Asu Maro

Asu Maro

amaro@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

27 Mart Dünya Tiyatro Günü vesilesiyle yapılan kutlamada, tiyatronun iki kuşağı buluştu. Alttaki hevesle üstteki tecrübe daha çok kesişirse, ortaya daha anlamlı işler çıkabilir diye düşünüyorum... Tecrübeli isimler, daha çok genç ekiplerle iş yapsa...

Tiyatronun  anlam  sorununa dair

Beyoğlu Hayal Kahvesi, Hayal Kahve’lerinin ilki, bir kuşağın büyüdüğü yerdi... Benim kuşağımın... Çünkü bara gitme yaşımızın geldiği yıllarda açılmıştı, gözümüzü ‘canlı müziğe’ orada açmıştık desem yeri... Şimdi onun yerini tutması beklenen Meşelik Sokak’taki Hayal Kahvesi’ne aynı sıcak hisleri besleyememiştim hiç. Belki kapıda durup bilet kesen, fazla davetkâr olmayan görevlilerden ötürü...
Ama şimdi orayı daha davetkâr bulmam için bir sebep var: Alt kattaki Hayal Perdesi. ‘Alternatif tiyatro mekânları’nın bir yenisi... Şubat ayında açıldı, önceki gün de 27 Mart Dünya Tiyatro Günü bir partiyle kutlandı mekânda.
Tam bir kuşaklararası tiyatro buluşması halindeydi Hayal Kahvesi o gece. Çünkü aynı gece Ses Tiyatrosu’nda Zeliha Berksoy’un doğum günü de kutlanmıştı. Zeliha Berksoy’un emekli olup Mimar Sinan Üniversitesi Tiyatro Bölümü Başkanlığı görevini de Merih Tangün’e devretmesi de günün başka bir önemli yanıydı. Yıllardır yetiştirdiği muhtelif yaşlardan öğrencileri akın akın hocalarının oynadığı ‘Jokond ile Si-ya-u’ya koşturmuşlardı. Oyun bitti, alkışlara doğum günü müziği katıldı, salondan “İyi ki doğdun” pankartları kalktı, gözyaşları, kahkahalar, konuşmalar...
Önce Okan Bayülgen, ardından Ragıp Savaş, Meltem Cumbul hocalarını anlattılar... İlk mezun ettiği öğrencilerinden Derya Alabora, Mehmet Gürhan, Özden Çiftçioğlu ve Deniz Akel bir sertifika verdiler hocalarına, emeklerine teşekkür eden... Herhalde her hocanın hayal edeceği türden bir kutlama...

Bu kıvılcımı hafife almayalım
Kutlamalar Hayal Kahvesi’ne de uzandı sonra. Girişte Meltem Cumbul’dan Güven Kıraç’a, Derya Alabora’dan Aslı Öngören’e birçok ismin oturmakta olduğu uzun bir masa... Yüzler gülüyor, iki kelime konuşulmaya başlandığı andaysa dertler dökülüyor ortaya... “İyiyiz işte, ne kadar olunabilirse...” Kapanan sahneler, değişen yönetmelikler, neredeyse tehditle oynamaya zorlanan kurum oyuncuları, bolca “Emekli olacağım önümüzdeki sene” cümlesi...
Alt kata iniyoruz, Kenan Işık orada, Şehir Tiyatroları’ndan konuşuluyor kaçınılmaz olarak... Ve bir yılgınlık, ortamda.
Hayal Perdesi güzel bir yer, hafta içi her gün bir oyun oynanıyor, her gün... Hep genç ekipler... Tiyatro Kartela, Tiyatro Durak, Tiyatro01, Ekip... Bildiklerim var aralarında, bilmediklerim, merak ettiklerim, uzak durduklarım... Kurumların üzerindeki baskı arttıkça tiyatronun buralardan yeşereceğine dair umudum... Çünkü onların gözleri ışıl ışıl hâlâ. Emekli olmaya niyetleri yok, coşkuları var.
Radikal gazetesi ‘alternatif tiyatroların’ anlam sorununu ele alıyor iki gündür. Tartışılmaya değer bir konu kuşkusuz, her köşede tiyatro açılıyor, oyun görmeye yetişemiyoruz ama gördüklerimizden de sık sık bir kekremsi tatla çıkıyoruz, evet. Hep bir şey eksik, evet. Ama aslında ne zaman olmadı ki? Bir dürüst olalım, biz bugüne kadar yurdum sahnelerinde hep başyapıtlar izleyerek mi büyüdük? Eskiden bir ağızda birbirimize tavsiye edecek 20 oyun sayabiliyorduk da şimdi mi bulamıyoruz? “Bu kıvılcımı hafife almayalım” diyorum.
Ve ben o gece tiyatronun iki kuşağı iki ayrı katta otururken, alttaki hevesle üstteki bilgi ve tecrübe daha çok kesişirse ortaya daha anlamlı işler çıkabilir diye düşünüyorum... Tecrübeli oyuncular, yönetmenler daha çok bu genç ekiplerle işler yapsa... Bunun örneklerini görüyoruz tek tük, hiç de fena olmuyor sonuçları... Daha çoğu yapılabilir. Belki zorlanması gereken damar oradadır...