Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Emek yürüyüşünde biber gazı yiyen, sırılsıklam olan Rıza Kocaoğlu “Ben İzmir Tepecikliyim, biraz sert muhittir. Liseden itibaren düşündüğümü bağırmaktan çekinmem. Oradan ve maçlardan alışığım biber gazına” diyor. 20’li yaşlardaki öfkesini yendiğini söyleyen oyuncu: “Neden geride başlıyorum öfkesiydi o. Büyüdüğüm semti görseniz, benim oyunculuk okumam gerçekten mucize”

“Büyüdüğüm yeri görseniz... Oyunculuk okumam mucize”

Emek yürüyüşünün simge fotoğraflarından biri oldu, kollarını açmış bağıran, sırılsıklam Rıza Kocaoğlu... Sokağa dökülen kalabalıklarda sık gördüğümüz bir yüz o. Hiç çekinmiyor, inandığı bir şeyi sonuna kadar haykırmaktan, geçen hafta olduğu gibi. İzmir Tepecik’te Amigo İsmail’in oğlu olarak başladığı hayat onu başka bir yere getirmişse de içindeki sokak çocuğu duruyor. Onu özel kılan da bu. “Kuzey Güney”in hâlâ özlenen Ali’si, “Karadayı”nın Kibrit Yasin’i, iyi oyuncu, iyi eylemci Rıza’yla buluşurken, onun Dot yıllarından beri bildiğim çocuksu enerjisi vardı aklımda. Neşeli bir konuşma olur derken sohbet aldı başını derinlere gitti, kendimizi büyüdükçe artan yalnızlıktan, ilişkilerden konuşur bulduk.. Hiç bilmediğim bir Rıza’yla karşılaştım, meğer iki zıt karakter saklarmış içinde...

Emek yürüyüşünde yine ön saflardaydın. Birçok meslektaşın kendini böyle konularda ortaya atmayı tercih etmiyor, senin farkın ne?

Ben düşünerek değil duygularımla hareket ediyorum. Yanlış giden bir şey olduğunu gördüğümde bir şey yapma hissi uyanıyor ve o his de beni benim gibi hisseden insanlarla bir araya getiriyor. Başkaları neden yok ben bilemem ama ben de isterim arkadaşlarımla beraber yürümek. Sendikamız var, oradan da yoğun bir katılım yoktu. Bilmiyorum, ben artık mesleğim ve yaşım icabı düşündüğüm her şeyi söyleyebilir hissediyorum kendimi.

Haberin Devamı

Sen daha gençken de böyleydin...

Çünkü çok kaybedecek bir şeyim olduğunu düşünmüyorum. Yokluğu biliyorum, tekrar oraya dönersem de çok bir şey kaybetmem. Mesleğimi her yerde yapabilirim, sözümü söyleyecek bir alan her zaman bulabilirim cesareti var.

“Karadayı”da bir polisi oynuyorsun ve geçen hafta polisten tazyikli su ve biber gazı yedin.

Bir de çok komikti, güle oynaya başladık, 7’den 70’e herkes vardı... Böyle bir eyleme bunun yapılmasını bence onlar da istemiyordu çünkü öncesinde benimle fotoğraf çektiren polisler oldu, bunu yaptıktan sonra ben “Ne yapıyorsunuz?” dediğimde mahcup bakan polislerle yüz yüze geldim. Bu emri veren nasıl yaptı anlamıyorum. Film Festivali oluyor o caddede, milyonlarca insan geçiyor her ulustan ve orada sanatçılar yürüyor, sanatseverler yürüyor, amaçları belli, bir sokağa girmek. Sinemayı işgal mi edeceğiz? İşgal etsek ne yapacağız? Gücüme gitti, fotoğraf çektirdiğimiz polisler biber gazı sıktı sonunda. Ben alışığım biber gazına da ıslanmaya da ama böyle bir yürüyüşe yapmaları tuhaf geldi. Şu da var, bir barış sürecindeyiz ve ben bunu destekliyorum.

Haberin Devamı

“Akil insanlarda Şerif Mardin’i, Sezen Aksu’yu da görmek isterdim”

Süreç hakkında ne düşünüyorsun?

İşlerin iyi gittiğini düşünüyorum. Akil insanlar listesini de destekliyorum ama mesela Şerif Mardin ismini görmek isterdim, Gündüz Vassaf’ı isterdim, Yıldırım Türker’i kesinlikle isterdim, Sezen Aksu’yu görmek isterdim, futboldan isimler olabilirdi. Yine de elini bu mevzuya uzatan herkese çok teşekkür ediyorum, bu konuda bir görev düşerse de her şeyi yaparım. Birinci konu o, o durmadıkça her şey yalan, hayat ancak o zaman başlar.

Haberin Devamı

Ama umutluyum diyorsun...

