Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

“Sultan” apar topar yayından kalktı. Nurgül Yeşilçay, Osman Sınav’ın yeni filmi “Aşk Kırmızı”nın setinde aldı soluğu. Filmin anlattığı aşk üçgeninin bir kenarını, hayat kadını Nazlıgül’ü oynayan Yeşilçay, “Geçmişle işim olmaz. İnsanlar eski sevgililerini buluyor falan. Bu filmde de var bu, hiç anlayamam onu”

Çok eğlenceli ve komik bir kadın Nurgül Yeşilçay. Çok da güzel. Fotoğraf için Cihangir sokaklarında dolaşıyoruz, bir teyze atlıyor üstüne, “Sen ne kadar güzelmişsin, ne kadar incecikmişsin” diye. “Plazma’lar çıktı, mertlik bozuldu” diyor. Sonra Josh’ta oturuyoruz, başlıyoruz konuşmaya. Baştan anlaşmışız, sevgili konusuna girmek yok. Geçmişten konuşmayı sevmiyor, kalkan dizisi “Sultan”dan da pek az bahsediyoruz. Yeni film “Aşk Kırmızı”, henüz çok ipucu vermek istemese de anlaşılan tuhaf bir aşk üçgenini anlatıyor. Üçgenin diğer kenarlarında ise Tayanç Ayaydın ve Ezgi Asaroğlu var. Biz de aşktan, meşkten, bol bol oğlu Nejat’tan konuşuyoruz, ki o da aşk değil mi zaten...
Masada bkz. İletişim’in patronu Banu Zeytinoğlu ile beraber çalıştığı Özlem Demirkıran da var. Bir süre sonra bayağı bir “Sex and the City” ekibine dönüşüyoruz.
Arada Josh’ın işletmecisi Mari Parsehyan da katılıyor söze, öyle hep beraber gülüyoruz, konuşuyoruz...

Haberin Devamı

“Aşk Kırmızı” hakkında tek bilinen, bir aşk üçgenini alattığı...

İnsanları sarsacak bir film olduğunu söyleyebilirim. Herkesin biraz düşünmesini sağlayacak. Çok kadın tarafından bakan bir film. Bir de benim özellikle söylemek istediğim şey, Facebook çağındayız ya biz. Herkes bir geçmişe gidiyor, eski sevgililerini buluyor falan, benim hiç anlayamadığım bir durumdu o. Bence geçmiş bitmişse bitmiştir ama insanlar geçmişe çok saplanıp kalabiliyorlar. Bu filmde de öyle bir şey var. Geçmişin insanları ne kadar etkilediği...
n Bu bayağı tehlikeli bir hale geldi değil mi insanın ruh hali açısından...
Ben geçmişi hiç sevmeyen bir insanım. Hemen geleceğe bakarım, hiç işim olmaz geçmişle. Her şeyin kendi çağında güzel olduğunu düşünürüm. İnsan eski sevgilisine niye geri döner, bunu da hiç anlamam. Madem dönecektin, niye ayrıldın? Şeyi de hiç merak etmem; ne yapmış, ne etmiş... Bana ne, benden sonrası tufan. Yapanlara da sinirleniyorum. Bazen kız arkadaşlarım var, bir sürü etrafta insanlar oluyor, hiç görmüyorlar, öyle saplanmış kalıyorlar. “Önünüze bakın” diyorum, hayat çok güzel.

Haberin Devamı

Nasıl beceriyorsun hiç geçmişe bakmamayı?

Bunu becermek için yapmıyorum, benim karakterim. Geçmişte yaptığım işlerden bahsetmeyi de sevmiyorum. Bazı insanlar bir şeyleri yaşarken anlatmak için yaşıyorlar ya, ben mesela gittiğim yerlerde fotoğraf da çektirmiyorum. Unutuyorum çektirmeyi. Yaşamayı seviyorum o anı.

“Sevgilisi varsa niye seveyim?”

Bu filmdeki kadın nasıl bir kadın?

