Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

“Türkiye agresif tavırlar gösterirken, biz de buna seyirci kalamayız. Cevap vermemiz lazım.” Pekiyi. Ne yaparak? “Türk mutfağını protesto edelim.” Rusya’nın Liberal Demokrat Partisi milletvekili ve Sağlık Koruma Komite Başkanı Sergey Furgal’ın vatandaşlarına tavsiyesi bu. Türk mutfağından vazgeçmeleri. Özellikle de dönerden uzak durmaları.

Sağlık Koruma Komite Başkanı olduğu için meseleyi sağlığa da bağlayarak anlam katmaya da çalışıyor bir yandan: “Bu ürünler ne kalitede hazırlanıyor bilemeyiz. Organizma için zararlı” diyor. Bugüne kadar biliyorlardı, kriz anında şüpheye düştüler demek ki. Ülkeler arası gerginliğe mızıkçı ilkokul çocuğu tepkisi! Bizim dönerciler hep yasta.

Haberin Devamı

Sonra dönüp bizim tarafa bakıyorum, biz zaten ezelden beri dağa küsen tavşanların ülkesiyiz. Şu anda ‘Rus konsomatris çalıştırmamakla’ övünen pavyonumuz var, oradan hesap edin. Bu şekilde ‘düşmana’ nasıl bir zarar vermek niyetindeler, bir sonuca ulaştıkları oluyor mu, bu ‘kesilen’ cezalar ne kadar süreyle geçeriliğini koruyor, merak ediyor insan. Rus F16’ları Türk jetlerini taciz etti diye evindeki Tolstoy’ları, Dostoyevski’leri öfkeyle yere çalıp Osmanlıca sözlükle ‘Alın size!’ diye pataklayan Türk gencinin de üst düzey bir espri anlayışına sahip olduğuna inanmak istiyor bir yandan. Şakadır inşallah.

Gelgelelim tarihimiz hiç de şaka olmayan benzerleriyle dolu. Rafındaki parası ödenip alınmış Coca Cola’ları “İsrail’in Müslümanlara eziyetini protesto ediyorum” diye sokaklara döken bakkala ne diyeceğiz misal? Tamam alma, satma istemiyorsan da onları satın almışsın bir kere. Yola dökerek ne elde etmiş oluyorsun? Aynısının bir de Coca Cola dolabını olduğu gibi balkondan atan versiyonunu gördüm. Bereket kimsenin kafasını kırmamış İsrail’in ruhu duymazken. Ayrıca bırakın bakkalı, bizim Coca Cola’yı Fanta içerek protesto eden, bunu da basın açıklamasıyla duyuran valimiz bile var! 1998 yılında Abdullah Öcalan’ı iade etmeyen İtalya’ya kızıp Roma’daki otel odasına zarar veren gazetecimiz de; ama artık o dedikoduya girecek.

Haberin Devamı

Hayır protesto iyidir aslında. Hoşuna gitmeyen şeye karşı çıkmak, sesini çıkarmak, sana dayatılan her şeyi sorgusuz sualsiz kabul etmemek, hakını savunmak, haksızlık karşısında tepki göstermek... Hep insan olmanın şanından...

Ama biz bunu biraz yanlış mı anlıyoruz acaba?

Muhtaç olduğumuz güç...

Başına her felaket geldiğinde ilk iş müziği, tiyatroyu, sanatı durdurarak ‘yas tutmanın’ yanlış olduğuna inandığımı yazmıştım daha önce. Özellikle karanlık bir saldırıya uğradığında... Birileri senin yaşamla bağını kopartmaya, umudunu kırmaya, geleceğini karartmaya çalışıyorsa direnmenin, karşı durmanın bir yoludur çünkü, sanata tutunmak. Duyarsız olduğun, vur patlasın çal oynasın eğlendiğin anlamına gelmez. Tam da düşmanına boyun eğmediğini, onun planını bozduğunu gösterir.

Fransa’da Paris’teki IŞİD saldırılarında ölenler için yapılan anma törenine bakın. Jacques Brel’in, Barbara’nın şarkılarıyla yad edildiler. Cumhurbaşkanı François Hollande, “Çocuklarımız özgür oldukları, hayatı sevdikleri için katledildiler” dedi; “Ama biz şarkı söylemeye, eğlenmeye, neşeye devam edeceğiz. Konserler, tiyatrolar devam edecek. Korkuya da, nefrete de prim vermeyiz.”

İşte bu. Bazen tek bir şarkıdadır, türküdedir direnmenin yolu. Barışa, hayata, insanlığa döşenen mayınlara inat nefes alabilmek için muhtaç olduğumuz güç...