Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

“Kayıp Şehir” dizisinin Duygu’su Ayta Sözeri’yi Sezen Aksu’nun son Açıkhava konserinde sahnede izledik. “Benim zorlu geçen yıllarımın ödülü Sezen’le tanışmak” diyor. Hayatının güzel bir dönemi ama “trans dehşeti” haberlerine öfkelendiğini söylüyor: “Aç gazeteyi bak, kim yengesini bilezikleri için öldürmüş, kim sevgilisiyle kocasını öldürmüş... Heteroseksüellerin dehşeti daha fazla değil mi?”

“Heteroseksüellerin dehşeti daha fazla değil mi”

Fotoğraflar: ERCAN ARSLAN

Ayta Sözeri’yle tanışmayı “Kayıp Şehir”den beri istiyordum. Aysel’in akıl hocası Duygu olarak sevip bağrına basmıştı seyirci onu, dizinin ömrü kısa oldu. Ayta’nın hikayesi ise yıllardır asıl yaptığı meslek olan şarkıcılıkla devam etti ve ben onu nihayet Kınalıada Boncuk’taki meşhur programında tanıdım. Cuma, cumartesileri iğne atsan yere düşmüyor mekanda.
Ayta bütün görkemi, kendi tasarladığı şahane kostümleriyle bir boy gösteriyor, siz de onu tanıyan herkesin dile getirdiği o “sahne ışığıyla” tanışıyorsunuz. En son, Sezen Aksu’nun Harbiye Açıkhava’daki konserine çıktığında çok daha fazla kişinin gözünü alan ışığıyla...
Ayta’yla Cezayir Sokak’ta buluşurken aklımda onun merak ettiğim hikayesini öğrenmek var elbette.
Ama bir o kadar da son haftalarda iyice artan transseksüel cinayetleri var. Ben bu kadar dehşete düşerken, her okuduğum ölüm haberiyle, birçok LGBT derneğinde görev yapan, aktivist bir trans birey olan Ayta Sözeri ne düşünüyor, ne hissediyor, kim bilir? “Hiç senin tanıdığın biri öldürüldü mü?” diye sorduğum anda gözlerinden yaşlar dökülüyor,
çok fena hissediyorum kendimi. Biz gazetede “Bir trans cinayeti daha” diye bir haber okuyoruz, ondaki karşılığı “Kardeşim öldürüldü” oluyor.
Konuşurken insanın gözünün tam içine bakan bir kadın Ayta. Gözleri yaşarmadığı zaman yüzünde hep çok güzel bir gülümseme var, çok da matrak, herkese tatlı tatlı takılıyor sürekli. Sanki dünyanın en kolay hayatını yaşamış ve yaşamakta, ne dert, ne tasa... Ama öyle şeyler anlatıyor ki benim gidip ona ev vermeyen o emlakçıyı, yanına yolcu oturtmayan otobüs firmasını basasım geliyor. Nasıl katlanıyor buna, hayata nasıl hâlâ gülümseyerek bakabiliyor, bir de üstelik insanları sevmeye devam ediyor hâlâ, anlamaya çalışarak geçiyor saatlerimiz.

Haberin Devamı

Son altı ay içinde dört trans birey öldürüldü... Dehşet verici bir rakam...

Ayrıca intihar eden iki arkadaşımız var mesela, insan durup dururken intihar etmez ki. Biyolojik bir kadının çektiği bütün sıkıntıları çekiyorsun ve üzerine trans birey olmanın sıkıntıları ekleniyor. Ben balık çok seviyorum, alayım istiyorum ama bakmak lazım, öldürürüm diye korkuyorum ufacık bir süs balığını. Ve bir insanın başka bir insanın hayatına son vermeye karar vermesini anlayamıyorum. Psikolog değilim,
bu insanların ne derece hasta olduğunu bilmiyorum ama kuracak cümle bulamıyorum bunları duyduğum zaman.

Haberin Devamı

Bireysel hastalıklardan ziyade belki bu ülkede bu zemin neden buna bu kadar müsait, onu konuşmalıyız...

Doğrusu bu, evet. Acilen bir yasa lazım, nefret cinayetlerine büyük cezalar getirilmeli. Hafifletici sebeplere güvenememeli insanlar. Devlet tarafından koruma altına alınması lazım insanların yaşama hakkının.

Haberin Devamı

“Annem diziyi izledi mi bilmiyorum”

Bu haberleri okuduğunda ne hissediyorsun?