Nazlıgül, hayat kadını. Çini kursuna gidiyor boş zamanlarında. Aslında tabii neler neler yaşamış bir kadın olarak saf tarafları çok fazla bence. Hâlâ insanlara çok güveniyor.

Ve bir aşk üçgeninin içine giriyor öyle mi?

Evet bayağı bir aşk üçgeni, öyle böyle değil. Herkes herkesi çok seviyor filmde.

Haberin Devamı

Filmin tanıtımında seyirciye sorduracağı sorular var: İnsan aynı anda iki kişiyi sevebilir mi? Sence?

Herkesin aşkı yaşama ve algılama biçimi farklı. Ben hayatta yapamam mesela. Ama bizim filmde olduğunda ben herkese hak veriyorum.

Birini seviyorsan onun sevdiğini de sever misin?

Saçını başını yolarım. Çok mu gerçekçi cevap verdim? Ne oluyor yani, niye seviyorum ki? Hayır tabii çocuğunu seversin, köpeğini seversin, yastığını seversin, ayakkabısını seversin, ailesini seversin ama başka bir sevgilisi varsa niye seveyim? Aslında böyle bir durumda iki kadın çok da iyi anlaşabilir. Düşünsene aynı adamdan hoşlanıyorlarsa bir sürü zevkleri de ortaktır büyük ihtimal. Arada adam olmasa anlaşır da, arada adam varsa saçma, birinin aradan çekilmesi lazım. Ya benim hiç sevmediğim şeyler bunlar. Ben o kadar dürüstümdür ki, karşımdaki beni aldatır,
onu yapar, bunu yapar, ben hâlâ bir şey yapmam. Onunla berabersem onunla beraberimdir.

Aldatıldığını fark edersen?

Fark edince de ayrılırsın. Ama ayrıldıktan sonra anlarsın ya bazen, “Aa onu da yapmış, bunu da yapmış” dediğim oldu çok. O zaman hiç de öteki kadınlara karşı sevgi, dostluk, barış hissetmedim doğrusu.

Osman Sınav’dan teklif, dizi kalktıktan sonra mı geldi?

Evet. Aslında biraz hızlı oldu bu. Benim çalışma yöntemime çok uygun değil. Ben uzun çalışmayı seviyorum. Altı ay, bir yıl çalışayım, yönetmenle vakit geçireyim, mekanlara bakayım, müziği nasıl, kıyafetleri nasıl, tatlı tatlı geçirmek istiyorum o dönemi. En sevdiğim kısmı o, hazırlık kısmı. Ama bu çok çabuk oldu. Ben de boştum, hikayeyi de çok beğendim, Osman Sınav’la hep çalışmak istiyordum...

Kıyafetleri nasıl Nazlıgül’ün?

Şunu söylemek istiyorum: Sette çok üşüyorum. Bütün oyuncu arkadaşlarıma şöyle bir önerim var: Sakın kışın hayat kadını oynamasınlar. Hep böyle mini mini elbiseler giydikleri için kışın hayat kadını oynanmaz. Bu filmden öğrendiğimiz şey bu. Ama kıyafetleri çok güzel. Seben Koçibey yapıyor. Çok modern, kadını nasıl güzel göstereceğini biliyor, hiç öyle deneysel şeylere girmiyor çünkü benim oynadığım kadın, kadın yani. Bazı kadınlar vardır çocuk kadındır, bazıları erkeksi kadındır. Bazısı da ne yapsa kadındır. Bizim kadın biraz öyle.

“Nejat şahane bir çocuk”

Nasıl bir annesin? “Ye çocuğum” diye peşinden koşturuyor musun mesela?

Hayır, Allah herkese göre çocuk veriyor bence. Benimki öküz gibi yiyor ve ben klasik annelerin tersine “Yeter yeme” diyorum.

Neler yapıyorsunuz beraber?

