Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Gün geçmiyor ki yeni bir kadına uygulanan şiddet görüntüsüyle karşı karşıya kalmayalım. Çıta da sürekli yükseliyor üstelik. Son izlediğimiz görüntüler, Ağrı’nın Patnos ilçesine bağlı Andaçlı köyündendi. Bir koca, karısına bebeklerinin dışkısını yedirmeye çalışıyor, bir yandan da marifetini cep telefonuyla çekiyordu.

Herhalde bu unutulmaz hatıranın sosyal medyaya düşüp başına bela açacağını tahmin etmiyordu. Aslında sorun şu ki, yaptıklarının zaten başına bela açacak şeyler olduğuna inanmıyordu. Pek çok dayakçı ve işkenceci koca gibi. Bir dakika, karı onun karısı olduğuna göre eller ne karışacaktı?

Haberin Devamı

O işkenceden bir süre sonra iki küçük çocuğunu geride bırakarak baba evine kaçan Cansu Ş.’nin Habertürk’e anlattıkları tam da bunu doğruluyor. Daha 20 yaşında gencecik bir kadın, ilkokul mezunu ve “oraların adetine” göre yaşı geldiği için görücü usulüyle evlendirildiği günden beri eziyet görüyor. İlk dayağını gelinliğiyle yemiş. Üzerinde sigara mı söndürülmemiş, sopayla mı dövülmemiş, neler neler.

Kocanın bir izahı da var kendince; “Sen benim, ailemin kölesisin” diyor. Beraber yaşadıkları aile de aynı fikirde olmalı ki gözlerinin önünde yaşanan vahşete karşı çıkmak şöyle dursun, oğullarını haklı çıkartacak bahaneler üretiyorlar. Yok gelin de onla görüştü, bunla konuştu. Kadının kimle konuşacağına da kocası karar verir çünkü, “adetler” böyle.

Tanımadığı adamla çocuk yaşta evlendir, “ancak kefenle dönersin” diye korkut ve hayatta hiçbir güvencesi olmadan koca evine yolla. “Adetler” böyle.

Halbuki kız çocuklarına “uysal bir eş” olmaktan önce kendi ayakları üzerinde durmayı öğretsek, onları bir erkeğin insafına mahkum etmesek, “adetler” başlayacak bir yerden değişmeye. Koca dayağı ve işkencesi “adetten” olmaktan çıkacak.

Yok, meseleye “Canavar ruhlu adam, ne yapmış gördün mü?” şeklinde bir uzay gemisi aramıza inmiş gibi bakmaya devam edersek, sonu gelmeyecek kadınların gördüğü zulmün. Sosyal medya çalkalanacak, sonra gene durulacak. Bir sonraki ‘canavara’ kadar.

İnsan insan derler idi

Haberin Devamı

Metin Altıok... Behçet Aysan... Nesimi Çimen... Hasret Gültekin... Gülsüm Karababa... Asaf Koçak... Edibe Sulari...

Bir bir geçiyor isimler gözümüzün önünden. Ucu kırmızı bir kibrit yavaş yavaş aleve dönüşüyor. Hepsini yakıp kül edene kadar.

Tüyleri diken diken eden bir müzik çalıyor görüntüyle beraber. “İnsan insan derler idi / İnsan nedir şimdi bildim / Can can deyu söylerlerdi / Ben can nedir şimdi bildim”.

Şarkı çok güzel, en son “Fi”nin finalinde bir kez daha bütün Türkiye dinledi. Ama bir de böyle dinleyin.

İsimler resmi geçit yapıyor, kulağınızda büyüyor sözler. 16. yüzyılda Muhyiddin Abdal yazmış. Müzik Fazıl Say. Seslendirenler Güvenç Dağüstün, Cem Adrian, Burcu Uyar, Selva Erdener.

Kazım Kızıl yapmış videoyu. Topu topu 1 dakika 54 saniye. Yetiyor da artıyor 24 yıllık bir acıyı hatırlatmaya. İnsanların yakıldığını bu topraklarda, insanların.

Günlerden 2 Temmuz 2017. “Son bilmem kaç yılın en sıcak günü” yaşanıyor ülkede. “Çöl sıcakları” diyen var; “Afrika sıcağıymış bu”. Klima kesmiyor insanları, herkesin dilinde iki sözcük; “Çok sıcak”.

Haberin Devamı

Belki diyorum insanın iflahını kesen, nefesini boğazına tıkayan hava 24 yıl öncesini hatırlatmaya çalışıyordur. “İnsan nedir, can nedir bilin. Canların kalbinde olan inanç nedir bilin. Ayan (açık) nedir pinhan (gizli) nedir, bilin” diyordur. Şimdi bilin.