Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Metin Kaçan’ın intiharı üzerine hafızalarda 18 yıl önceki G.K. olayı canlandı. O gecenin üç tanığından biri olan Alp Buğdaycı, Kaçan’ın intiharının o olayla ilişkilendirilmesini yanlış buluyor: “Metin bence o badireleri çoktan geride bırakmıştı. Hayatına son vermesi başka bir duygunun sonucu olmalı”

“Bu hadiseler ikimizin de hayatında bir yangın yarattı”

Metin Kaçan intihar etti. Kendisini Boğaziçi Köprüsü’nden atıverdi.
Ve arkasından Türkçenin kendine has kaleminin kaybına üzülenler ile üzülenlere kızanlar birbirine girdi. Gerekçe, bundan tam 18 yıl önce, yine bir ocak ayında yaşanmış bir olaydı. Metin Kaçan, televizyon sunucusu arkadaşı Alp Buğdaycı ile birlikte sevgilisi G.K.’ya işkence ve tecavüz etmekle suçlanıyordu. Uzun bir mahkeme süreci oldu, her ikisi de bu suçu işlediklerini reddettiler. Ama mahkeme Kaçan’a 8 yıl 9 ay, Buğdaycı’ya ise 4 yıl 2 ay ceza verdi. 30 Ocak ise tam olarak ne olduğunu sadece üç kişinin bildiği karanlık bir gece olarak kaldı. O gecenin üç şahidinden biri artık yok. Bugüne kadar bu konuda neredeyse hiç konuşmayan Alp Buğdaycı o geceyi, Metin Kaçan ile arkadaşlıklarını ve sonrasında yaşadıklarını anlattı...

Haberin Devamı

Nasıl tanıştınız Metin Kaçan’la?

1994 Kasım. Ben Andon Bar’da omlet yerken gecenin bir yarısında, o “Ben de yiyebilir miyim?” dedi, beraber yemeye başladık. Ben 30 yaşındaydım o 34. O gün başlayıp birkaç ay süren bir arkadaşlık, dostluk. Ben o dönem sadece yazı yazıyordum, televizyonu bırakmıştım.

Neden bırakmıştınız?

Bu mesleğe dair de bir ufkum yoktu zaten. Ünlü olmak, ekranda olmak gibi bir hayat tasarrufuyla gelmedim. İstanbul’da sinema sektöründe şansımı deneyecektim. Bir eğitimim yok, meslek lisesini bitirmiş bir adamım. TRT’den önce ya üç kuruşa muhabirlik yapardım ya da anketörlük. Bunu acınası kılmak için söylemiyorum ama ne olduğumu bilirdim ve edebiyat benim için bir alandı. Ama o sırada Star kuruldu, oradan çağırdılar, Almanya’ya gittim. Haber sunuculuğu 2.5 sene devam etti.

Nasıl bir ailede büyüdünüz?

Ailem Anteplidir, Halep. Diyarbakır’a yerleşmişler. Babam karayollarında memurdu, Kemalist, okuyan bir adam. Anadolu’nun muhtelif vilayetlerini gezdik. 15 yaşında geldim İstanbul’a.

Haberin Devamı

Metin Kaçan’la nasıl bir arkadaşlığınız oldu?

O dönem bohem diyebileceğimiz insanlarla tanıştım. Ben tanımam, mizah dergilerini, o âlemi, uyuşturucuyu bilmem. Marksist gelenekten geliyorum, alkol bile içmezdim. Metin ilginç bir adam. Kendisinin de kullandığı bir kelimeydi, ‘madrabaz’, makaracı bir adam, kelimelere çok güzel taklalar attırabilir, çok dilbilgisel bir zekası var, caziptir, sosyal ortamların sürükleyicisidir. Para falan yok ama Metin’in kalın bir telefon defteri var, arayacağı insanları var ve onun muhabbeti için o kapılar açılır, bedavaya, çok acayip geceler geçirilir. İnsanlar onun arkasından giderler, Fareli Köyün Kavalcısı gibidir. Sürekli mekandan mekana gezilen, akan bir hayat. Sıraselviler’deki bir evde başlar, bir barda devam eder, oradan Dolapdere’ye inilir, bir tamirhanenin dibinde esrar içilir, yeşil saçlı kızlar falan da olabilir. Bütün bunları perçinleyici tutkal Metin. Sonra işler değişti.