“Acaba benim sıram ne zaman gelecek?” diye düşünüyorsun... Yaptığın iş hiç önemli değil, her gün sokağa çıkarken sadece ona benzemediğin için senden nefret eden birinin gelip sana bir bıçak sokabileceği bir ülkede yaşıyorsun. “Yarın ben de olabilirim” diyorsun, “Trans bireyler için bir şey yapabildim mi?” diye düşünüyorsun. Aslında ölmekten korkmuyorsun, senden sonra gelecek olan trans bireylere rahat bir hayat yaşatabilmek, rahat da değil aslında, hayatı tırnak içinde normal şekilde yaşatabilmek için bir şey yapabilmek istiyorsun.

Sormak bile zor ama hiç öldürülen tanıdığın oldu mu Ayta?

Bizde annelik denen bir sistem vardır. Çok küçük yaşlarda baskılar yüzünden ailenin yanından ayrıldığın için hayatı tanımıyorsun ve dünyadaki en zor mesleği yapacaksın, seks işçiliği... Tanrı bana bir yetenek verdiği için, şarkı söyleyebildiğim için seks işçiliği yapmadım ama sana bu hayatı öğreten, tehlikeleri öğreten annelerin var. Benim de annem var, Ankara’da. Ayda ismi. Onun yetiştirdiği her kız birbiriyle kardeş oluyor. Yani Türkiye’nin dört bir yanındansın, her şeyin farklı ama kardeşsin. Ve benim annemin iki tane kızı öldürüldü, iki kardeşim öldürüldü benim. Onlardan konuştuğumuz zaman, Ayda’nın, anne dediğimiz kadının gerçekten anneleriymiş gibi ağladığını görüyorum, dayanamadığını, onların sevdiği şarkıları dinleyemediğini...
Bu nasıl bir acımasızlıktır ya Rabbim?

Üniversiteyi baban “Okuyamazsın” dediği için okumuşsun. Niye öyle dedi?

E tek başına kalıyorsun, evden kovuluyorsun, hayatın zorluklarını biliyor adam, ne yapacağım, o hayatta kaybolmamak için çalışmak zorunda kalacağım. Çalışırken okuyamazsın diye düşündü ama ben hem çalıştım hem okudum. Babama şimdi biraz daha hak veriyorum, ne yapacaktı yani, sen kendini tanımıyorsun, baban nereden bilecek nasıl bir birey olduğunu?

Annen daha ılımlı mıydı?

Daha anneydi. Ama benim kadar acı çektiğine inanmıyordum. Hatta bir konuşmamızda şöyle dedim ona, “Sen de haklısın, başka evlatların da var. Ama benim bir tane annem var”.

Annen oyunculuğunu beğeniyor mu?

Ketum bir kadın, çok söylemiyor. Bir de birkaç karikatürize rolüme denk geldi, herhalde diğerlerini de izlemiyordur. “Kayıp Şehir” hakkında hiç konuşmadık, izledi mi bilmiyorum. Garip bir tespiti vardı, “Gene orospuyu mu oynuyorsun?” diyordu. Ama Türkiye’deki bu zihin haritasının değiştiğini düşünüyorum “Kayıp Şehir”le.

“Yanına yolcu vermeyin yazıyordu bilette”

Hangi derneklerde aktifsin sen?

Pembe Hayat Derneği’nin aktivistiyim, KAOS GL’nin gönüllüsüyüm, SPoD’un üyesiyim, İstanbul LGBT’nin de kurucu üyesiyim.

Bu hafta sonu bir atölye var Lambda’da, “Polis LGBT olduğunuz için işleminizi aksatırsa ne yapmalısınız” diye. Çok oluyor mu böyle şeyler?

Tabii, hastanede bile tedavi edilmediğin oluyor. Devlet kurumlarını bırak, restoranda sana servis açmıyorlar.

Senin başına geldi mi böyle bir şey?

Geldi, hem de çok ünlü bir yerde. Kapıdan almadılar, “O tarzları almıyoruz” dediler, beni göstererek. Şimdi inadına gidiyorum ama. Görmeye tahammül edemeyeler görsünler diye.

Bir de otobüs hikayen var, korkunç...

Bilet hâlâ bende, saklıyorum. “Tro’dur, yanına yolcu vermeyin” yazıyor üstünde. Alırken fark etmedim, otobüse binmeden önce bilete bakayım dedim. Ailemin yanına gidiyorum, Bandırma’ya. Ve orada yeri yerinden oynattım. Annemlere gittiğimde müdürler ellerinde çiçekler, çikolatalarla geldiler, “İstemiyorum, açma kapıyı” dedim anneme. Sonra bir banko görevlisinin yaptığını bütün şirkete mal etmek istemedim, bazı sözler aldım, açıklama ibaresini tamamen kaldırdılar.

Bir de diziden sonra tanınır olmana rağmen ev bulamamışsın...

