Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Okan Bayülgen, Gezi’den sonra bu kez 1 Mayıs’ta polislerle fotoğraf çektirdiği için hedef tahtasında. Ama aynı Okan Bayülgen, hâlâ “Bizzat Gezi’ciyim ve bundan gurur duyuyorum” demekten geri durmuyor

Tarih 26 Aralık 1996, saat 03.47, yer atv ekranları... Siyah takım elbiseli bir adam sigarasını yakıyor... Üflüyor dumanı yüzümüze doğru... “Efendim ‘Televizyon Çocuğu’ 100 program yapıp sona eriyor” diyor... “Her gece buradaydım. Sizler her gece buradaydınız... Başımıza gelen her şeyi unutmak, gülmek, daha çok, kahkahalarla gülmek ama hep unutmak için... Kırık dökük, hüzünlü, küçük, utangaç, cesaretsiz gülücükler... Bir ölünün arkasından anlatılan komik anılar gibi...”

Ölünün arkasından komik anılar anlatan adam

Sonra o adam yaşlanmaya başlıyor gözümüzün önünde... “Bu topraklar üzerinde yaşayan her adamın bildiği ve paylaştığı şeyleri kimsenin yüzüne vurmadık. Neden? Çünkü bizim üzerimize vazife değildi. Bizim şovumuz vardı. Şov devam etmeliydi. Ama sanıyor musunuz ki umursamadık? Üzülmedik? Delirmedik? Ama şov devam etmeliydi. Bir ölünün arkasından komik anılar anlatan adam gibi...
Bu televizyonun komiği, ben, Okan Bayülgen... Geceler boyunca kendi ölüsünün ardından konuşup durdu. Siz de güldünüz, gülmediniz mi?”
Şaşırtıcı bir yayındı... Ama zaten Okan Bayülgen sık sık şaşırtıcı şeyler yapmış biriydi. Bir kere seyircisinden bir şey kaybetmeyen bir program
niye bitirilsindi? Bilmiyorduk ki Bayülgen’in yayın serüveni başlayıp başlayıp bitirmelerle, bir şeyleri en yolunda gittiği anda rahat batması sonucu bırakmalarla devam edecek. Hayatında olduğu gibi...

Bir aşk hikayesi okulu asmasına neden oldu
Hukuk ve gazetecilik eğitimi almış Ümit Bayülgen ile ressam Emel Hanım’ın oğlu olarak 23 Mart 1964’te İstanbul Cihangir’de başlamış bir yaşam öyküsü... Annesi ile babası
o altı yaşındayken boşandı ve ayrıldıklarını anlamasın diye oğullarını Göztepe Taş Mektep’e yatılı olarak verdiler. Hafta sonları birlikte alıyorlardı. Ama bir süre sonra babası, avukat Doğudan Bayülgen’le, annesi boşandıktan sonra yerleştiği Bodrum’da tanıştığı İsmet Görgün ile evlendi... Okan Bayülgen de anneanne ve dedesiyle yaşamaya başladı. “Odasında Hitler ve Mussolini’nin resimleri vardı. Ne kadar tatlı bir faşistmiş” diye anlattığı dedesi Muammer Akman, bir tek Okan’a kızmıyordu. Ama ailede asıl benzetildiği kişi, dayısı Atilla Akman’dı. 17 yaşında şizofreni teşhisi konulan, 26’sında intihar ederek Bayülgen’in ümitsizlik duygusunu ateşleyen dayısı...
İlkokuldan sonra Galatasaray Lisesi’ne girdi. Yedi yıl okuyacağı ama mezun olamayacağı, yine de “tipik bir Galatasaraylı” olarak çıkacağı mektebe. Çift dikiş gittiği, müzik, edebiyat, folklor kulüplerinde faaliyet gösterdiği, Marks’ları, Engels’leri Fransızca okuduğu Galatasaray yılları, bir aşk hikayesi yüzünden okulu iyice asmaya başlamasıyla sona erdi. Önce annesinin yanına Bodrum’a gitti, 1984’te Şişli Lisesi’ni bitirdi. Bu arada çocukluğundan itibaren psikiyatrlarla yoğun mesaisi olmuş, 17 yaşındayken kendisine “kişilik nevrozu” teşhisi konmuştu ama İzzet Çapa röportajında dediğine göre “Efendi efendi uğraşarak yendi” bunu.