Haberin Devamı

30 Ocak gününden bahsedelim o zaman...

Müthiş sıkıntılı bir pazar günü... Metin telefon defterini açıyor, “Bugün ne yapmalıyız?”, Müjde Ar’a gidelim, saat 2-3 gibi Ulus’taki evine gidiyoruz. Bir takım yönetmenler, senaristler var, yeme içme, saat oluyor 6-7. Çukurcuma’da bir eve gidiyoruz. Sıkıntı devam ediyor, birkaç esrarlı sigara içiyoruz, kafamız bulanıyor, beş altı kişi çıkıyoruz, dolaşıyoruz, en son Kemancı’ya gidiyoruz, dağılıyor grup. İki kız var, ikisi kuzen ve biz üçümüz beraber takılıyoruz, onları görüyorum, G. de orada, onun da bir arkadaşı var. Bana gidiyoruz. Gecenin, sonradan tamamiyle asılsız ve uydurma olarak tecavüze dönüştürülmesi hadisesi gerçekten biraz tuhaftır. Ben bu suçlamayla kamunun arenasına atıldıktan sonra, onların beni kendi edep tahtalarına çivilemeleri çok kolay oldu. Ben neyi savunacağım? “Efendim, biz grup seks yapıyorduk” dediğimde zaten pis pis bakar. Neticede ben ve o iki kız yatak odasına gidiyoruz. Bir 45 dakika orada biz takılıyoruz. Salonda da Metin, G. ve bir kız daha var, muhabbet ediyorlar. Kızlar gidiyor. Bende kalan şey o geceye ait, bir noktadan sonra bir çirkefleşme hali. Metin’le G.’nin tartışması, hakaretler, ittirme kaktırma ile onu evden atmam.

“Çay içip pasta yediğimiz bir geceden bahsetmiyoruz”

İtişme kakışmadan ibaret diyorsunuz...

Bir sadizm ayini falan yok. Ama bir öfke var. Yüksek doz durumlar var, çay içip pasta yediğimiz masum bir geceden bahsetmiyoruz. Ama neticede herkesin rızasıyla gittiği, içinde seks de olan, drug da olan bir gece. Sorun, bu ayrıntılarla sonradan yasal statünün karşısına getirilmiş olmak. İnsanların özel hayatı var, drug kullanabilirim, grup seks yapabilirim.

Ama söz konusu edilen işkence...

Ne işkence, ne tecavüz, ne zorla bir seks eylemi.... Anlattığı şeylere ben çok şaşırdım, kötü bir Bukowskien taklit gibi, elleri arkasında turlayan, komutlar veren bir adam; o, ben. Sanki sadik bir ayinin ortasındayız. Sonrası tamamen hukuk dışı
bir süreç. Ne olay yeri inceleme, ne delil toplama... Mahkemeye gitmeden önce bilet kesilmişti. Mahkum edilmiş iki insan olarak biz hakim karşısına çıktık. Bunları o zaman da dile getirdim, Stella Ovadia “Haklı biri böyle yapmaz” diye yazdı, “Çıkar, isyan eder, böyle hukuki hukuki konuşmaz”. Ne yapmalıydım? Gayet orta sınıf ahlakına mensup hakimlerin önündeyim ve yatıracak seni, şaka değil. Bunu yapmak için bir delile ihtiyacı yok, kanaatle verebilir, ki öyle verdi. Bütün bu ithamlara kaynaklık eden bir tek fotoğraf var, o da, kardeşi Oktay’ın geniş açıyla çektiği fotoğraf. Hastane o fotoğrafın karşılığına 5 günlük rapor veriyor sadece. Metin’in ve benim yamulmuş hallerimize ise Metin’e 10 gün, bana 3 gün rapor verdiler.

Siz o hale nasıl geldiniz?

