Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Her yaptığı şarkıyla halkın damarını bir şekilde yakalayan Serdar Ortaç, müzikte 20’nci yılını kutluyor. Ama evlilikle taçlanan mutluluğu, MS teşhisiyle yarım kaldı... Üstelik “Ahmet Kaya’ya çatal atan adam” sıfatıyla mücadele ediyor yine

“Gene zirvede olacağım, siz bakacaksınız”

Tarihler 12 Şubat 1999’u gösteriyordu, Magazin Gazetecileri Derneği ödül gecesi, bir kara lekeye sahne oldu... Yılın sanatçısı ödülüne layık görülen Ahmet Kaya, ödülünü alırken “Önümüzdeki kasette Kürt asıllı olduğum için Kürtçe bir şarkı yapıyorum
ve bunu yayınlayacak yürekli insanların olduğunu biliyorum” dedi. Ve bu kıyametin kopmasına yetti. Ama fitili bir ateşleyen oldu tabii... Kaya’nın ardından sahneye Serdar Ortaç çıktı. “Bu devirde kimse sultan değil” diye başlayan şarkısının sözlerini değiştirip “Bu vatan bizim, ellerin değil” diye değiştirdi, “Seni bir kalemde rezil ederim” bölümünü de özellikle Ahmet Kaya’dan tarafa bakarak söyledi ve amacına ulaştı. Ahmet Kaya’yı elbette rezil edemedi ama salondaki dünden razı kitleyi galeyana getirip meşhur çatal bıçak atma sahnesinin mimarı oldu.
O gün hiç bilmeden asıl kötülüğü kendisine yaptı: İsmine sonsuza dek “Ahmet Kaya’ya çatal atan adam” sıfatını ekledi. Ve sonradan özür dilese de o lanet bir daha peşini bırakmadı. Şimdi de zorlu bir sınavdan geçerken; MS hastalığıyla mücadele ederken acımasızca önüne aynı fatura konuyor: “Etme bulma dünyası” diyorlar, en hafifinden...

Babası romantik adamdı, annesine şiirler yazardı
Hafta sonu, bir “özçekim” video paylaştı Serdar Ortaç Twitter’dan... “Ahmet Kaya’ya çatal attıysam ellerim kırılsın, annem ölsün” diyordu özetle... Sonunu da “Yatağa düşmemi fırsat bildiniz ha, yazıklar olsun size”ye bağlıyordu. Aslında tam, yıllardır şarkı formunda kahır mektupları yazan adamdan beklenecek cümleler... Öfke, intikam, isyan sosuyla birlikte... Twitter’a en son “Ben sahnede uçardım, zıplardım eskiden, gene öyle olacak. Gene yazcam, okuycam, gene kıskanacaksınız ve gene zirvede olacam siz bakacaksınız” yazan Ortaç’a acil şifalar dileyerek onu bu “Hani bir zamanlar fakir ama gururlu bir genç vardı” noktasına getiren hayat hikayesinin başına dönelim...
Torna tesviye atölyesinde tanışıp büyük aşkla evlenen Nesrin ve Mehmet Ortaç’ın büyük oğlu Serdar, 16 Şubat 1970’te Vakıf Gureba Hastanesi’nde dünyaya geldi. Romantik bir adamdı babası, şiirler yazardı karısına... Ama büyük aşktan büyük bir mutluluk çıkmadı, bu da Serdar için bir muamma olarak kaldı... “Bir kadına nasıl davranılması gerektiğini öğrenemedim. Hangi dozajda sevgi, hangi dozda gerekirse nefret, asabiyet? Rahmetli babam da öğrenemeden gitti” diye isyan ediyordu...
Ama babasının sert bir adam olduğu da kesindi. Mehmet Bey kendi atölyesini kurmuş, oğlunu da yanına almıştı. Atölyede tuvalet temizleyen Serdar, hafta sonları da simit ve su satıyordu. Üstelik kazandığı paradan da sadece yüzde alıyordu. Serdar’ın tabiriyle “Hem iş hayatını hem de etraftaki hainlere karşı nasıl ayakta durulması gerektiğini” öğretiyordu baba Ortaç oğluna.
Aileye iki oğlan daha, Sertaç ve Serkan katılsa da babası işi Serdar’a devretmek niyetindeydi. Nitekim meslek okulunun torna tesviye bölümünü bitirdikten sonra iki sene çalıştı babasıyla ama yapamadı. Ve Bilkent Amerikan Dili ve Edebiyatı’na kaçtı. Fakat kendisini İzzet Çapa’ya tarif ettiği şekliyle “Kulağında küpe, boynunda dolar şeklinde kolyelerle kaykay yapan bir fırlamaydı” ve önüne konan ilk kalın kitapta bu faslın da ona göre olmadığını anladı. İki seneyi DJ arkadaşlarıyla takılarak, gezip tozarak geçirdi, sonunda okuldan atılıp baba evine döndü.

