Mümkün mü artık dönmek?

10 Eylül 2013

Ezgi Başaran Radikal’deki Ahmet Ümit röportajında şu an Suriye sınırında yaşanan tedirginlikten dolayı ailesinin büyük bölümü Antep’te yaşayan Ümit’e yakınlarını İstanbul’a çağırıp çağırmadığını sormuş, o da şöyle cevap vermiş: “Elbette, zaten bu teklifi yaptım fakat herkesin bir düzeni var ve söylediğim gibi çok kalabalıklar. Hadi benim gücüm yetti, ailemi İstanbul’a getirdim, bir ev tuttum... Peki Antep’te, Urfa’da yaşayan diğer vatandaşlar ne yapacak?”
Bir insanın gönüllü bir yerden bir yere taşınması başka, göçe mecbur bırakılması bambaşka. Geçen yıl Hasankeyf’i sular altında bırakacak barajın tüm çevre insanının hayatını nasıl etkileyeceğini görmek, konuyla ilgili bir yazı yazmak için Hasankeyf’e gitmiştim. Batman’a bağlı, girişinde hem Kürtçe hem Türkçe hoş geldiniz yazan Suçeken Köyü sakinlerinden birinin evine de akşam yemeğine konuk olmuştum. Masallardaki gibi bir köy, yemyeşil. İnsanı hayrete düşürüyor. Misafir olduğumuz evin bahçesinde olmayan meyve ağacı yoktu. Dalından kopar ye.

Mezarımı ne yapayım?
Evin sahibi kadın çaylardan sonra elinde bir mektupla geldi. Tek sayfa beyaz kağıtta evi belirli bir süre içerisinde terk etmeleri gerektiği çünkü barajın

Yazının Devamı

Yanlış çember yanlış hesap

6 Eylül 2013

Memleketimizin mühim meselelerini insani boyutlarına, önem sıralarına göre bir dart tahtasına yerleştirsek? Hani dart tahtası yuvarlaktır. Tam ortasında bir noktayla hedef belirlenmiştir. Bu noktanın etrafındaki halkalar teker teker genişler, genişlerken de puanları düşer. Oku tam ortaya atan 120 alır da, en dışta kalan çembere denk getiren 180 ile yetinir.
Toplumların çekirdeğini aile kurumu oluşturduğuna göre tam ortaya onu yerleştirmek gerek diye düşünüyorum. Nedir durumumuz? Antalya’nın Göltarla Köyü’nde oturan 26 yaşındaki Merve Özdemir artık kocasından nasıl bir dayak yiyorsa çoluğunu çocuğunu da geride bırakıp dağa kaçmış. Üç gün sonra bir ağacın altında bitap halde bulunmuş, jandarma tarafından kurtarılmış.
Bir başka kadına boşandığı eşi ölümün benim elimden olacak diyerek nereye gitse takip ettiği için devlet yeni kimlik vermiş. Bütün geçmişini silmişler. Üç çocuğundan biri bu baskılara dayanamayıp intihar etmiş. Artık hiçbir diploması, geçmişteki iş tecrübesi kağıt üzerinde görünmeyen kadına yetkililer kendi işini kendin bul demişler.

Karikatür yasak, müzik yasak
Bir üst çembere geçelim. Nedir bizi bu sorunlardan kurtaracak çözüm? Herhalde eğitim. En

Yazının Devamı

Duyduğumu değil duymak istediğimi yazarım

3 Eylül 2013

Yeni Şafak’ta yayımlanan Noam Chomsky röportajından haberiniz olmuştur. Chomsky’nin verdiği orijinal cevaplara cümleler eklenerek yazılan bu uydurulmuş söyleşide röportör ve dolayısıyla gazete yönetimi orijinal metne sadece üç cümle eklendiğini iddia ederken gerçek hiç öyle gibi görünmüyor. Okuduklarımız neredeyse baştan sona hayal edilmiş cevaplardan ibaret.
İnsan merak ediyor; madem duymak istedikleriniz, yazmak, okura iletmek istedikleriniz belli, vermek istediğiniz mesaja çoktan karar vermişsiniz, neden gidip size duymak istediklerinizi söylemeyecek bir adamla röportaj yapıyorsunuz? Noam Chomsky’yi önemsiyorsunuz. Neden? Çünkü bütün dünya önemsiyor. Fakat siz onun gerçekten ne dediğini bilmeye ve anlamaya çalışmak yerine onun ağzından şöyle laflar dökülse daha iyi olurdu deyip kelimeleri biçip dikiyorsunuz. Gezi Parkı olayları esnasında “Ben de çapulcuyum” diyen bir adamın “Türkiye çok güçlü bir devlet. Başbakan Erdoğan oldukça karizmatik bir lider. Ortadoğu’da Batı’nın Doğu ile bağlantısını sağlayan yegâne güçlerden biri. İyi bir arabulucu. Üstelik hem Müslüman hem de demokrasiyi sonuna kadar sindirmiş bir ülke” de demesini istiyorsunuz. Baktınız demiyor, dedirtiyorsunuz.