İnanılmaz keyifli vakit geçiriyoruz. Dizi biter bitmez İngiltere’ye gittik. Nejat tatilleri mizvar bizim, sadece onun istedikleri yapılıyor. Paramızı ortaya koyuyoruz, sırt çantalarımızı takıyoruz. Ne istiyoruz, önceden internetten ayarlıyoruz. İngiltere’ye gidiyorsak müzikaller; mesela Lion King’i beş kere izledim. Bu sefer Shrek’i izledik, beğenmedim. Dinozor Müzesi, Legoland, geziyoruz... Çok eğlenceli bir çocuk. Hiç şımarıklığı yoktur. Her şeyi baştan konuşuyorsun çocukla, “Şu kadar paramız var, bunu harcayacağız, akşam güzel yemek mi yemek istiyorsun, oyuncak mı almak istiyorsun, kıyafet mi?” Diyelim ki Ferrari bilmem ne almak istiyor, diyorum ki “Bak çok pahalı, bunu alacağımıza şunu yapabiliriz”. “Tamam” diyor. Şahane bir çocuk, çok seviyorum.

Yalnız bir anne olmak yük getirdi mi sana?

Boşanmadan önce ondan korkuyordum. Sistemini kurduktan sonra bir zorluğu yok. Eğer sen mutlu olursan çocuğun da mutlu oluyor. Eminim ki boşandıktan sonra Nejat daha mutlu bir çocuk oldu. Çünkü her ailede olduğu gibi bizde de bağırış çağırış oluyordu ve Nejat daha içine kapanıktı o zaman. Tek başınasın, şahanesin, işin iyi gidiyor... Zaten ben hayattan öyle aman aman belkentileri olan bir insan değilim. Çocuğum iyi, onun okulu devam ediyor, şahane. Öbür türlü evlilik içinde “Bu hep böyle devam edecek” gibi hissediyorsun, hiçbir anını mutlu yaşayamamaya başlıyorsun. Tabii ki çok mutlu anlarımız oldu, ilk başlar bence muhteşemdi.

Her hareketinde çocuğunu düşünür müsün?

Düşünmüyorum dersem yalan ama ben de bir bireyim. Nejat için her şeyi yaparım ama ileride “Ben senin için saçımı süpürge ettim” demek de istemem. “E etmeseydin” derse ne diyeceğim? Biz bir evi paylaşıyoruz, o benim oğlum, canım ciğerim, her şeyim ama onun üstüne de çok fazla bir şey yüklemek istemiyorum. Benim kendi hayatım var, onun kendi hayatı var ve ikimiz birbirimizin en yakın akrabasıyız.

Anne olarak modelin var mı, mesela kendi anneni örnek alıyor musun?

Annemi özellikle örnek almıyorum çünkü annem bizim için kendini paraladı. Ben de şimdi diyorum ki, benim ihtiyacım olduğu anda annem yanımda değilse bu yine onun hatası. Biz yiyelim, o yemesin, biz giyelim, o giymesin, kadın 53 yaşında öldü dört çocuğa bakmaktan. Çocuğumu doğururken annem yanımda olsun istedim. Eğer annem yaşasaydı ona “Saçını süpürge etmeseydin” diyebilirdim.

“Cem Özer konuşmayı çok seviyor, yapacak bir şey yok”

Ne zaman biriyle görüntülensen, bir dergiye fotoğraf çektirsen gözler Cem Özer’e dönüyor.
Ne düşünüyorsun bu konuda?


Ama Cem de zamanında çok konuştu: “Artık beni ilgilendirmiyor, biz şahane bir ilişki yaşadık, bitti” diyebilseydi, orada biterdi. Ama konuştukça konuştu. Artık millet de “O konuşmuyor, bu konuşmuyor, Cem Özer konuşuyor, bari gidip ona soralım” demeye başladı. Hatta ben bile bir gün dedim ki “Bana niye soruyorsunuz, gidin Cem Özer’e sorun”. Ama GQ fotoğraflarımla ilgili söyledikleri hoşuma gitti, daha cool bir şey söylemiş. En azından bulaşmamış, “O sutyeni beğendim” filan da diyebilirdi. Cem her şeyi söyleyebilir ya. Ben beğendim o cevabı. (Nurgül Yeşilçay’ın GQ’daki fotoğraflarını görünce ‘Güzelim kadını kaçırdım’ dediniz mi?” sorusuna Cem Özer “Niye diyeyim, Nurgül’le ilgili her şeyi biliyorum. Biz çocuğumuzu klasik bir yöntemle yaptık. Osman Nejat’ı leylekler getirmedi” diye cevap vermişti.)