Başlarda kendi sesine tahammül edemiyordu
Aklında fikrinde müzik vardı. Arada küçük melodiler mırıldanıyor ama kendi sesine tahammül edemediği için kimseye dinletmiyordu. “Müzikle beni ne kavuşturur?” diye düşündü, 1991’de İstabul FM’de programa başladı. Ve kısa sürede ses getiren programın verdiği özgüvenle “Karabiberim”i Metin Özülkü’ye dinletmek üzere Melih Kibar’ın stüdyosuna gitti. Fakat Melih Kibar’ın “Olmaz oğlum, senin sesin cıvık cıvık geliyor” sözüyle konu kapandı. Sonunda radyoda şarkılarını Ebru Gündeş’e dinletti ve şansı döndü. Raks’a çağrılması, Koral Sarıtaş’la tanışması ve ilk albümü “Aşk İçin”in çıkması 16 günde oldu ve bir gün ekranlarda şöyle bir manzarayla karşılaştık: Esmer bir kızın göbeğinden zeytin yerken “Karabiberim, vur kadehlere” diyen, tek kaşlı, uzun saçlı, ince sesli bir delikanlı... Ama gerçek şu ki halkın bir damarını yakalamayı başarmıştı bu kavruk delikanlı, albüm 1.5 milyon sattı.
En oynak şarkılarla en jilet attıranlarını bir araya getiriyor, her seferinde tam 12’den vuruyordu. Bunu “Zaten hep aynı şarkıyı söylüyor” diye yorumlayanlar da vardı ama özgüveni tamdı: “Bülent Ersoy benim için ‘Bu kadar genç bir adamın Türk sanat müziğinin 600 senelik uşşak makamıyla şarkı yapmasına hayret ediyorum’ dedi. Tabii ki şarkılar birbirine benzeyecek. Eğer benzemezlerse bir yerde hata var demektir zaten.”

“Şarkı sözü oynamak, zıplamak, ağlamak içindir”
1996 “Yaz Yağmuru”, 1998 “Gecelerin Adamı”... 2001 “Sahibinin Sesi”... İkişer yıl arayla “Okyanus”, “Çakra”, “Mesafe”, “Nefes”, “Kara Kedi” ve “Ray”... Sadece kendi albümleri değil, başkalarına verdiği şarkılar da çok tutuyor, Ortaç bir hit makinesi gibi görülüyordu... İşin sırrı, ezbere bildiği uyak sözlüklerindeydi, öyle söylüyordu Ayşe Özyılmazel’e röportajda: “Eğer şahsiyet diyorsan belki üçüncü mısrada ‘haysiyet’ diyeceksin. Belki ‘haysiyet’i 18’inci mısrada ‘eziyet’ olarak göndereceksin. Kafiyeler çok önemli.” Anlam kaygısı ise geri plandaydı, bu arayış ayrıca sinirine dokunuyordu: “Şarkı sözü zıplamak için, oynamak için, ağlamak için yazılır. ‘Seni çöpe atacağım poşete yazık’ta derin manalar aramaya çalışıyorlar. Bulamayınca ‘Ulan, ne kadar saçmaymış’ diyorlar. Anlamlarıyla uğraşacağına zıplasana, eğlensene”.
Nitekim, anlamlarla uğraşacağımıza zıplayarak, eğlenerek geldik bugüne... Ortaç müzikte 20’nci yılını kutluyor. “Bana Göre Aşk” albümü ve nihayet “kendisine göre” bir aşkla... Çünkü şarkıları kadar aşktaki hayal kırıklıklarıyla da meşhur. 2011’de Milliyet’ten Neşe Mesutoğlu’na “Kariyerinin başındaki Serdar’ı görsem ‘Oğlum sakın bu işe başlama’ derdim” diyordu: “Ömrümün 17 senesini bu Serdar Ortaç’a verdim. Yaşıtlarım evlendi. Giden yıllar geri gelmiyor.”
Türk kadınları ona karşı önyargılı olduğu içinmiş ki hep yabancı sevgilileri oldu. Ve “Kulu kölesi olacağım kadınımı bulamadım” temalı arayışları artık son buldu. “Chloe benim için kırılgan bir çiçek gibi. Mesela manikür yaparken tırnağı mı acıdı? Benim canım acıyor. Beraber film seyrederken üşüdü mü? Ben titriyorum” dediği İrlandalı model sevgilisi Chloe Loughnan ile 6 Haziran’da nikah masasına oturdu. MS teşhisiyle gölgelenen mutluluklarının iyi haberlerle daim olmasını dileyelim.
Müzikteki son durumuna gelince, Serdar Ortaç dört sene önce Ajda Pekkan’a “Resim” şarkısını vererek son sınıfı da atlamış oldu. Artık onun müziğine “bakkal müziği” diye burun kıvıranların sığınacak yeri yok. Kendisinin bunu açıklamak için kurduğu “Bütün mücadelemin karşılığını aldım. Tabii bunda hükümetin de faydası var” cümlesini anlayan ise beri gelsin... Herhalde yine anlam aramamamız, zıplayıp eğlenmemiz gerekiyor...

