Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Yıldız Tilbe 17’nci albümü “Şivesi Sensin Aşkın”da başkalarına verdiği şarkılarını söylüyor. Ve öyle bir yerde ki ne yapsa kabul görüyor. Bir Yeşilçam melodramını andırsa da kendince umut veren bir “başarı öyküsü” onunki

Yıldız Tilbe deyince gözümün önüne tarihi bir an geliyor, Flash TV’den. Almış mikrofonu eline, Kürtçe “Caney Caney” söylüyor, elinden tuttuğu İsmail Türüt’ün gözünün içine baka baka... Ogün Samast’a yazdığı güzellemeyle hatırlayacağımız Türüt, “Bendim buraların şahı, ağası” diye söze girecek oluyor; Yıldız hiç oralı değil, şarkı türkü oldu mu oraların şahı da, ağası da o... Türüt’le beraber Kürtçe türküde halay çekiyor, basbayağı... Oradan “Sarı Gelin”e giriyor ve “Gönül çalamazsın” ile son darbeyi vuruyor; Karin Karakaşlı’nın deyişiyle bir “Kürt-Ermeni-Alevi Bermuda şeytan üçgeni” yaşatıyor Türüt’e. O “Ne dikene dokun, ne gülü incit” diye tane tane anlatırken, apar topar kapanıyor program. Bize Yıldız’ın o dünyanın tekerine çomak sokmuş; öfkesini, tepkisini dalga geçerek ama dimdik söyleyen hali kalıyor yadigar...

Gül değil, kırçiçeği değil kardelen

Yadigar, onun aile arasındaki ismi... Tuncelili Alevi Zaza annesiyle Ağrılı Sünni Kürt babasının altı çocuğudan en küçüğü. 1966’da İzmir Gültepe’de doğdu. Babası Tekel fabrikasında mevsimlik hamaldı, annesinin bakkal dükkanı vardı. 1.5 yaşındayken üzerine kaynayan çaydanlığı devirdi, birkaç ay hastanede kaldı. “Doktorlar ‘Götürün, ölür!’ demiş ama kurtulmuşum” diye anlatıyordu, Ot dergisi röportajında Metin Üstündağ ve Emrah Serbes’e. Doktorlar bilmiyordu tabii, nasıl dirençli bir “kardelen”di o...
Çocukluğundan itibaren hep müzikten aldı gücünü. Karanlıktan korktuğunda şarkı söylerdi, âşık olan komşu kızlarının duygularına şarkılarıyla tercüman olurdu. Giderek mahalle arasındaki düğünlere çağırılmaya başladı. Her seferinde babası “Orospu mu olacaksın?” diye döve döve getirdi eve... Okulu orta 2’de terk etmiş, konfeksiyon atölyesinde çalışmaya başlamıştı... Baba baskısından kurtulmak için 18’inde 15 gündür tanıdığı bir delikanlıyla kaçtı. Bir yıl sonra, ismini Sezen Aksu’dan alan kızını doğurdu. 25’inde girdi Basmane’deki Pırlanta pavyonun kapısından. Kibariye’leri, Bergen’leri keşfeden Cengiz Özşeker, ondaki cevheri de anında fark etti. “Sana gülmek yakışıyor” dedi ve Gülen Yıldız koydu sahne adını... Babası gelip bulmasın diye...

Hüzünlü aşk şarkıları söyleyen kızdan hoplayıp zıplayan bir kadın çıktı
Kısa sürede müdavimleri oluştu, şöhreti Sezen Aksu’ya kadar ulaştı... Aksu İzmir’e gittiğinde Broadway’de dinledi bu kara kuru kızın ta ciğerinden çıkan şahane sesini ve “Gel vokalistim ol” dedi... Kocasından boşanıp kızıyla baş başa kalan Yıldız’ı Türkiye’nin en esaslı “yıldız”larından biri yapmaya götürecek yol açılmıştı artık.
Yıldız Tlbe’nin yüzü ilk kez 1993’te, Kanal 6’daki Sezen Aksu Show’da göründü.
Çıplak sesle “Zülüf”ü söylüyordu. Aksu’nun evinde kaldığı, vokalistliğini yaptığı dokuz ayın sonunda kendi tabiriyle “yeniden doğdu, tek başına çalışmaya başladı”. Aralarının neden açıldığı ise 20 sene merak edildi. Ta ki 2011 yılında konunun Uzay Heparı ile ilgili olduğunu anlatana kadar...
1990’lardaki serüveni Cem Özer’in “Laf Lafı Açıyor”uyla devam etti. Artık sıra albümdeydi. Ama şarkı bulamıyordu bir türlü... Ve bu yokluk ona Türk popunun gelmiş geçmiş en güzel şarkılarından birini; “Delikanlım”ı yazdırdı... 15 Haziran 1994’te de aynı adı taşıyan albüm çıktı... “Zülüf” de vardı içinde, bu zülüflerini yüzüne dökerek haykıran küçük kadından Sezen Aksu’ya bir selam gibi...
Ertesi sene “Dillere Destan” albümü geldi. Tarkan’dan “Havalım” şarkısını almıştı, düzenlemeler Ozan Doğulu’ya aitti, pop piyasasının tam ortasındaydı. 1996’da başladı sarsıntılar. Bir narkotik baskınıyla içeri alındı, üç gün gözaltında tutuldu ve tedavi gördü. “Aşkperest” albümü bugün klasikleşen parçalar içermesine rağmen o sırada çok rağbet görmedi ve Yıldız Tilbe bir duraklama dönemine girdi...
Bursa ve Eskişehir’de gece kulüplerinde çalıştığı bu dönemde İbrahim Tatlıses’in kendisine destek olduğunu, “Seni p.venklerin dayağından kurtardım” diye kafasına kakınca öğrendik yıllar sonra. Artık bir numaralı şarkı yazarlarımızdan olan Tilbe’nin de en güzel şarkılarını, misal bir “Seni Sana Bırakmam”ı Tatlıses’e verdiğini hatırlayalım ki kimin kimin üstünde ne kadar hakkı var, bilinsin...
1998’de Tatlıses’in firmasından “Salla Gitsin Dertlerini”yi çıkardı, 2001’de de “Gülüm” ile küllerinden doğdu. “Bin Dereden Su Getirsem”le yer yerinden oynarken, “Delikanlım”ı özleyen Tilbecilerin canı sıkıldı biraz. O ufuklara bakarak hüzünlü aşk şarkıları söyleyen kızın içinden davullar zurnalar eşliğinde hoplayıp zıplayan bir kadın çıkmıştı.
Bu daha başlangıçtı, sırada “Haberi Olsun”lar, “Yürü Anca Gidersin”ler vardı. Arada da yine “Çabuk Olalım Aşkım”lar, “Aşk Laftan Anlamaz ki”ler... Yıldız Tilbe tam da buydu... Önce kahırdan süründüren, sonra gözyaşını silip eline mendili verip oynatan şarkıların kadını... Bir de dansı vardı ki ritim duygusundan tamamen yoksun olduğu sanılabilirdi.. Ama belli ki onun içinde sürekli çalıyordu o aksak ritim.