Peki sen “Konuşma bu konuda” demiyor musun?

Desen de durmuyor ki, demez miyim?
Yok, adam konuşmayı seviyor, hepimiz tanıyoruz Cem Özer’i, yapacak bir şey yok.

“Ruslar işi biliyor votka her şeye iyi geliyor”

Cildin için bir takım doğal reçetelerin var galiba. Neler kullanıyorsun?

Acıbadem sütüyle yüzümü temizliyorum, tonik olarak süt iyi geliyor, limon iyi geliyor, önemli olan asit. Yüzünü germek istiyorsan, mesela bir gala mala olduğunda yapıyorum onu, yumurta beyazı. Sürüyorsun, kuruyunca yıkıyorsun. Saçı balla yıkadığın zaman gerçekten çok güzel oluyor. Şampuanın içine onda bir oranında gibi bal koy, yemin ederim çok gür ve parlak, çok güzel bir şey oluyor.
Aaa votka limon bir de. İçiyorsun ya, arada da yüzüne sür, şahane yapıyor. Yılların deneyimi bak. Votka her şeye iyi geliyor, bu Ruslar işi biliyor. Onu da nereden öğrendim, komünizm bizim eve çöktüğü için, her Türk kadını gibi, bir ara bir bakıcımız vardı kadın, pedagog, sürekli Çehov okuyor, Dostoyevski okuyor evde. Nejat hastalanır, boğazına votka sürer, çocuk hemen iyileşir. Sivrisinek için votka, terlemek istemiyorsan votka, güzelleşmek için votka.

“Oğlumdan aldığım iltifatları hiçbir erkekten almadım”

Günlük hayatında nasıl giyiniyorsun? Çok istikrarlı bir tarzın yok galiba...

Benim şöyle bir sorunum var, ben Bebek’te oturduğum için burası benim mahallem. Bazen canım bakkala gidip ekmek almak istiyor. O sırada da makyaj yapıp gitmek bana ters geliyor, eşofmanımı geçiriyorum üstüme. Ama tabii unuttuğum şey, Bebek, İstanbul’un en popüler yeri. Güzel kadın olayım, güzel güzel giyineyim falan çok seviyorum ama üşeniyorum. Haftada bir gün boşsam pijamalarla evde oturmak istiyorum. Ama şunu söyleyeyim; oyuncu olmasam çok rüküş olabilirdim, bayağı böyle otrişler falan.

Oğlun seni beğeniyor mu?

Oğlumdan aldığım iltifatları hayatımda hiç kimseden almadım. Güzel bir kadın fotoğrafı falan görür gazetede, atıyorum, Monica Bellucci, “Anne bu sen misin?” falan...

“Atıf Yılmaz gibi kadın seven bir yönetmenimiz yok”

Sen yeni dönemdeki genç sinemacılarla pek çalışmadın...

Hepsi de arkadaşım. Denk gelmedi herhalde. Bir de bakıldığında bu sene ilk defa Adana’da
kadın filmleri vardı. Şimdiye kadar o kadar çok erkek filmi vardı ki...

Türk sinemasında niye bu kadar az kadın hikayesi anlatılıyor sence ?

Erkek oldukları için, herhalde o dünyayı daha iyi tanıdıkları için yönetmenlerimiz, hatta ben şunu bile düşünüyorum, çok saçma olabilir ama, sevgilileri, karıları kıskanıyor olabilir mi diye bile düşünüyorum. Neden yapmıyor olabilirler ki? Atıf Yılmaz gibi kadın seven bir yönetmenimiz yok.