31 Ocak günü uyurken kapı çalınıyor, üç dört kişi bizi bir siyah Mercedes’e bindiriyor, Kozyatağı’nda bir ofiste işkence görüyoruz. G.’nin kardeşi Oktay var, sevgilisi ve sonradan iş ortağı olan, Sadabat adlı mekanın sahibi Mehmet Kamil Güner var, iki de tanımadığımız silahlı adam. Altı,yedi kişi daha ekleniyor sonra, itiraf istiyorlar, saatlerce sürüyor bu. Sonra bizi Tarlabaşı karakoluna götürüp atıyorlar.

Arkadaşlarınız nasıl tepkiler verdi?

Tabii ki hayatımızı ortasından bıçak gibi yardı bu olay. Fakat 2000’e kadar çok dışlandığımı düşünmedim. Sonra mahkeme kararı çıktı ve değişti tavırlar. Bu konudaki haberler sistematik olarak yapıldı ve aynı haber kalıpları. Bak, Metin intihar etti, bugün de aynısı kullanılıyor. Hep aynı soru, peki ama o gece ne oldu? Bir tür darp oldu ki zaten onu Metin kendisi kabul etti, tokat, itişme kakışma...

Üzerinde sigara söndürülmüş?

Ben söndürmedim, Metin de söndürmedi. İnsan kendi de bastırabilir, orada iki tane kızarıklık var.

Peki neden oldu sizce bu?

Hiçbir fikrim yok, sonradan anlıyorum, fırtınalı bir ilişkileri var, inişli çıkışlı, şiddet dolu bir ilişki.

Bu yaşanmasa insan niye kendisini bu şekilde ortaya atsın? Nasıl bir düşmanlık bu?

O ikisinin arasındaki bir şey. Bu da hep soruldu, hangi ceza davasında soruluyor bu? Bana göre bir eroin meselesi var orada, bir para hikayesi var.

Sizce evden çıktıktan sonra mı bir şey oldu oldu G.K.’ya?

Hafif bir darp oldu herhalde. Çünkü hastaneye gidene kadar üç saat var, ne yapıyorsun o halde sokakta mı oturuyorsun? Bunu sorunca ben pis adam oluyorum. Ben seni o hale getirmedim, Metin de getirmedi. Evden itekleyip atmak şiddettir, evet ama işkence değil, tecavüz değil. Ayşe Arman’a diyor ki “Hayatım boyunca ikisinden başkasıyla birlikte olmayacağıma söz verince gitmeme izin verdiler”. Çocuk muyuz? Çocukça bir ‘pulp’ anlatıyor.

Metin Kaçan’la aranız nasıldı son yıllarda?

Çok derinlikli, kadim bir ilişkimiz yoktu. Daha çok hayatımızın bir döneminde ortak bir asılsız suçlamayla ağır bir travma yaşamanın getirdiği dayanışma oldu. Bu sürede üç-beş sefer bir çay içme süreliğine bir araya geldik. Çünkü hayat değişti, dünya görüşü bakımından farklılaşmalar oldu ama bir dönem gadre uğramış olmanın getirdiği bir tür kardeşlik duygusu hep devam etti. Son yıllarını hiç bilmiyorum. Benim için şaşkınlık ve muhtemelen sonra artacak olan bir acı var. Türkçe edebiyatın kaybı olarak görüyorum Metin’i.

“Bir yara, bir burukluk kaldı bende”

Çok yaşamayı seven bir adam anlattınız, neden ölmek istemiş olabilir?

Metin’le intihar kavramı hiç bitiştiremeyeceğim bir şey. Şeytan tüyü olan bir adam, yaşamaya karşı müthiş bir iştahı olan bir adam. Kadınlar tarafından da hep beğenilmiştir, onun için inanamadım, senaryo olduğunu düşündüm. Bir 24 saat yapabilir Metin böyle bir şakayı. Hayatının büyük bir döneminde, çok neşeyle ve eğlenceyle yaşamış, bunu hem üretmiş, hem insanlara paylaştırmış bir adam, sosyal olarak işleri meşruiyet olarak ortada, senaryo grubuyla pazartesi toplanacaktık diyor. Aynı gece niye gidip atasın kendini? O yüzden bir varlık sancısıyla değil, kalbî bir duygunun etkisiyle çekip gittiğine inanıyorum.

Ne hissediyorsunuz şu anda?