Çok güzel bir rüzgar esiyor. Bütün toplumsal yapılara doğru bu rüzgarın izdüşümünü görmemiz gerekiyor. O barış olduğunda Emek sineması da olsun ki duygusu, tarihi olan bir sinemada birlikte film izlesin Kürtlerle Türkler. Gezi Parkı’nda nefes alabilsinler. Onlarla barışıyorsun, o zaman sanatçılarınla da barış, toplumun aykırı her yanıyla barış.

Sanatçıların aykırı kesim olduğunu mu düşünüyorsun?

Aykırı kesim değil ama bir gerilim var, Şehir Tiyatroları, AKM, Emek sineması konusu. Yani çok mu zor, bu ülkenin sanatçıları senden bir şey rica ediyorlar, Emek sinemasını olduğu yerde koru, bu bir simge. “Tamam, onu da sizin için yapıyorum” demek ve bir bahar rüzgarı daha estirmek çok zor değil bence. Herhalde kentsel dönüşümün simgesi haline getirdiler onlar da kendi taraflarından ve İstanbul’u yıkmaya Emek’ten başlayacaklar.

Bugün 17.00’de yine Emek yürüyüşü var. Kalabalık olur mu sence?

Olması gereken, bir öncekinde mağduriyet yaşamış arkadaşlara destek olmak için bütün sanatçı ablalarımızın, abilerimizin orada olması. Biz direnirsek en güçlüsü olacağını biliyorum ben. Onlar da bu eylemde bunu anladılar bence. Bir şey olmaz, biz her hafta gidelim ıslanalım, yeter ki Emek sinemasını yıkmasınlar.

Biber gazına nereden alışıksın?

Ben liseden beri düşündüğümü bağırmaktan çekinmiyordum. Oradan alışığım ve futbol maçlarından. Emrah Serbes’le konuşuyorduk, o da “Ben bu kadar biber gazını kahvaltıda yiyorum” dedi, o da maçlardan alışık, Beşiktaş tribününden. Ben Göztepeliyim.

“Çok sevdim Kıvanç’ı vicdanlı, merhametli, çok içten bir çocuk o”

Çabuk öfkelenir misin?

Yirmili yaşlarda öyle bir şey vardı. Çabalıyorum, benim önümdeki en büyük engel kendi öfkemdi ve bence bunu erken anladım ve üstüne gittim. Şu anda nedensiz öfkem kalmadı hayata karşı.
O öfkenin de nedenlerini görmeye başlıyorsun bir yaşta. Yapamayacak mıyım, olmayacak mı duygusu insanı bir şekilde öfkelendirebiliyor hayata karşı. “Neden 3-0 geride başlıyorum” öfkesi o.

Ne açıdan geriden başladın?

Her açıdan, sosyoekonomik açıdan, geldiğim yer açısından... Mucize, benim oyunculuk bölümünde okumam. Doğduğum, büyüdüğüm semti görsen, oradan burayı düşünmek bile zor. Ondan enteresan geliyorum belki insanlara.

Erkek muhabbetine takılan biri misin, yakın kız arkadaşların da var mı?

Bir sürü kız arkadaşım var ve magazin basını hepsiyle beni sevgili olarak yazıyor zaten. Gupse (Özay) var, Gonca (Vuslateri) var, Hazal (Kaya) var.

İnsanlar dizinin de etkisiyle sizi habire geceleri Kıvanç Tatlıtuğ ile geziyorsunuz sanıyor...

İlle dışarıda değil, evde de görüşürüz. Çok sevdim ben Kıvanç’ı, zaten o enerji tuttu ve diziye de o yansıdı. Çok vicdanlı, merhametli, içten bir çocuk o.

Dot’la bütün bağın kesildi mi?

Kesildi. Ben 2000 senesinde mezun oldum, Şehir Tiyatroları’nda, BKM’de, Dot’ta çalıştım ve hepsi zamanı dolduğu vakit bitti. Her bitişte zor zamanlar geçirdim psikolojik olarak ama her bitiş beni bir başka yere taşıdı. Dot’ta da çok şey öğrendim ama artık kendini tamamladı ve birbirimizi yıpratma noktasına geldiği zaman da bitti. Sağalttığım için kimseye karşı kin de duymuyorum. Tebessümle hatırlıyorum.

Röportajlarında yazarlardan alıntılar var; çok mu okursun?

İlişkiler ve hayatı birleştirirsek, ben şöyle yaşıyorum: İlişki bitiyor ve ben o duruma öyle saplanıyorum ki sadece hayatın dar bir yerini görüyorum ve orada kalıyorum. Bundan uyandığımda çok moralim bozuluyor. Çünkü şey demiş ya baba (Jim Morrison), “Hayat kısa ama geniş”. Biraz uzaklaşınca o genişliği görüyorum, edebiyat var, sinema var, müzik var, tiyatro var ve bunlarla tedavi olabiliyorum ama kendimi hep eksikli hissediyorum. Yeterince okumuyorum, dinlemiyorum diye. Şimdi felsefede yüksek lisans yapmak istiyorum. Enerjimi boşa harcamamı engelleyeceğini düşünüyorum. Felsefeye, sanata aşk acısından kurtulmak için tutunuyormuşum gibi oldu ama öyle...

