye ya bir elma, tam olarak seçemedim, karı seyrediyor.
Çapraz pencerede genç bir kadın, kollarını kavuşturmuş, kazağına daha bir sıkıca sarılmış, saçları dağınık, kızıl. Daha önce hiç görmediğime göre yeni taşınmış olmalılar.

Yazının Devamı

Esas mesele aşk

10 Aralık 2013

Evlilik ne menem bir şeydir. Kadın erkek ilişkisi ne içinden çıkılmaz bir iştir. Adeta bir girdap, bugüne kadar içinde kaybolmayıp dibe çekilmeyen yoktur.
Günlerdir her yerde herkes Mandela’dan bahsediyor. Facebook’ta hiçbir hassasiyete yüz vermemiş, ne bileyim mesela mühim toplumsal olaylarda ağzını bıçaklar açmamış olanlar bile ruhuna Fatiha okuyup, hakkında güzel sözler söylüyor. Başkalarının idealistlerini sevmek daha kolay olsa gerek.
Tabii, teoride Mandela’nın kelamlarından etkilenmemek mümkün değil. Buyurun, misal ben de şunu çok seviyor ve doğruluğuna inanmak istiyorum: “Hiç kimse bir başkasının derisinin renginden, dininden ya da geçmişinden nefret ederek doğmaz. İnsanlar nefret etmeyi öğrenir ve eğer nefret etmeyi öğrenebilirlerse bu demektir ki sevmeyi de öğrenebilirler, zira sevgi insan kalbine nefretten daha yakındır.” Ancak iş pratiğe gelince nedense profilinde kendi resmi yerine Mandela’nın fotoğrafını koyan insanoğlu yolda kalıyor. Demek ki onun gösterdiği yolu takip etmek beğenmek kadar kolay değil.
27 yıllık hapsin sonunda
Ama benim asıl demek istediğim şu: Mandela, 27 yıl hapis yatıyor. Dile kolay. Bunun ilk yıllarında 2.5 metreye 2 metrelik bir

Yazının Devamı

Korkuyom!

6 Aralık 2013

Dün birkaç kez ağladım. Sebebi gün içerisinde gidip gelip okuduğum, telefon listesinde A harfinden başlayıp etkileneceğini bildiğim kim varsa arayıp tekrarladığım bir dizi söz. OT dergisinin aralık sayısının arka kapağında tırnak içinde yazılmış bu alıntıyı Eşber Yağmurdereli, Metin Üstündağ’a bir sohbetleri esnasında anlatmış. İşin tuhafı o konuşmada vurgu bu mevzuya bile değilmiş ama Üstündağ çok etkilenip hafızasının bir yerine kaydetmiş. Böylelikle benim gibilerin de Yağmurdereli’nin dudaklarından dökülenleri kalbinin bir köşesine kazımasına yardımcı olmuş. Noktasına virgülüne dokunmadan alıntılıyorum:

“Eski zamanlar tabii... Polis işkence ediyo, ben küfür ediyom. Polis elektrik veriyo, ben ağzıma geleni sayıyom polise. Acıdan kıvranıyom. Bi ara aklıma o gün oynanan Beşiktaş Zonguldakspor maçı geliyo. ‘Maç kaç kaç bitti’ diye soruyom iniltiyle. ‘1-1’ diyo polis. Sonra, işkenceyi bırakıp ‘Sen Beşiktaşlı mısın’ diyo, ‘herhalde’ diyom. Beni tezgahtan indiriyo. Çay söylüyo. Karşılıklı çay içip, coşkuyla hakeme, futbolculara, takım yönetimine bir güzel saydırıyoz. Sonra polis beni tekrar tezgaha alıyo. Polis işkence ediyo, ben küfür ediyom. Polis elektrik

Yazının Devamı

En büyük yapboz oyunu: Türkiye

3 Aralık 2013

Öyle çok yapboz yaparak büyüyen bir millet de değiliz ama... Nereden geliyor acaba bu oyuna merak? İşin kötüsü çok da büyük skalada oynanıyor. Ülke genelinde. Hem fiziksel hem kavramsal imkanlar zorlanıyor parçaları bir koyar bir kaldırırken. Uzun vadede etkili olacak şekilde ama düşüncesizce yapılıyor bütün hamleler. Bu iş Red Kit’in burnunu yanlış yere koymaya pek benzemez. Sonra, onun yeri orası değilmiş, burasıymış diyemezsin, iş işten geçmiş olur.
Zeytinburnu’nda çoktan dikilmiş, ama tarihi yarımadanın siluetini bozduğu ortaya çıkınca mahkemelik olan ve hakkında yıkım kararı verilen (karar eğer Danıştay İdare Mahkemesi’nin kararını onaylarsa uygulanacak) kuleler buna güzel bir örnek. Koca kuleler yıkılacak. Bu kadar basit yani. Bir mimar da hesap etmemiş yapacağı binanın mevkiinde yaratabileceği problemleri. İzni veren zaten sormamış.

İstanbul oyuncak
Taksim Meydanı’nı bir beton yığını haline getirdikten, Beyoğlu’nda var olan ağaçları kestikten sonra Taksim Meydanı’na bolca ağaç dikeceğiz demek bir başka güzel örnek. Canım ne olacak, beğenmezlerse sonra gene sökerler. Ne fark eder? İki günlük iş. Anlık kararlar vermek bizde bir gelenek. Sadece bu hükümetin işi de

Yazının Devamı