Bir yara, bir tür burukluk hissi kaldı bende. Daha geniş imkanlarla kendini ifade etme şansını bu toplum ona verebilmiş olsaydı, daha başka şeyler çıkarabilirdi. Bir de yazı konusunda birçok insan cimridir, her kelimesini not eder, saklar, olmayan bir şeyden bile bir sürü hikaye çıkarır. Metin tam tersiydi, onun sohbetlerde anlattığı hikayeler ve 20 - 30 kişiyi birden gülme krizlerine sokan o dille onlarca yazıyı, edebi imgeyi havaya savurmuştur, insanların zihinlerine nakşetmiştir.

“Hâlâ cüzzamlı görmüş gibi bakıyorlar”

Neler yaptınız o günden sonra?

Hayatım boydan boya değişti. Param yoktu, iş bulamadım, söylendiği gibi televizyon dünyasına dönmek istemedim ama, zaten bırakmıştım. “Kan Sıcak Akacak”ı kendim yayınladım çünkü başta Metis olmak üzere birçok kimse “Kapımıza uğramasın” diye aleni düşmanlıklar sergilediler. Bugün bile bir cüzzamlı görmüş gibi bakıyorlar. Tahliye edildiğimde Metin, Metis’te kalan telif paralarını almamı istedi, Müge Gürsoy beni kovdu. Kitabım yayınlandığı hafta toplatıldı, ‘halkın ar ve haya duygularını rencide etmek’ suçundan. Tarlabaşı’nda bir evde oturdum.
Çok ağır ve karanlık yıllarım oldu. Uyuşturucu kullanıyordum, ölmek istedim, kendini ifade edememek kadar korkunç bir şey olabilir mi? Üstelik de bu süreçte aç biilaç olmak. Su kaçak, elektrik kaçak, ısıtma yok.

“Kitaplarım internet sitesinden indirilebiliyor”

Sonra nasıl toparlandınız?

2002’de Atlas’a yazı yazmaya başladım. Sonra derginin reklamlarını okudum, beni aradılar ve mesleğe niteliksiz bir dublajcı gibi başladım. Şimdi reklam, belgesel okuyorum. Hayatım aç kalmayacak, normal bir evde oturacak bir seviyede devam edebiliyor. İnternet sitesi yaptım, “Kan Sıcak Akacak”ı da, diğer yazdığım iki kitabı da koydum, insanlar bedava indiriyorlar. Duvara karşı yazıyormuş hissiyle devam ediyorum ama hâlâ anlatacağım hikayeler olduğunu düşünüyorum.

“Geçmişle Metin’in intiharını birleştirmek zırvalık”

Metin Kaçan’ın intiharının o olaya bağlanmasına ne diyorsunuz?

Metin’in son yıllardaki duygusal iklimini, hangi fikir bahçelerinde gezindiğini bilmiyorum. Ama benim görüşümü soruyorsan bütün bu hikayelerle bu gidişin hiçbir ilgisi yok. Tabii ki bütün bu hadiseler ikimizin de hayatında bir yangın yaratmıştır. Fakat 18 sene geçti, köprülerin altından çok sular aktı, kişilerin duyguları, düşünceleri, dönüşüme uğradı, farklı ırmaklarda aktılar, farklı yemişlerden yediler ve Metin bence o badireleri çoktan geride bıraktı. Sosyal anlamda bu travmanın izlerinin herhalde minimuma indiği bir zamanda gidip böylesi bir bireysel kararla hayatına son vermesinin başka bir duygunun sonucu olduğunu düşünüyorum. Çünkü bahsettiğim hikayeyi evet, yarasız beresiz değil, etkilenerek atlattı ama oturup bir hatırat bile yazmaya gerek duymadı. Yaşamayı seven bir adam o, belki yaşamasızlığa dair bir şey yazmak istemedi. Benim düşüncem bu. İlk günden beri en basit çarpıcı şeyle diğer en basit çarpıcı şeyi bitiştirip bundan olabilecek en embesil senaryoyu üretmek yolunda olan bir sosyal medya kitlesi var. Bir insanın hayatının belli evreleriyle hayatının sonlandırdığı anı bitiştirmek kadar
zırva bir şey olamaz.