“Büyüdüğüm yeri görseniz... Oyunculuk okumam mucize”

Rıza Kocaoğlu’nun kollarını açmış bağıran bu hali geçtiğimiz hafta gerçekleşen olaylı Emek yürüyüşünün simge fotoğraflarından biri oldu.

“Balık burcuyum, zor geliyor bazen hayat”

Bu herkesin merak ettiği vücut nasıl elde edildi?

Ciddi spor yapıyorum. Crossfit yapıyorum şimdi, birkaç branşın birleşiminden oluşan bir antrenman şekli. Askeri bir eğitime benziyor. Şınav çek, mekik çek, kocaman bir halatı salla, ağırlık topunu havaya at, zamanla yarış. Müthiş dayanıklılık sağlayan bir spor. Antrenman bitiyor, yorgun değil daha dinç hissediyorsun kendini. Hem crossfit, hem boks yapıyorum.

Sağlıklı yaşam meselesini de önemsiyorsun anlaşılan...

Önemsiyorum, yediğime içtiğime dikkat ediyorum. Ama alkol benim paradoksum. İçtiğim zaman ertesi günümü ciddi etkiliyor, ben bakma kırılganım, Balık burcuyum ve zor geliyor bazen hayat. İçmediğim zaman üç katı enerjim oluyor. Bu yaptığım sporla içki içmesem yarışmaya girebilirim.

“Babam, 30 bin kişiyi bir el hareketiyle kaldırabilir”

Baban çok ünlü bir amigo... Nasıl bir babaydı?

Babam ciddi bir örgütçü ve lider. Sahaya girdiğinde 30 bin kişiyi bir eliyle kaldırıp oturtabilen, bütün maçı organize eden, 10-15 otobüsü buradan Rize’ye sağ salim götürüp getirebilen bir adam. İyi bir hikaye anlatıcısı bir de. Aslında şaman gibi bir şey. Herhalde genetik bir şey,
biz de kardeşim Gözde ile bunu oyunculukta bulabildik.

Babanın başka işi vardı herhalde...

Kahvesi vardı, İzmir Tepecikliyim, biraz sert bir muhittir ama güzeldir. Bizim semtimizde Türkler, Kürtler, Egeliler, Çerkezler herkes birlikte yaşıyordu. Sıkıntımız milliyet değil ekonomiydi. Sonra ben kalkıp da İzmirli bir Kürt düşmanı falan tabii ki olamam çünkü ekmek yedik birbirimizden. Barış sevdalısı oluşumuz oradan kaynaklı.

“Eski sevgililerimin mutlu haberlerine hâlâ aynı şefkatle bakıyorum”

Ekşi Sözlük’te biri seni dünyanın en güzel kokan erkeği ilan etmiş, sırrını soruyor...

Annem beni tuzlamış küçükken.

Neyle yıkanıyor diye soruyor...

Valla yeşil sabunla yıkanıyorum. Bu röportaj nereye gidiyor ya?

Twitter’dan sevgilin olmadığını ilan etmişsin...

Evet, buradan da ilan ediyorum. Yalnızım, iyiyim. “Tek başımaydım, kötüydümden” geçip “tek başımayım, iyiyim” kısmındayım. Ayrılıklar biraz zor geliyor bana. Biri varken bir anda yok oluyor ve bunu anlamlandırırken ben yedi yaşında çocuk gibi oluyorum. “Vardı, nasıl yok oldu?” kısmını çok uzatıyorum ve ömrümden yiyorum. Artık bunu yapmamam gerektiğini anladım
34 yaşında. Sabah kötü uyanırsam da şiire falan sarılıp Turgut Uyar’la güne başlıyorum, o beni başka bir yere taşıyor.

Ayrıldıktan sonra birbirinin hayatında olamamak mı seni üzen?

O da var, zor çünkü emek veriyorsun, seviyorsun ve bitebilir de ama hayatında olmayacak oluşu ve o sevginin artık senle olmaması bana sahtekarca geliyor.
Ben mesela şimdi eski sevgililerimi görüyorum, çok güzel şeyler yapıyorlar ve gurur duyuyorum, yeni sevgilisiyle mutlu olduğunu görüyorum, hâlâ aynı sevgi ve şefkatle bakıyorum gazete haberlerine.

Nasıl yaşıyorsun ilişkilerini?

Çok yüksek başlıyorum, film gibi oluyor bütün ilişkilerim başlarda.
O yüzden belki de bitişi de çok düşürüyor beni.

Bundan sonrasına nasıl bakıyorsun, biri olsun hiç ayrılmayayım diye mi?

Yok, hiç öyle bakmıyorum, korkuyorum bu ara biri olup üzüleceğim diye.