Bu kadar dik duruşa ve pervasızlığa hiç alışık değildi bu piyasa
“Haberi Olsun” 2, “Yürü Anca Gidersin” 2.5 milyon sattı. Üstelik öyle olduğu gibi seviliyordu ki artık ne yapsa olurdu... Nitekim türkü albümü de yaptı, arabesk de... Hiçbir şey “tahtını” sarsamadı. Televizyona yaptığı programlar izlenme rekorları kırdı, nedenini anlamak için onun komşumuzun has kızı, özüyle sözüyle gerçek “delikanlı” olduğunu görmek gerekiyordu. Bu kadar dik duruşa ve pervasızlığa hiç alışık değildi bu piyasa. Politika yok, strateji yok, yanlış anlaşılma, sevimsiz görünme, kimseyi kızdırma kaygısı yok... Bunun sonucu olarak da Hakkı Devrim’in söylediği gibi: “Sizde itici olan hiçbir şey yok”. Allah aşkına başka hangi “star” dans ederken kafasından peruğunu çıkarıp sallar? İstediğini giyer, saçını türlü saçma renge boyar, yine yadırganmaz. Onun modası da kendine göre...
Bu ay yeni albümü “Şivesi Sensin Aşkın” geldi, 1994’ten beri başka şarkıcılara verdiği parçalarını söylüyor. Yıldız Tilbe sevenler yine pek mutlu....
En acıklı Yeşilçam filmleri kadar mendil ıslatan ama umutlu devam eden bir hikaye Yıldız Tilbe’ninki... Çünkü insanın hayata 10-0 yenik başlamış görünse de, kimseye eyvallah etmeden de çok sevilebileceğini gösteriyor. Başarıysa başarı bu.
Onu “tuhaf”, “yenik”, “kaybeden”
görenlere de cevap yine kendisinden gelsin: “Kaybeden de benim, kazanan da benim. Bir kayıp varsa benden giden, bunu
kazanan da yine benim. Kayıplarım benim kazançlarım. Ne kaybettiysem, kendi içimde kaybettim. O yüzden kaybım yok.”

Haberin Devamı

Çılgın saçları

Haberin Devamı

Gül değil, kırçiçeği değil kardelen

Haberin Devamı

İstediğini giyer, saçını türlü saçma renge boyar, yine yadırganmaz.

Yıldız Tilbe’den efsaneler

Şarkıları kadar efsane hikayeleriyle de ünlü Yıldız Tilbe... Birkaç örnekle açıklayalım mı?
* 1996 yılında narkotik şube baskınıyla göz altına alınırken kameralar bir şey söylemesini beklemişti. Ya da başını öne eğip utanmasını... Yıldız Tilbe ne yaptı? Kameranın göbeğine gözünü dikerek bağıra bağıra “Delikanlım”ı söyledi.
* Albümünü tanıtmak için yaptığı basın toplantısında ona İbrahim Tatlıses’i soran Seyhan Erdağ’a dört kere “Allah şifa versin” dedikten sonra ısrar üzerine gülümseyerek ettiği küfür televizyon tarihine geçti. Tilbe tazminata mahkum oldu.
* Bir diğer efsane anekdotu da “Kürt müsünüz?” diye soran muhabire verdiği cevaptır:
“Zoruna mı gitti?”

“Şarkılarımı internetten indirip dinlesinler”

Yıldız Tilbe’nin şaşırtan bir açıklaması da yine Ot dergisi röportajından, “korsan”a dair: “İnternetten şarkılarımı indirsinler. Ben hiç şikayetçi değilim. Ben de indiriyorum. Herkesin parası yok ki almaya, kaç kişi 13-14 lira verecek de CD alacak? Herkes indirsin.”