Haberin Devamı

“Kumarı seviyorum, kime ne? Para benim!”

Haberin Devamı

Yıllardır kumarda kazandığıyla da kaybettiğiyle de sık sık gündeme gelen Serdar Ortaç, bu soruları “Seviyorum, var mı diyeceğiniz” şeklinde savuşturmayı tercih ediyor. Ona göre bu bir zayıflık, bir açık değil. “Seviyorum, zevk alıyorum ve oynuyorum” diyor: “Kime ne? Param benim değil mi? Millete oynadığım rakamlar çok büyük gelebilir ama bu göreceli bir kavramdır”.

Haberin Devamı

“Böyle adamakıllı hükümet görmedik”

Serdar Ortaç, Ahmet Kaya’nın çatal saldırısına uğradığı gece yaptıklarını savunurken kendi neslini “gaza getirenleri” suçluyor. Hakan Gence’yle röportajında “Bize ‘diyaloğa girmeyin’ dediler” diyor: “Savaşın, hırlaşın, onlar Kürt, onların dilini telaffuz etmeyin’ dediler.” Ve ilk defa dengenin Ak Parti hükümetiyle sağlandığını belirtiyor. Kendisi de hatasını ancak anlamış: “43 senelik hayatımda ilk kez karşımda, bütün ırkları, kökenleri bir araya toplamaya çalışan merkezci bir hükümet var. Türkiye bir daha böyle adamakıllı hükümeti zor bulur.” Ama iş sevgilisinin mini eteğine gelince değişiyor:
“Ak Parti hükümeti bugün sevgilimin eteğine karışırsa yarın Taksim Meydanı’nda soyunarak, çığlık atıp şarkı söylemezsem namerdim. Ben başörtüsünü yasaklarsam da gelip beni assınlar.”

“Çabuk geçer vatan borcu”

Serdar Ortaç “Vatan Borcu” adlı bir askerlik şarkısı yapmış ama vatan borcunun şarkıdaki kadar çabuk geçeceğine inanmadığından olsa gerek, askerliğini yedi kere tecil ettirmişti. Neticede, 1999 yılında askerlikten kurtulmak için hile yaptığı gerekçesiyle 66 gün hapis yattı. Çıktığında Yener Süsoy’a verdiği röportaj askeri cezaevi güzellemesiydi. “Sana yemin ederek söylüyorum ki insanına asker kadar iyi bakan hiçbir merci olmadığını anladım. Ufacık bir renk solukluğu gördüğünde komutan gelirdi, ‘Nesi var bu çocuğun?’ diye sorardı, revire götürürdü. Yemeğini tabakta bırakan hemen tespit edilir, o kişiyle mülakat yapılırdı” Kitaplarda gördüğü Mamak Hapishanesini canlı yaşadığı için kendisini şanslı sayıyordu. Askerliğini ise bedelli olarak yaptı.