Yazının Devamı

İdeolojim yok, ideallerim var

30 Ağustos 2013

Geçen gün yazdığım “Ağlıyorum” yazısı üzerine iyisiyle kötüsüyle pek çok e-mail aldım. Hepsine teşekkür ederim. Bazı okurlar Ali İsmail Korkmaz’ı kastederek, ona ağlamadıklarını, benim de ideolojim gereği ağladığımı düşündüklerini söylüyorlardı. Daha önce de ideolojime dair görüşlerin beyan edildiği e-mailler almıştım, üzerinde durmamıştım.
Ancak yeni öğrenilmiş kelime misali temcit pilavı gibi söylenince artık bu bahsi geçen ideolojim neymiş merak etmeye başladım. Zira ben bilmiyorum. Belki hiçbir zaman bir ideolojim olmadığı için.
Tıpkı başı örtülü olanlara samimi olarak örtseler neyse, ama sembolik olarak yapıyorlar diye yakıştırılması gibi benim gibileri de gördüler mi hemen belli bir öğretiye, görüşe yakıştırırlar. Onlar açık açık söylemiyorlar, ben söyleyeyim; kafalarında bana dair Atatürkçü cumhuriyet kadını var. Ama ben o düşündüğünüz kişi değilim. Atatürk’ün askeriyim dememi beklerseniz, çok beklersiniz. Tarihin sadece bir noktasına takılıp kalmayı reddederim ve kendimi sadece bir isim ve onun görüşleriyle özdeşleştirmekten yana değilim.

Bayramda savaş yok
Evet, bir ideolojim yok, ama ideallerim ve idealize ettiğim bir hayat var.
Bu hayalini kurduğum

Yazının Devamı

Ağlıyorum

27 Ağustos 2013

Her yaz bahçeye ilk gittiğimde toprağa kapanıp ağlıyorum, şükür bu güzel doğaya kavuşturana.
Yine her yaz, ilk denize girdiğim an ağlıyorum, gözyaşlarım deniz suyuna karıştığı için kimse bilmez, böyle büyük bir nimet bize bahşedilmiş olduğu için.
İstanbul’da odamda çalışırken pencerenin önünde koklaşan kuşları görüyorum, boğazım düğüm düğüm oluyor, dünyada öyle ya da böyle sevgi var diyorum.
Varsan baksan romantik de değilim ama otogarda kucaklaşan iki kişi gördüm mü gözyaşlarıma mani olamıyorum.
Yurtdışındaysam, memleketimle ilgili iyi bir şey görüyorsam, duyuyorsam bu sefer gururlanıyorum, o yüzden dökülüyor yaşlar gözümden.
Suriye’de yan yana dizilmiş çocuklara kalp masajı yapıldığını görüyorum, titreyen insanları, kederimden ağlıyorum.
Birbirine vahşice saldıran insanları gördüğümde utancımdan ağlıyorum, kendimize, eksiksiz hepimize lanetler okuyorum.

Yazının Devamı

Çimlere basmayınız!