Apartmanın önünde emlakçıyı bekliyoruz, Cihangir’de. Apartmandan altı kişi falan çıktı, “Seni çok seviyoruz yavrum, ne güzel akıllar verdin sen o Aysel’e” deyip fotoğraf çektirdiler benimle. Ve emlakçı geldi. “Kim tutacak evi?” dedi, “Ben” dedim. “Burada travestiye ev vermiyorlar” dedi. “Neden?” dedim, “Bu apartmandakiler sevmiyorlar travestileri” dedi. “Ama biraz önce benimle fotoğraf çektirdi bu apartmandan çıkan insanlar?” dedim, “Yok yok, boşuna uğraşma” dedi.

Çok sinirlenmiyor musun?

Artık sinirlenmemeye çalışıyorsun, çünkü sinir sana zarar veriyor. Yıllar içerisinde kolit oldum. “Ne zaman değişecek?” diye düşünüyorsun, “Herhalde ben göremeyeceğim” diyorsun, “Yok yok, göreceğim” diyorsun sonra. Kendini kandırıyorsun.

Şimdi ne gibi planların var?

Belgeselim çekildi benim. Bir ödev olarak başladı, Çağnur Öztürk diye bir öğrencinin yüksek lisans tezi olarak. Ama çekmeye başladıktan sonra 20 dakika diye yola çıktığı şey 45 dakika falan oldu ve Altın Portakal’a gönderdi onu. Adı “Gizli Özne”. Benim bir günümle alakalı. Bir de dizi var ama detaylarını kesinleşince konuşuruz.

“Bazı cümleler yüzünden geri çevirdiğim çok rol oldu”

Bir röportajda, “Bir replik yüzünden reddettiğim diziler oldu” demişsin... Nedir o?

“Yabancı Damat”ta dört bölümlük bir rol vardı. Sonunda trans birey olduğunu anlıyor adam ve o da “Ne zannettin, ben tabii ki erkeğim” diyor. Öyle cümleler yüzünden çok geri çevirdiğim roller oldu. Ajansım böyle rolleri bana önermiyor bile. Pazarlık yapan, birini bıçaklayan, hapse düşmüş trans bireyleri oynamıyorum.

Bunları göstermemek gerektiğini mi düşünüyorsun?

Böyle şeyler yok ki zaten. Gazetelerin ‘trans dehşeti’ diye yazdığı ne? 20 tane polis var, o da gözaltına alınmamak için kendini kesiyor. Dehşet başka bir kişiye uygulandığı zaman dehşet değil midir? Kendine uyguluyor. Yoksa aç gazeteyi bak bakalım kim yengesini bilezikleri için öldürmüş, kim sevgilisiyle birlikte olup kocasını öldürmüş... Heteroseksüellerin dehşeti daha fazla değil mi?

“Heteroseksüellerin dehşeti daha fazla değil mi”

Ayta Sözeri, Harbiye Açıkhava Tiyatrosu’nda Sezen Aksu ile şarkı söyledi.

“Hayatımın her anında vardı Sezen Aksu”

Sezen Aksu’yla tanışmanız “Kayıp Şehir” dizisinden sonra mı oldu?

Aslında dizi sırasında Sezen, Yıldırım’a (Türker) soruyormuş beni. Bir gün uyuyorum otel odasında, telefon çaldı, açtım, “Ayta, Sezen ben Sezen” dedi. Ya uyuyorum ya da öldüm dedim. Çünkü hayatımın her anında vardı Sezen. İlk âşık olduğumda vardı, evden ayrıldığımda vardı, kendimi öğrendiğimde vardı, annemi görmeye çalıştığım ve göremediğim zamanlarda vardı, parasız kaldığımda vardı, aç kaldığımda vardı. Sanki beni takip eder gibiydi. Anlattım ya annelik sistemini, Ayda çok büyük bir hayranı Sezen’in ve bir elektrikle ona bağlı olduğunu düşünüyor. Ben o evin salonunda çerçevenin içinde Sezen Aksu fotoğraflarıyla yaşadım. Her yerde kendisi yoksa bile eli vardı, hata yaptığım zaman “Küçüğüm” diyordu, çok üzgündüm, “Gülümse hadi” diyordu.
Benim yaşadığım zorlu yılların ödülü Sezen’le tanışmak.

Ama daha fazlası oldu, adeta sana kol kanat gerdi...

Bu hayatta yalnız olmadığımı hissettiriyor Sezen Aksu bana. Ve bunu bazen çok küçük şeylerle, bazen de Harbiye Açıkhava Tiyatrosu’na çıkartıp şarkı söyletmek gibi çok büyük şeylerle yapıyor.

Ne hissettin o gün konserde?

Sezen Aksu’nun seni anlatması, sahneye çıkartması ve şarkı bittikten sonra büyük alkışlarla ve tekrar övgülü cümlelerle seni geri göndermesi... O an bir hissim var mıydı sence? Daha sonra videoları izlediğim zaman gördüm, kaçmışım zaten içeriye.