Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Anladık artık, televizyonlarda reyting uğruna her şey mübah. O ‘her şey’in çıtası da yükseldikçe yükseliyor. Bir zamanlar insanların araba kazanacağım diye saatlerce uykusuz, aç susuz aynı pozisyonda durmasını izlerdik mesela. Bir dayanamayıp yere düşene kadar kalıyordu ‘oyunda’.

Diyorduk ki “Bu kadar da olmaz”.

Sonra baktık insanlar ailecek stüdyoya doluşuyor, babalar üç kuruş için olmadık şaklabanlıklar yapıyor, başarılı olamazsa çocukları tarafından ayıplanıyor. Oradan eve dönünce birbirlerinin yüzüne nasıl bakıyorlar belli değil.

Haberin Devamı

Yine sandık ki görüp göreceğimiz en fena şey bu. “Bu kadar da olmaz”.

Derken yemek programları başladı. İnsanlar ‘yarışmacı arkadaşlarına’ sofralar kuruyor, mutfaktaki maharetlerini sergiliyor ve birlikte bir masa etrafına oturup yemek yiyorlar. Sonra o ‘arkadaşlar’ yedikleri yemeği ve aşçısını tabii, yerin dibine batırıyorlar. Yok pilavı lapa olmuş, o etin üzerine döktüğü sos yakışmış mı, belli ki hiç yemek bilgisi, görgüsü yokmuş, konuşuyorlar da konuşuyorlar.

Birisi sana yemek pişirmiş, karşılığında sen onu kötülüyorsun, en hafif tabirle utanç verici. Peki, efendi gibi “eline sağlık” deyip dönseler ne kaybedecekler? Reyting! Ne kadar pespayeleşirsen, düzeyi ne kadar düşürürsen o kadar çok izleniyorsun çünkü. Nezaket, alçakgönüllülük, kalp kırmamak, bunlar geçer akçe değil. Sıkıcı olmakla eşdeğer görülüyor, maazallah seyirci değiştiriverir kanalı.

Onun için ortalık birbirine kavgada söylenmeyecek lafları rahatça söyleyip üstüne de kahkaha patlatan genç kızlardan, delikanlılardan ve tabii onların ana babalarından geçilmiyor.

Yemeklerin ardından çıtayı daha da indiren giyim kuşam programlarına bakın. ‘Stiller’ falan değil, ağız dalaşları yarışıyor. Gene başrol saç saça baş başa edilen kavgaların, kanlı gözyaşlarının, kazılan kuyuların, dedikodunun. En çok bağıranın, elini beline koyanın en başarılı sayıldığı bir sistem. Ama hayretle, ama dehşetle, yeter ki kitlenip kalalım ekrana. “Oluyormuş, bu kadarı da, daha fazlası da oluyormuş” diye diye.

Haberin Devamı

En son bir ölüm kalmıştı kamera karşısında yaşamadığımız, reyting malzemesi yapmadığımız, en azından ona bir saygı vardır diye düşünüyorduk ki o da oldu. “Kısmetse Olur” adlı programın fragmanından anlıyoruz ki yarışmacılardan bir tanesi, babasının öldüğünü o kapatıldıkları eve gelen bir zarfla öğrenecek. Adeta tragedyalardaki haberci gibi sahneye dahil olan sunucu acı haberi kendisi de o an öğreniyormuş gibi yaparak ama tabii ki bunu da iyi oynayamayarak verecek: “Merve’nin babası aramızdan ayrılmıştır”...

Fragmanda bu sahneye ağır çekimde gördüğümüz dehşete kapılmış yüzler eşlik ediyor. Tahmin etmesi güç değil, belli ki onlar da çalışılmaya gayret edilmiş önceden. İyi tasarlanmış, kötü oynanan bir mizansenle karşı karşıyayız.

Bir kişinin hayatında yaşayacağı en önemli kayıplardan, en büyük acılardan biri, bir dönüm noktası baba ölümü. Bunu nasıl bir televizyon programına meze yapabilirsin? İnsanlara bunu nasıl izlettirirsin? Bundan nasıl bir kazanç umulur? Reyting kazandıracağı kesin. İnsanlıktan yana biraz daha kaybettireceği de. Değer mi?

Haberin Devamı

Pes gerçekten. Bunu akıl edene de, kabul edene de diyecek bir şey bulamıyorum. Bu kadar da olmaz!