23 Ağustos 2013

Ektiği ya da ekeceği çime basmayanlardan mısınız yoksa sırf üzerinde oturmak, yatmak, dolaşmak için çim bir bahçe isteyenlerden mi? Bu iki seçim arasında büyük fark vardır.
Çocukluğumu, daha önce de bahsettim, şeker fabrikaları lojmanlarında geçirdim. Biz onlara koloni derdik. Gerçekten de kelimenin hakkını verecek şekilde şehrin yerlisi olmayan, tayinlerle göçebe gibi yaşayan insanların bir araya gelip yaşadığı bir ortamdı. Sokak kapılarının üzerinde anahtarların bırakıldığı serbest bir yaşam. Her tarafımız çimdi, ağaçtı, çiçekti. Bugün maalesef anne babaların çocuklarına vaat etme ihtimali gitgide azalan muhteşem bir hayat.
Tayinlerle kadroların sürekli değiştiği bu hayat içerisinde biz çocuklar, bulunduğumuz yere yeni birinin geleceğini öğrendiğimiz zaman kuş gibi beklemeye koyulurduk: Bakalım yeni gelenlerin kaç çocuğu olacak, nasıl olacaklar. Anne babalarımızdan az çok haberlerini alırdık, bir oğlan bir kızmış, şu yaştalarmış. Yeni kan gelecek, bir sevinç bir sevinç.
Bu beklentiyle birlikte benim daima dikkat ettiğim başka bir husus vardı. O da, şayet yeni gelen fabrika müdürüyse ilk icraatı olarak çimlere yaklaşımı ve buradan yola çıkarak aileyi analizim. Zira yeni

Yazının Devamı

İnsan eli dokunmaya görsün

20 Ağustos 2013

George Orwell’in Hayvanlar Çiftliği adlı masal-öyküsü, ülkemizde birkaç ay önce yaşanmış olan olaylara ve şu an içinde bulunduğumuz coğrafyada yaşanmakta olanlara birebir uymaktadır. Hoş, kitabın içeriği sadece bugünün değil, insanlık tarihinin hemen her noktasına denk düşer. Orwell politik bir yazar olarak belli ki dünya olaylarını detayı ile incelemiş ve sonunda ona bu satırları yazdıracak kanaate varmıştır.
Yukarıda bahsettiğim kitapta hayvanlar kendilerine yapılan zulme başkaldırarak çalıştırıldıkları çiftliği ele geçirdikten sonra bir manifesto yayımlarlar. Yedi maddelik bu manifestoda iki bacak üzerinde yürüyen her varlıktan düşman olarak bahsedilir. Buna alınan kuş familyası üyelerine, başkaldırının lideri konumunda bulunan domuzlardan biri olan Snowball şöyle cevap verir: “Bir kuşun kanatları, yoldaşlar, ancak itici bir kuvvettir, manipülatif bir organ değildir. Dolayısıyla bacak olarak değerlendirilmelidir. İnsanoğlunun belirleyici organı ise elidir, bütün kötülükleri yapmasına sebep olan enstrümanı.”

Kelepçeci sosyalist
Bu belki de kitabın en can alıcı cümlesidir. Düşününce, insan eli her türlü kötülüğün başlangıç noktasıdır dense herhalde çok yanlış olmaz.

Yazının Devamı

Portekizli Türkler

16 Ağustos 2013

Facebook hepimizin hayatında bir şeyler değiştirmiştir elbet. Etrafıma baktığımda siteyi en az kullananlardan biri olmama rağmen hayatımda mühim bir yeri var örneğin. Uzaktayken, sıla hasreti çekerken, kendi kendime Vardar Ovası Vardar Ovası, kazanamadım sıla parası diye türküler söylerken facebook koşmuştu imdadıma. O zaman türküde rakı lafı geçtiğini de bilmiyordum. Halen daha kendi kendime bildiğim halini baştan sararak söylüyorum, rakı neresindeydi bulamıyorum.
Her neyse, insanın binlerce kilometre öteden tüm ailesiyle, yakın arkadaşlarıyla anında bağ kurabilmesi, kim kimde, nerede börek yiyor, kısır mı var, mercimek köftesi mi takip edebilmesi gibi bir devlet var mı? Tabii Mark Zuckerberg ilk yazılımı yaparken aklından muhtemelen benim gibi gurbetçilerin akraba takibinde kullanacağı geçmemiştir ama zaten hangi buluş sadece ilk amacına hizmet ediyor ki?

Facebook’taki kadın harekâtı
Fenomenin bana faydası böyleyken yıllar içerisinde fark etmeye başladım ki aslında ufaktan bir kadın harekâtına dönüşmeye başladı facebook. Daha doğrusu açılan hesap isimleri. Benim birçok erkek kuzenim var. Hemen hemen hepsi de evli. Eşleri belki bana kuzenlerimden daha yakınlardır ama

Yazının Devamı