Sunucu, programcı, şovmen Okan’ın doğuşu
Liseden sonra fotoğraf eğitimi almak üzere Fransa’ya gitti. Ama ne yaptı? Tours Üniversitesi’nde hukuk okumaya başladı. Olmadı, ekonomiye geçti. O ara yine aşk yüzünden Türkiye’ye döndü, konservatuvar sınavına girdi. Aklında Fransa’ya dönmek, akademisyen olmak varken Mimar Sinan’da tiyatro okumaya başladı. Üzerine Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde yüksek lisans yaptı.
Devlet Tiyatroları’yla birlikte radyoculuk serüveni de başladı. 1993 sonunda Trabzon Devlet Tiyatrosu’na tayini çıktı, bir yıl bile kalmadan istifasını verip döndü. Tiyatrocu Okan Bayülgen’in sonu; sunucu, programcı, şovmen Okan Bayülgen’in doğuşuydu bu. Artık en aşina olduğumuz seslerden biriydi... Kısa sürede en çok gördüğümüz yüz de olacaktı. Önce Satel TV’de klip sunan genç adam olarak belirdi. Kısa süre sonra atv’de “Gece Kuşu” başladı, ardından “Televizyon Çocuğu”... Sempati duyulması zor biriydi. Zaten böyle bir derdi de olmadı hiç. Aksine, bütün varlığını, o ekranlarda süregiden “canlı yayına bağlanma” samimiyetsizliğini ters yüz etmek üzerine kurmuştu. Arayanları lafla dövmekten beter ediyor, elindeki kumandayla “uçuruyordu”.
100’üncü programın sonunda ara verdi, iki yıl sonra da “Zaga” ile döndü. Sürprizler, skeçler, canlı orkestra, bir cümbüş, bir tantana,
çok popüler olan magazin ve klip arkaları, Engin Günaydın’lı, Erkan Taşdöğen’li tiplemeler... Ne ararsanız vardı... Magazinin bu kadar göbeğinden seslenip de o dünyanın balonunu bu kadar başarıyla
patlatan da yoktu. 2005’te “Televizyon Makinası” başladı, Hakkı Devrim ile... En büyük eleştiriyi çağırdığı konukları dinlemediği için aldı... Zamanla daha “ciddi” konuların masaya yatırıldığı tartışma programlarında dinleyen yüzüyle de karşılaştık. “Herkes Bunu Konuşuyor” bu türün başlangıcıydı... “Bu Sizi İlgilendiriyor” da devamı...

Her zaman muhalif ve sivri bir adamdı
Program isimleri başlı başına bir yazı konusu... “Disko Kralı”, “Muhabbet Kralı”, “Kral Çıplak”, “Makina Kafa”, “Muhallebi Kafa”, “Çıplak Kafa”... An itibariyle hem Habertürk’te (“Okan Bayülgen Sunar”) hem Show TV’de (Makina Kafa”) birer programı var ve
1 Mayıs’tan beri de en büyük nefret objelerimizden biri. Evet, şehir abluka altındayken polislerle hatıra fotoğrafı çektirip üstüne “Bütün gün Tünel, İstiklal, Taksim’deydim, yüzlerce
canı sıkılan polis benimle fotoğraf çektirdi. Siz neredeydiniz?” diye sorması, sorunun cevabı “Sokakta
gaz ve cop yiyorduk” olduğu için öfke uyandıran bir hareket. Ama aynı adam “Sen abartılı tedbirler alıp
1 Mayıs Emekçiler Bayramı’nı polis bayramına çevirirsen iş daha da kızışır” da diyor mesela...
Peki, Okan Bayülgen’i çarmıha gererken sizin de gözünüzün önüne bir gece vakti Gezi Parkı’nda insanlara kitap okuyan adam gelmiyor mu? Ya da ekrandan bas bas “Anarşik olun anarşik, anarşi olmadan genç olunmaz” diyen adam? Şu an hâlâ “Bizzat Gezi’ciyim ve bundan gurur duyuyorum” diyen? Tamam, yine de inandırıcı bulmayalım ve hakaretler yağdıralım. Ama en azından şunu kabul etmeyelim mi? Her zaman sivri, muhalif, uyumsuz, ters köşe bir adam oldu ve bütün bu özellikleriyle bunca yıl televizyon gibi bir gücü parmağında oynattı. Alt tarafı bir televizyon şovuydu ama o cümbüşün içinde bir dolu da mesaj verdi... “Ve siz de güldünüz, gülmediniz mi?”

Haberin Devamı

Oyuncu Okan Bayülgen

Haberin Devamı

DEVLET Tiyatrosu’nda istifa ettikten sonra oyunculuğa zaman zaman sinema ve dizilerde devam etti. İlk filmi, Mustafa Altıoklar’ın çektiği 1996 yapımı “İstanbul Kanatlarımın Altında” idi. “Ağır Roman” ile yükselen sinema kariyeri daha sonra pek parlak bir gelişme göstermedi. “Romantik”, “Oyun Bozan”, “Hemşo” ve “Komiser Şekspir”, “Sır Çocukları” ve “Kanal-İ-zasyon”da rol aldı. “Garfield” ve “Shrek” başta olmak üzere bir sürü de seslendirdiği çizgi film var.

Haberin Devamı

“O kadar âşık oldum ki...”

İlk iki evliliğini çok gençken yapan Bayülgen, Zeyno Gönenç ile olan üçüncü evliliği ve onu izleyen aşk hikayeleriyle de çok gündeme geldi... Deniz Akkaya, Deniz Seki, Cansu Dere derken 2008 yılında Ayşe Özyılmazel ile beraber oldu. O sırada Ayşe Arman’a verdiği röportajda kadınların ayı ile insan arasındaki farkı değerlendirebildikleri için kendisini seksi bulduklarını söylüyordu. Çocuk konusundaki fikirleri de şöyleydi: “Tabii ki çocuk sahibi olmak istiyorum. Hatta tek bir kadından çocuk sahibi olmak yerine, aynı anda dünyanın farklı yerlerindeki bir sürü kadından çocuğum olsun istiyorum.” Fakat 1 Ocak 2009’da “O kadar âşık oldum ki, bu aşk benim gibi çocuk düşünmeyen bir
adamı bile çocuğa götürebildi” dediği Şirin Ediger ile evlendi ve aynı yıl İstanbul adını verdikleri kızları dünyaya geldi.